Google Play Store
App Store

Nijer bölgede askeri darbeye sahne olan son örnek. 2020 ve 2021 yıllarında Mali’de, 2022 yılında Burkina Faso’da da aynı şeyi gördük. Tüm ülkelerde Fransa ve Batı karşıtı fikirler ağırlık kazanıyor. Rusya, Türkiye ve Çin gibi rakip güçler ise bu durumdan avantaj sağlamaya çalışıyorlar.

Afrika’da Fransa karşıtı öfke yükseliyor
Fotoğraf: AA

Nabila RAMDANI

Çöken imparatorlukların işgal ettikleri toprakları terk edişleri genelde telaşlı olur. Panik halindeki siviller havalimanı terminallerini doldurur ve acil durum uçuşlarından birine binip kaos ortamını terk etmeyi umarlar. Nijer’in başkenti Niamey’de geçtiğimiz hafta bu tür sahnelere tanıklık ettik. Yüzlerce Fransız ve AB vatandaşı, Batı Afrika topraklarını terk etmek için telaş içinde koşuşturdular.

Ordu kademelerinden bazı komutanlar Nijer’in demokratik yollarla seçilmiş Devlet Başkanı Muhammed Bazum’a karşı 3 Ağustos günü darbe yaptılar. Ülkenin Fransa’dan bağımsızlığını kazanmasının 63’üncü yıldönümüydü.

Kalabalıklar geçtiğimiz hafta sonu Fransa Başkonsolosluğu’nun önünde toplandılar ve “Fransa aşağı” sloganları attılar. Pencerelerin camları kırıldı, başkonsolosluğun duvarları ateşe verildi. Bazum ev hapsine alındı. Bu esnada Paris’teki müttefikleri, Nijer’deki Batılıların güvenliğinden endişe ediyorlardı. Elysee Sarayı’ndan “şahin” açıklamalar yapan Emmanuel Macron, “Fransa’ya ve ulusal çıkarlarına yönelik herhangi bir saldırıya göz yummayacaklarını” söyledi. Birilerine zarar gelirse karşılığın “derhal ve tavizsiz” şekilde verileceğini de söylemeyi ihmal etmedi. Ülkesinden 4 bin kilometre ötede sorun çıkaran “yerlilere” keskin uyarılarda bulunan imparatorluk kralı gibi konuşuyordu.

Genel kanının aksine, Fransa Nijer’den hiçbir zaman tamamen çekilmedi. Ülkede halen 1500 Fransız askeri var. Savaş uçakları ve insansız hava araçları barındıran bir hava üssü de halen faaliyette. Tüm bunları hesaba kattığımızda bir kez daha anımsıyoruz ki, Fransa yaşanan tüm kanlı olaylardan sonra “kolonilerini terk etmiş” gibi görünse de, Afrika’da gizliden gizliye bir tür imparatorluk düzeni halen sürüyor ve bu düzen, daha önce hiç olmadığı kadar tehlikede.

Dolayısıyla Nijer’deki mevcut krizi Fransız Afrikasında eski kolonyal ilişkilerin yeniden düzenlendiği bir süreç olarak okumak mümkün. Fransız Afrikasında neokolonyal düzen Sahra Altı Afrika’nın büyük bölümüne yayılıyor, ortak Fransız dili ve değerleri üzerinden çeşitli ekonomi, siyaset, güvenlik ve kültür bağları üzerinden işliyor.

Savaş sonrası dönemde Fransa’yı yöneten en etkili isimlerden biri olan Charles de Gaulle Afrika’nın önemini “Fransa’nın dünya üzerindeki gücü ve Fransa’nın Afrika’daki gücü birbiri ile doğrudan bağlantılıdır ve birbirlerinin sağlamasını yaparlar” sözleriyle ifade etmişti. De Gaulle ve kendisinden sonra gelen liderler, bölgedeki bağımsızlık hareketlerini tanımış, fakat bu esnada Fransa’nın stratejik askeri üslerini, enerji kaynaklarını, avantajlı ticari anlaşmalarını ve finansal kontrol araçlarını muhafaza etmeyi öncelik konusu etmişlerdi.

ARKA BAHÇE

Fransız liderler Afrika’yı Fransa’nın “arka bahçesi” olarak görüyorlardı. Bu benzetme, eski dönemin imparatorları tarafından “ele geçirilmiş ve korunması gereken” toprakları tarif etmek için kullanılırdı. Örneğin Nijer, dünyanın yedinci büyük uranyum üreticisi ve Fransa enerji üretiminin yüzde 70’i için Nijerya’dan uranyum ithalatına bel bağlıyor.

Parisli askeri ve hükümet danışmanları, Nijer yönetimlerine daima yakından etki etmişlerdir. Darbe ile devrilen son yönetim de buna dahil. Tabii 25 milyon Nijerli için Fransızca resmi dil olmayı sürdürüyor ve Frankofon ulusların kültür kurumları faaliyette olmayı sürdürüyor.

