Süreç Kızıl Goncalar’ı sadece izleyici sahiplenmekle kalmadı, sinema televizyon alanının çok sayıda bileşeni de, gerçekten “birleşerek”, 17 Ocak’ta Süreyya Operası’nın önünde basına açıklanan bir “Sansüre Hayır” metnine imza attı.

Adında “kızıl” geçen dizileri herkese izlettirme enstitüsü

Ece Vitrinel - Doç. Dr. 

Kızılcık Şerbeti’nden sonra yine ulusal bir kanalda yayınlanan Kızıl Goncalar dizisi de RTÜK’ten iki kez yayın durdurma ve üst sınırdan para cezası aldı. Mahkemece de onaylanan ceza sebebiyle 8 Ocak’ta Kızıl Goncalar’ın yayınlanamayacağını Kızılcık Şerbeti’nin de yapımcısı olan Faruk Turgut duyurdu. Dizinin senaristi Ömür Atay da “Bu gece yayın yok. Sektörden sansüre hayır diyen de neredeyse hiç kimse yok” serzenişiyle duyuruyu paylaşmıştı ki, Kızılcık Şerbeti’ni en “ben ömrümde yerli dizi izlemedim”cilerden “televizyonun açma tuşunun yerini bilmiyorum ki”cilere herkese izleten, en “ciddi” köşe yazılarına ve türlü çeşit “quiz night”lara malzeme yapan süreç, Kızıl Goncalar için de işlemeye başladı. Diziyi sadece izleyici sahiplenmekle kalmadı, sinema televizyon alanının çok sayıda bileşeni de, gerçekten “birleşerek”, 17 Ocak’ta Süreyya Operası’nın önünde basına açıklanan bir “Sansüre Hayır” metnine imza attı.  

Yasak ve cezaların, yasaklanan ve cezalandırılanı cazip kılma gücü malum. 2014’te Lars von Trier’in Nymphomaniac filmine 18+ ibaresi ile dahi ticari dolaşım ve gösterim için gerekli vizeyi vermeyerek Trier’i Türkiye’de geniş kitlelere tanıtan, “yasaklı film geldi!” ibaresiyle filmin korsan kopyalarının yurdun en ücra tezgâhlarına ulaşmasını sağlayan Bakanlık, yakın zamanda yerli sinemamızın da yenilikçi yöntemlerle nasıl desteklenebileceğinin güzel bir örneğini vermişti. Emin Alper’in Kurak Günler filmine verilen desteğin geri çekildiği haberi ile uzun zamandır sinema salonlarına uğramayan izleyiciler de salonun yolunu tutmuş, “muhalefet olarak seyir” eylemi ile ilk hafta sonunda 51.371 kişi tarafından izlenen Kurak Günler, Kış Uykusu’nu da geçerek “festival filmleri” olarak anılan kendi kategorisinin en iyi açılışını yapmıştı. Kuru Otlar Üstüne’nin geçtiğimiz yıl, belki biraz da Merve Dizdar faktörüyle, ilk hafta sonunda Kurak Günler’den de fazla sayıda izleyici topladığını not ederek soralım: Bir şeyleri biz yanlış anlıyor olamaz mıyız? Ya resmî kurumlarımız bizi bizden çok düşünüyorsa? Ya yakın tarihli “sözde” sansür vakalarımız gizliden gizliye, etkisi sınırlı kalma riski olan içerikleri yaygınlaştırarak “kutuplaşma” gibi mühim konuların daha geniş bir toplumsal zeminde konuşulabilmesinin aracı olarak kullanılıyorsa? 

Yeni başlayanlar için aşırı kısa sansür tarihimiz ve birkaç güncel vaka  

Resmî olarak 1919 yılında Ahmet Fehim’in Mürebbiye filminin Anadolu’da gösterilmesinin işgal kuvvetlerince yasaklanması ile başlatılan sansür tarihçemizi Burçak Evren 1908’e, Şirket-i Hayriye’ye ait 18 numaralı vapurun film çekimi ve gösterimi için kiralanmasının padişah fermanı ile yasaklanmasına kadar götürür. 1932 yılında Merkez Sansür Teşkilatı’nın kuruluşu ile kurumsallaşan sinema sansürü 1977’de sinema emekçilerini Ankara’ya yürüten temel sorunlardan biri olur. 1992’de çıkan bir yönetmelik gereği Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı, meslek birliklerinden temsilcilerin de dahil olduğu yeni bir denetleme düzenine geçiş, bağımsız sinemacıların politik temalara yönelmesine imkân tanıyan bir eşik görevi görür. 2004 yılında çıkan 5224 Sayılı Kanun, Türkiye sineması için öngörülen tek destek mekanizmasını devlet güdümünde yürürlüğe sokar. Gösterim pazarının rakipsiz hâkimi CGV Mars Entertainment Group ile büyük yapımcılar arasında çıkan ve “patlamış mısır krizi” adıyla tanınan bilet gelirlerinin paylaşımı kavgası sonucu 2019’da Sinema Kanununda değişiklik yapılır ve Kurul yapısında Bakanlığın ağırlığı artar. TBMM Genel Kurulu’nda Mart 2018’de kabul edilen bir düzenleme ile RTÜK’ün denetim alanı da internet üzerinden yapılan yayınları, dolayısıyla daha özgür oldukları düşünülen dijital platformları da kapsayacak şekilde genişletilir. Ve sansür, adıyla orada olmadığında da varlığını sürdürür.  

Destek alamama, alınan desteği geri ödeme, 18+ olarak sınıflandırılma ya da gösterime girememe kaygısıyla üreticilerin uyguladıkları otosansürü ya da dağıtımcıların, yayıncıların kabullendikleri müdahaleleri, kendileri beyan etmedikleri sürece, tespit etmenin ne kadar zor olduğu ortadadır. Yine de birkaç güncel vaka bize tersinin de mümkün olduğunu söyler. Örneğin yönetmen Kazım Öz, Bakanlık desteği ile gerçekleştirdiği Zer filminin 11 Nisan 2017’de Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamındaki gösteriminde böyle bir müdahaleyi görünür kılmayı tercih ederek sansür uygulamalarının film metni üzerinde bıraktığı fiziksel ize seyircilerin de tanık olmasını sağlar. Gösterimde siyah ekran üzerinde beliren “Bu sahneyi T.C. Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü Üst Denetim Kurulu tarafından sakıncalı bulunduğu için izleyemiyorsunuz” ifadesi filmden çıkarılan sahnelerin yerini alır. Yine 2017 yılında Blade Runner 2049 filminin Türkiye’de sansürlü bir versiyonu ile gösterime sokulduğu, filmin basın gösterimi esnasında sinema yazarı Burak Göral tarafından tespit edilir. Bir sahnedeki çıplak figürleri ekarte edecek şekilde kadrajın merkezindeki oyunculara yapılmış dijital zoom gibi müdahalelerin filmin yapımcısı Sony Pictures’ın tasarrufu olduğu, dağıtımcı Warner Bros. Türkiye’nin “Sony Pictures’in bazı bölgelere, yerel kültüre saygılı olmak için filmin hafifçe yeniden düzenlenmiş versiyonlarını dağıttığı” yönündeki açıklaması ile anlaşılır. Bunun üzerine Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Sony Pictures’tan özür talep eden açık bir mektup yayınlar, benzeri kaç sansür vakasının gözden kaçmış olabileceği yönünde sorgulamalar artar ve bu defa resmî kurumlar tarafından gelmeyen bir müdahale sansür hakkında farkındalık yaratan durumlar hanesine yazılır. 

2020 yılında bir Netflix Türkiye orijinali olarak yayınlanması planlanırken hikâyedeki gay karakter sebebiyle son anda çekimleri iptal edilen Ece Yörenç’in yazdığı Şimdiki Aklım Olsaydı dizisi daha sonra Netflix İspanya tarafından çekilerek, Türkiye dahil, Netflix’in yayın yaptığı bütün ülkelerde yayınlanır. Böylelikle resmî kurumlarımızın “gayriresmî” uyarıları ihraç şampiyonu dizilerimizin farklı aşamalarda da yurtdışına açılarak bize farklı yollardan ulaşmasının anahtarı olur. Kız çocuklarını temsil etme biçimi ile tartışma yaratarak bazı ülkelerde “Netflix’i İptal Ediyoruz” kampanyalarına yol açan Fransız filmi Cuties’in Netflix Türkiye kataloğunda hiç yer alamaması sayesinde de ülkemizde Netflix’in korunması sağlanır.  

Neticede, tüm bu yaratıcı destek geri çekme, riski önden görüp yasaklama, sözde cezalandırma uygulamalarının devam etmesi ile 2024’te görsel-işitsel sektörümüzün şaha kalkması beklenebilir. Olamaz mı, olabilir…