Google Play Store
App Store

“Adam kazandı” demişti, hatırlarsınız.

Muharrem İnce, cumhurbaşkanlığı için yarıştığı Erdoğan’ın kazandığını, FOX TV programcısı İsmail Küçükkaya’ya attığı mesajla böyle ifade etmişti. Mesaj kıyamet kopartınca da “Ben bunu özel olarak göndermiştim, gazetecilerle dost olurken daha dikkatli olmak gerekiyormuş, hata yaptım” demişti.

Ayasofya’nın “cami olarak ibadete açılması” kararını da benzer biçimde yorumladı. Ancak bu kez sosyal medyadan, yani kamuoyuna açık bir mesajla:

“Ayasofya Türkiye sınırları içindedir ve ibadete açılması kararı Türkiye’nin egemenlik hakkıdır. Buna Rusya, ABD, Yunanistan veya başka bir ülke, kuruluş karar veremez.”

İnce, bu mesajla yetinmedi. Halk TV’deki “Taksim Meydanı” programında önce Özlem Gürses, Muharrem İnce’nin “ilk namaz sırasında Ayasofya’da olabileceği” duyumunu paylaştı. Ardından Muharrem İnce canlı yayında İsmail Saymaz’ın buna dair sorusunu şöyle yanıtladı:

“O gün protokol olmaz ama özel bir gün olduğu için belki davet gerekebilir. Davet olursa icabet ederim.”

***

Saray medyası, Ayasofya kararını manşetlerle kutlarken...

Bağımsız medya, ne söyleyeceğini bilemediği için, gerçekten tarihi ve kritik bu kararı neredeyse görmezden gelirken… “Toplumun dini duygularını incitme” gibi bir suçlamaya muhatap olmamak için, küçücük / dümdüz bir haberle yetinirken...

Muhalefet cephesinden mırıldanma bile duyulmazken...

Birkaç kişi… Örneğin CHP’nin eski milletvekillerinden Şahin Mengü istediği kadar “ey Cumhuriyet Halk Partisi yöneticileri, kurucunuz İHANETLE suçlandı, sizin söyleyecek tek sözünüz yok mu?” diye feryat etsin… Karşı çıksın... Eleştirsin...

Duyan, duysa da anlamaya niyeti olan yok.

Değil mi ki, o muhalefetin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, bir kez daha “adam kazandı” dedi. Artık söylenecek söz de yok.

***

Yıl 2020... Türkiye Cumhuriyeti’nde siyasetçisi, gazetecisi, akademisyeni İslam ve Osmanlı Hukuku’nu konuşup tartışıyoruz.

“KILIÇ HAKKI” var mıdır, yok mudur? Varsa, mabetler bu hak kapsamında mıdır?

İşsizlikteki tarihi krizi... Genel olarak ekonomideki (uçurumdan aşağı) uçuşu... Çoklu baro yasasının ne anlama geldiğini... Kadınlara yönelik (zaten zayıf) hakları ellerinden almaya hazırlanan taslakları, tasarıları... İçerdeki gazetecileri... Konuşmaya niyeti / dermanı olmayanlar saatlerce Ayasofya konuşuyor.

Daha geçenlerde “Tarihin Arka Odası” programıyla TRT’ye transfer olan... Üstelik o programı Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nden sunacak olan Murat Bardakçı… Yıllar önce bambaşka şeyler söylediğini unutup, Ayasofya’nın KILIÇ HAKKI ve FETİH SEMBOLÜ olduğunu yazıyor. Gazeteler, köşeciler alıntı yapmalara doyamıyor.

AKP’li olsun olmasın, Ayasofya kararını destekleyenler / alkışlayanlar Erdoğan’ın değirmenine su taşıyor. Hegemonyasını pekiştiriyor.

Karşısında olanlar ise ya -az önce dediğim gibi- halkın duygularını incitmeme adına susuyor. Ya da İslam diye genelleştirilen Emevi ideolojisine / tarihine hâkim olmadığı için topa giremiyor. Bu tavır da, subjektif olarak yine Erdoğan’ın hanesine “olumlu puan” olarak yazılıyor.

Geçen günlerde Medya Mahallesi’nde, Kur’andan hareketle “mabetler kılıç hakkı kapsamında değildir” diyen HDP milletvekili Hüda Kaya gibi birkaç kişinin sesi, dengeyi bozmuyor. Bozamıyor.

Ve “ADAM” kazanmaya devam ediyor.

Söylemedi demeyin; Ayasofya’daki ilk namazda, Muharrem İnce başta, kimi CHP’lileri Erdoğan’la aynı safta göreceksiniz.

Şaşırmayın.

Kamu ilanlarının kesilmesi cezalarıyla, beş gün boyunca ekranı karartma, belki fişi çekme gibi tehditlerle karşı karşıya kalan medyada seslerin daha da cılızlaştığını fark ederseniz de şaşırmayın.

George Floyd’un ölmeden önceki son sözleri, dünyanın dört köşesinde slogan olmuştu: “I can’t breathe”... “Nefes alamıyorum...”

Sizi bilmem ama biz (gazetecilik yapma derdindeki) gazeteciler için artık durum bu:

“We can’t breathe!”