Fakat bunların ötesinde, koloni dönemi sonrası oluşan düzeni sürdürmede yolsuzluğun da büyük payı var. Fransız Afrikasında bulunan birçok ülke, insan hakları ihlalleriyle nam salmış bulunuyor ve Nijer de bu konuda istisna değil. İtaatkar kukla liderler demokratik süreçleri görmezden hep geldiler, karşılığında da cömert “yardım paketleri” aldılar. Silah tüccarları üzerinden rüşvetler ödendi ve güvenlik harcamaları ile para aklandı.

Para daima çift yönlü olarak el değiştiriyordu. Afrikalılar da kıdemli Fransız siyasetçilere çantalar dolusu para veriyorlardı. Eski Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy hâlihazırda hüküm giymiş bir suçlu ve kendisine yöneltilen suçlamalar arasında Libyalı lider Muammer Kaddafi’den milyonlarca dolar rüşvet almak da vardı. Sarkozy bu suçlamaları hiçbir zaman kabul etmedi.

SÖMÜRÜNÜN MİRASI

Fransız koloniciliğinin en somut mirası da CFA (Fransız Finansal Topluluğu) frangı. Bu para birimi, bir zamanlar Fransız frangına endeksliydi, şimdi işe avroya endeksli. Bu sayede Nijer dahil olmak üzere belli Afrika ülkeleri üzerindeki “Fransız hegemonyası” muhafaza edilebiliyor.

Bu tür sömürü düzenlerini ABD de daima desteklemiştir. Desteğin sebebi, Fransız etkisinin Soğuk Savaş sırasında jeopolitik ve ideolojik Sovyet etkisinin önünde durabilecek bir güç olarak benimsenmesiydi. Fransa’nın “Afrika’nın Jandarması” olduğu fikri, Eritre’den Nijer’e düzinelerce ülkenin bulunduğu Sahel Kuşağı’nda da geçerli kabul ediliyor, Fransa’nın El Kaide gibi terör örgütleriyle mücadelesi de buna örnek gösteriliyor.

Fakat Fransa açısından büyük bir problem var. Nijerliler de diğer Afrikalılar gibi Fransız Afrikası olgusunu kabul etmiyorlar. Fransa’nın geleneksel iktidarı, bu anlamda eriyor. Nijer her sene 2 milyar dolar kalkınma yardımı alıyor fakat halen dünya üzerindeki en yoksul ülkelerden biri. Ülkenin yalnızca yüzde 37’si okuma yazma biliyor. AB’nin 2024 yılına kadar, üç sene boyunca senelik 503 milyon avro ek yardım yapması planlanıyordu. Fakat her şeye rağmen genç işsizliği gibi kalıtsallaşmış sorunlar için de yine Fransa ve müttefikleri suçlu görülüyor.

Nijer bölgede askeri darbeye sahne olan son örnek. 2020 ve 2021 yıllarında Mali’de, 2022 yılında Burkina Faso’da da aynı şeyi gördük. Bu ülkeler de eski Fransız kolonileriyledi ve 1960 yılında bağımsızlıklarını kazandılar. Tüm ülkelerde Fransa ve Batı karşıtı fikirler ağırlık kazanıyor. Rusya, Türkiye ve Çin gibi rakip güçler ise bu durumdan avantaj sağlamaya çalışıyorlar.

Burkina Faso ve Mali’deki cunta rejimleri, Nijer’de Bazum’u tekrar iktidara taşıyacak herhangi bir teşebbüsün “savaş ilanı” kabul edileceğini açıkladılar. Wagner adına çalışan paralı askerler Nijer’in komşu ülkelerinde faaliyet yürütüyorlar ve isyancı Nijerlilere desteklerini ilan ettiler.

Niamey’deki Fransız elçiliğinin önünde yapılan gösteriler sırasında Rusya bayrakları da görüldü. Eylemciler arasında, “küresel destekçi” rolünü Macron’dan Vladimir Putin’in devralmasını isteyenler de vardı. Bu yeni denge, yeni bir “Afrika kapışması” ihtimalini doğuruyor. Kapışma benzetmesi, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Afrika’yı parça parça paylaşan Avrupa güçleri için kullanılmıştı.

Fransa’ya yönelik öfke ağırlık kazandıkça ve Fransız Afrikasında yer alan ülkeler koloni düzeninden arınma sürecini tamamladıkça bölgeden tahliyelerin başladığını görebiliriz. Yaşanmakta olan gelişmelerin mümkün olan en olumlu sonucu, Nijer ve diğer Afrika uluslarının öz yönetim hakkını elde etmesi ve demokratikleşmesi olacaktır. Fakat maalesef en yüksek ihtimal halen yolsuzluk, insan hakları ihlali ve kötü yönetim seceresi Fransa’dan da kötü olan ülkelerin sahneye çıkması ve boşluğu doldurması.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Guardian