İlk günün iki sunumu önemliydi. Bunlardan biri Gamze Toksoy’un ‘Sosyolojik Sorunsal Olarak Belgesel Fotoğraf’, diğeri Handan Tunç’un...

İlk günün iki sunumu önemliydi. Bunlardan biri Gamze Toksoy’un ‘Sosyolojik Sorunsal Olarak Belgesel Fotoğraf’, diğeri Handan Tunç’un ‘Belgesel Fotoğrafın Toplumsal Bilince Etkisi’ kaçırılmaması gereken dinletilerdi.

Sempozyumun ilk gününün en tartışmalı gösterisi ise Erdal Kınacı’nın ‘Gir-Geç Pansiyonlar’ adlı Mersin-Antalya illerindeki illegal genelevlerinde çekilen fotoğraflarından oluşan gösterisiydi. Daha çok geleneksel belgesel fotoğraf yaklaşımıyla-kurgu kullanmakta sakınca görmeden üretilen ve bu ürünü belgesel fotoğraf olarak sunan yaklaşım arasındaki tartışmaydı bu. Söyleşi sürelerinin yetersizliği nedeniyle tartışma gösteri aralarına uzadı. Hatta internet üzerinden bir süre devam etti. Ayrıntıları merak edenler http://www.fotokritik. com/kose/erdalkinaci/25/ sitesinden takip edebilirler. Genel eleştiri belgesel fotoğrafın gerçeği olağan haliyle gösterilmesi gerekliliğine yönelikti ve kadının nesneleştirilmesi, ağır hayat koşullarının estetize edilmesi ve kurgu unsurunun fazlaca kullanılması belgesel çalışmaların içeriğine zarar verdiğine dönük kaygılardı. Tartışmanın taraflarının düzeyli diyalogları sanal yazışmalara dönüşünce yorumlarıyla katılan çoğu kişilerin düzeysiz eleştirileriyle olumsuzluğa dönüştü.

Geçmiş yazılarımda belgesel fotoğrafın da artık içinin boşaltılması tehlikesiyle karşı karşıya olmasından, hatta savaş fotoğraflarının bile gezi fotoğrafçılığına dönüşme riski taşıdığından, en büyük sorumluluğun fotoğrafçılarda olduğundan ve bu anlamda fotoğrafçının bilerek ya da bilmeyerek kültür endüstrisinin propagandisti olma tehlikesi taşıdığından bahsetmiştim. ‘Toplumsal gerçekçi’ veya ‘sosyal belgesel’ fotoğrafın sanatla uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur, o yüzden de ‘kurgu fotoğrafın’ bu tip fotoğraf çalışmalarında kullanılmaması gerekir. Kurgu fotoğraftan kastım sahnenin kurgulanmasıdır. Sitedeki fotoğraflara bakan okuyucular birçok sahnenin kurgulandığı fark edeceklerdir. Sempozyumda ikinci günün kapanışı Mertel Oral anısına AFSAD merkezinde yapılan dersliğin açılış kokteyli ile sona erdi.Son gün Yücel Tunca ve Altan Bal ile birlikte katıldığım Haber Fotoğrafı-Belgesel Fotoğraf (Tanıklık-Taraflılık) konulu panelde yazılı ve görsel medyada görüntülerin kullanımı üzerinden iktidarın insan belleğini nasıl maniple ettiğini aktarmaya çalıştım. Bunun için de bütün fotoğrafçıların bildiği “fotoğraf anı dondurur” tanımlamasını kullanarak yaptım. Bu sunumu BirGün okuruyla uygun olan hafta paylaşacağım.

Gelelim eleştirilere:

Panel tartışmalarına ve tebliğ sunumlarına daha fazla zaman ayrılması aynı şekilde gösterilerin daha özenli seçilmesi ve sayısının az olması, gösteriler sonrası eleştiriler ve tartışmalar için yeterli sürenin ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü konuşmamız, paylaşmamız, tartışmamız gereken çok şey var.

Ancak, böylesi güçlü bir organizasyonun ne kadar zorluklarla yapıldığını da çok iyi biliyorum. Fotoğraf Günleri ve ULİSfotoFEST düzenleme komitesinde çalışan biri olarak eleştirilerin önemini bilirim ama aynı şekilde tamamen amatör ruhla, özel yaşamlarından büyük özverilerle ayrılan zamanlarında hazırlığı yapılan bu tip etkinliklerin eleştirildiği kadar emek verenlere destek olunmasını da önemsemek gerekir.

AFSAD yönetim kurulu başkanının ve üyelerinin, sempozyum yürütme kurulunun ve emeği geçen herkesin yüreğine sağlık.

Son söz sempozumun kapanış konuşmasını yapan şair, fotoğrafçı Mehmet Özer’in:

... Kuşların uçmaktan korktuğu kentlerde gökyüzü ve bulut oldu fotoğraf. İyiliğin sözcüsü fotoğraf, bize dünyaları gösterip yeni dünyalar düşü kurmamızı sağladı. Uzaklara çağırdı bizi, yeni serüvenlere çıktık içimizdeki insanı bulmak için. Başka hayatların tanığı ve tarafı yaptı bizi, birden çok hayat yaşadık. Baktığımız görüntüler içinde kendi suretimizi seyrettik. Fotoğraf bakarkör olduğumuz hayatı görünür kıldı. İtiraz etme hakkımızı tüm sonraki zamanlarda inatla ve ısrarla sürdürdü. Fotoğraf acılar, tükenişler, hızlı yitirdiğimiz dünya için aralıksız konuştu ve yaşamın tek değerli şey olduğunu anlattı. Eskiyordu her şey ve fotoğraf acı yüzünü gösterdi bize. Geçip gidene yeniden dönmek olanaksızdı, bizi düşsel yolculuklara çıkardı. Sararmış bir fotoğraftaki solgun ışıktan yola çıkarak bulduk önceki yaşamlarımızdaki izlerimizi...