Hiçbir Batı gücü, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin vekillerine verilen lojistik desteğin radikalliği beslediğini itiraf etmedi

Acımasız zamanlarda yaşamak: Bağdat, Beyrut ve Paris

VIJAY PRASHAD
@vijayprashad

Katliam haftası - Beyrut ve Bağdat’ta patlayan bombalar ve Paris’teki soğuk kanlı cinayetler… Bu terör olaylarından her biri ardında ölüler ve yaralı hayatlar bıraktı. Onlardan gelen iyi hiçbir şey yok- sadece kurbanların acısı ve güç sahiplerinin mültecilere açılan yerleri -şiddet çemberini tekrar döndüren klişe politikalara göre- daraltmasıyla daha çok acı…

Bu olaylar karşısında ne tepki verilir? Korku ve öfke gelir önce. İçgüdüsel hisler. Ölenlerin yasını tutarız. Her bir kurbanın yüzü basında ve sosyal medyada yer alıyor şimdi. Bize hayatlarının en güzel günlerini ve umutlarını anlatarak gülümsüyorlar. Hiçbiri bugüne kadar hiçbir çatışmada aktif rol oynamadı. Ve aslında katillerinin onlarla görülecek hiçbir hesabı yok. Bu ölümlerin anlamsızlığı karşısında şaşkına dönüyoruz. Açıklamaları araştırıyoruz. Bağdat, Beyrut ve Paris saldırılarının sorumlusunun IŞİD olduğunu biliyoruz. Neden bu yerlere saldırıyorlar?

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande Paris saldırılarına sert sözlerle karşılık verdi: “Acımasız bir savaş yürüteceğiz.” Fakat Batı IŞİD ve IŞİD’e benzer gruplarla zaten savaş içinde. Daha başka kim vardı saldırılacak? Strateji mi değişecek? Batı liderleri bugünün duygusal tepkileriyle sınırlandırılmamış geniş perspektiflerle bakarak, dünün yansımasının daha çok savaş olduğunu görebilecekler mi? Batı entelijansiyası ve liderleri batıda yapılan bazı stratejik tercihlerin düşmanlığı körükleyerek daha büyük tehditleri çağırdığını kabul eder mi? Edecek gibi görünmüyorlar. Bugünlerde liderliğin sınırlarını “Acımasız savaş”la ilgili maço dil çiziyor.

Günün mönüsünde amnezi var. Batı’daki her saldırı kaseti başa sardırıyor. Kimse kafasını Batı ve Suudi destekli Dünya Müslüman Ligi’ne çevirmiyor. İslam Dünyası Birliği’nin işi 1960 ve 70’te Arap dünyasından seküler ulusalcılığın ve komünizmin güçlerini yok etmekti. Tarihin iyi tarafında olan herkes kılıçtan geçirildi; bu kişileri Batı’nın petrol ve güç çıkarlarıyla beraber Körfez Arap Emirliklerini ve Suudi Krallığını korumak için, İslam karşıtı diye yok edildiler.

1970’lerde, Sovyet müdahalesinden önce, ulusun komünist cumhuriyetinin önünü kesmek için yapılan Batı ve Suudi saldırılarından bahsetmemeliyiz. Kimse özü El Kaideyi doğuracak acımasız bir çekirdek taşıyan “Mücahiddin”in yaratılmasından bahsetmemeli. Irak’ta ve sonra Libya’da ve Suriye’de ülkeleri enkaza çevren ve Afganistan gibi onları cihatçıların, soğuk savaşın çocuklarının oyun bahçesine döndüren savaşlar niye?

Bush yönetimi, 9/11 sonrasında kendi tarihini reddetmeye karar verdi. Gelecek savaşların sorunu kızıştırmaktan başka işe yaramayacağını söylemek neredeyse suç olmuştu. Bush’un savaşından şiddete çözüm değil, sonsuz savaşlar çıktı.

Başka bir yol var mı? 2008’de, 164 kişinin ölümüyle sonuçlanan Mumbai saldırısı sonrasında, Hindistan hükümeti savaş için aceleci davranmadı. Patlamayla ilgili bir soruşturma açtılar, planı çizdiler ve uygulamaya geçtiler. Hindistan, saldırıların planlayıcılarını barındırdığını düşündüğü Pakistan ile diplomatik bir tartışma açtı. Dosya açık kaldı. Gün sabır günüydü. Hiçbir düşüncesizce misillemeye girilmedi. Bu Hindistan ve Pakistan arasında yaşanacak katlanılmaz bir savaşın tek kışkırtıcısı olabilirdi. Olayı sağduyulu şekilde ele almak çok daha iyi.

Bütün taraflar hemfikir ki IŞİD ve El Kaide sorularına kolay yanıtlar verilemiyor. Batı, fonları radikalliğin ağlarını yağlamaya devam eden ve şeyhleri genç zihinleri mezhep düşmanlığı gibi tehlikeli fikirlerle bulandıran, Suudi Krallığı ve Körfez Emirlikleri gibi Batı Asya müttefikleriyle ters düşmek istemiyor. Hiçbir Batı ülkesi bu ülkelere gerekli baskıyı uygulamadı. Hiçbir Batı ülkesi Türkiye’ye iç ihtiraslarını bir kenara bırakarak, Kürtlerin IŞİD’e karşı özgürce savaşmasına izin vermesini talep etmedi. Hiçbir Batı gücü, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin vekillerine verilen lojistik desteğin radikalliği beslediğini itiraf etmedi.

Hiç kimse BM üyelerinden, ülkeleri terörün yetişmesi için elverişli kaos ikliminde boğulmasın diye gelen, ticaret anlaşmalarının ya da finansal politikaların gözden geçirilmesi çağrısını ciddiye almadı. 1992’de Malili liberal lider Alfa Ömer Konare Batı’dan ülkesinin borcunu affetmesini talep etti. Başka türlü halkını bölünmeden ve yoksulluktan kurtaramazdı. Kimse dinlemedi. ABD borcunu ödemesi gerektiğini söyleyerek başından savdı. Konare görevi bıraktı. Ülke patladı. El Kaide, Mali’nin ikinci büyük şehri Timbuktu’yu aldı. Fransa, 2013’te onları bombaladı. Ülke hâlâ paramparça. Kimse onlar için canını sıkmadı. Onlarla sadece Kuzey Afrika (Magrip) El Kaidesi ve ona bağlı hareketler ilgilendi.

Batı’nın politika yapıcıları küçük oyuncaklarla oynayan küçük çocuklar gibiler. Korkunç politikalarının sonunda ortaya çıkacak korkunç sonuçların insanlara acı vereceğini görmüyorlar.

Acımasız zamanlardayız. Ortada, korkunç bir şiddet ve tarifsiz bir hüzün var.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif