Eğer Fransa'ya yolunuz düşmüşse, uzun yürümelerin sonucu karnınız acıkmışsa, biraz uykunuz kaçsın diye ya da sadece sohbetlerin yanında

Eğer Fransa'ya yolunuz düşmüşse, uzun yürümelerin sonucu karnınız acıkmışsa, biraz uykunuz kaçsın diye ya da sadece sohbetlerin yanında güzel gidiyor diye bir kahve içimlik mola vermek istiyorsanız çok iyi düşünmeniz gerekiyor. İlk önce oğreneceğiniz şey istediğiniz zaman acıkamayacağınız gerçeği olacaktır sanırım. Çünkü restaurantlar sadece öğlen onikiyle iki arası akşamları ise genelde yediyle on arası yemek yaparlar. Bunun dışındaki saatlerde acıkma hakkınız yoktur. Olduysa, ya aç kalırsınız ya da sandiviç gibi kolay hazırlanan ve hızlı tüketilenlerle idare etmek zorunda kalırsınız. Bunlara bir süre sonra, biraz da olsa alışabilirsiniz ama kafe ve restaurant çalışanlarından gördüğünüz muameleye alışmak imkansız gibidir. Güzel şarapları ve yemekleri olmasa hiç gitmeyelim, yemeyelim, içmeyelim oralarda diye birbirimizi yüreklendirmeye çalışacağız ama o da olmuyor. Kafe çalışanları sanırım çalışmak istemediklerinden belki de sadece bir geleneği devam ettirmek istediklerinden size her türlü muameleyi yapabileceklerini düşünüyorlar. O kadar bıkkın ve kibirli gözüküyorlar ki... Ne istiyorsunuz diye sipariş alanlar, siparişinizi sadece canı istemediği icin getirmeyenler, menüyü kafanıza firlatanlar, Fransızcanızı anlamamazlıktan gelenler, küfür eder gibi teşekkur edenler ve daha neler neler... Ama bildiğimiz gibi teşekkürleri hiç eksik olmaz. İşiniz gücünüz yoksa ve yeterince sabrınız varsa, oturup tartışsanız, onca işlerinin arasında onları sinirlendirseniz bile konuşmanın sonunda teşekkür ederim, iyi günler demeyi hiç ihmal etmezler. Ukala, kendini beğenmiş, kaba klişeleri maalesef doğrudur. Çoğu kez kendimi suçlu hissettiriyorlar. Onlardan çok büyük bir ricada bulunmuşum hissine kapılıyorum. Giderken özür dilerim bir daha olmayacak, bir daha sizi rahatsız etmeyeceğim demek geçiyor içimden. Evet genellemeler yanlışlıklara sürükler bizi çoğu zaman ama Fransa'ya giderseniz bu konudaki genellemeleri kulak ardı etmemenizde fayda var. Zaten bunu Fransızlar da biliyor. Müşteri her zaman haksızdir. Kibarlık bende kalsın diye düşünüp cevap vermezseniz daha da abartabilirler. Tek çözüm maalesef onlar gibi davranmanız. Bunu geç olsa da anladım. Ve anladığım günden beri içimden evim dışında bir yerde yemek yemek, bir şeyler içmek gelmiyor. Bir de pahalılığı düşündüğünüz zaman içinizde biraz da olsa dışarda yiyip içme isteği varsa o da yok olup gidiyor.
Birçok maceram oldu. Ama asıl anlatmak istediğim neler yaşadığım değil. Altı ay sonra ordan Türkiye'ye geldiğimde dikkatimi çeken ilk farklılıklardan biri de kafe ve restaurant çalışanlarının kibarlığı, güler yüzlülüğü ve misafirperverliği oldu. Onbeş saat çalışıp hala koşuşturabilmelerine, yorgunluklarına rağmen gülebilmelerine şaşırdım. Kendini bilmez insanlar tarafindan köle muamelesi görebilen, buna rağmen işini kaybetmemek uğruna kendilerine hakim olabilmelerine, sessizliğini koruyabilmelerine hem sinirlendim, hem saygı duydum. Fransa'da bir garson aldığı maaşla kendi kirasını ödeyebiliyor, almak istediği şeyleri alabiliyor, eğlencesine tatiline parası yetiyor. Ve günde sekiz saat çalışıyorlar. Ülkemizde onca saat emeğin karşılığı ise sadece karın tokluğu oluyor. Ve maalesef öyle insanlar var ki kocaman egolarını sadece birkaç saat uyuyabilen bu çalışanlarla tatmin ediyorlar. İnsan bu haksızlığı gördüğü zaman ne yapacağını bilemiyor. Gidip konuşmak istiyorsunuz ama bunca sene anlayamadıklarını biz mi öğretebileceğiz onlara? Sadece Fransa'da günde üç öğün restaurantlarda yemek yemelerini diliyorum. Bizim yapamadıklarımızı, anlatamadıklarımızı Fransız garsonların onlara öğreteceklerine çok eminnim. Hepsine afiyet olsun.