Fikret Reyhan Sarı Sıcak filminden 3 yıl sonra çektiği Çatlak filmi ile kent merkezlerinin dışında kalan gecekondu mahallelerinin giderek rant bölgeleri haline gelmesi ve bu sürecin aileler üzerindeki etkilerine ayna tutuyor.

Aile, özel alan, mülkiyet ve Çatlak

Emine Uçar İlbuğa

Fikret Reyhan’ın 57. Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ve Dr. Avni Tolunay Jüri Özel ödüllerini alan ikinci uzun filmi Çatlak 2021 yılında hem sinemalarda hem de Mubi’de gösterime girme olanağı buldu.

Çatlak, sade anlatı dili ile zorlu bir konuyu dağıtmadan ve daha çok iç mekânda sıkıştırılmış karakterler üzerinden yoğun bir şekilde izleyicinin ilgiyle takip etmesine olanak sağlayan oldukça güçlü bir film. Filmde birey, mülkiyet, aile içi sömürü ve girift ilişkiler geleneksel ile modern arasına sıkışmış bir aile örneği üzerinden ortaya konuluyor. Ailenin tüm kontrolünü elinde tutan, para üzerinden para kazanmayı günah sayan, ama evinin üstüne kaçak kat çıkmayı kendine hak gören otoriter bir baba ve çocuklarıyla ilişkileri karakterlerin içsel, düşünsel çelişkileriyle birlikte bir akşam yemeğinde gün yüzüne çıkıyor.


Filmin konusu aslında hiç de yabancı değil. Hem iç hem dış göçü yaşayan bir aile etrafında dönüyor tüm hikâye. Çatlak Anadolu’nun bir köyünden İstanbul’a göç ederek, kendilerine yeni bir hayat kurmuş beş çocuklu bir ailenin hikâyesi. Baba Muhittin ailede söz sahibi ve aile içinde ekonomik girdi ve çıktılar onun kontrolünde. İki kızı evli olan Muhittin üç oğluna ailenin ortak geliri üzerinden iş olanakları yaratmış ve aynı apartmanda birlikte yaşıyorlar. Büyük oğlu Cafer ve eşi Hacer apartmanın girişindeki mahalle bakkalını işletiyorlar. Evin ortanca oğlu Fatih İngiltere’de göçmen işçi olarak çalıştıktan sonra geri dönmüş, bir kafede çalışıyor. Eşi Şeyma evde hasta olan babaannenin bakımını üstlenmiş ve bakıcı parası alıyor. En küçük kardeşleri ise ailenin ortak iki minibüsünün servis şoförlüğünü üstlenmiş ve evlenmeyi planladığı için babası evin üstüne ona yeni bir kat inşa ediyor. Ancak eski gecekondu mahallesi kentsel dönüşümün eşiğinde ve her bir yandan yükselen gökdelenler ve yeni yaşam koşulları babanın otoritesi altında aynı apartmanda sürdürülen geleneksel aile yaşamını giderek zorlu hale getiriyor, kardeşler ve eşleri arasında sırlar, kırılganlıklar ve beklentiler de artıyor.

Fatih’in İngiltere’de işçi olarak çalışırken babasına minibüs almak için ev arkadaşı Aydın’dan aldığı borcun geri ödenmesi sorunu da bu ayrışmanın önemli bir tetikleyicisi oluyor. Sorun Fatih’in gönderdiği para ile alınan minibüsler ve onun kazancı değil, neden bu paranın borç olarak alındığının söylenmemesine dönüşüyor.

Bu borç kime ait? Bütün tartışma borcu kimin üstleneceği üzerinden ilerlerken kardeşlerin aileden ekonomik beklentileri, kendi mülkiyet alanları, ailenin gelirinin kime daha çok harcandığı, daha önce yaşanılan kırgınlıkları, hassasiyetleri tüm ailenin bir araya geldiği bir akşam yemeğinde gün yüzüne çıkıyor.
Filmde yönetmen daha çok iç mekân çekimlerini tercih etmiş. Diyaloglarda hareketli kamera sürekli karakterleri takip ediyor, böylece yönetmen karakterler arası çelişkileri ve onların iç dünyaları gibi kaygılarını izleyiciye dolaysız aktarmayı başarıyor. Fatih ve arkadaşlarının bakkalın içinden apartmana girişleri, dar merdivenlerden daireye çıkışları, her bir dairenin uzun ince koridorlarla küçük odalara bağlanması, daireler arasında ve ev içinde hareketi bireyler için sınırlı kılıyor. Filmde dış mekân çekimi yok denecek kadar az. Araba ile eve giderken ve bakkal önünden dar açıdan mahalleye ilişkin çok sınırlı görüntülere yer veriliyor. Daha çok karakterlerin gözünden ev ya da arabanın penceresinden bölgedeki değişim ve dönüşüme dikkat çekiliyor. Filmde hem toplumsal hem de kentsel dönüşüme vurgu yapılmakla birlikte, bu değişimlerin etkileri bir aile örneği üzerinden yoğun olarak izleyiciye sunuluyor. Akşam yemeğinde bir araya gelen aile üyelerinin ekonomik, sosyal, kültürel koşulları da çeşitlilik gösteriyor. Ekonomik durumu daha iyi olan küçük kız ve eşi, büyük şehrin gürültüsünden kaçıp köydeki baba tarlasına köy evi yapmayı planlayan büyük kız ve eşi, evine misafir gelen Aydın ve abisine kapıyı açan ama onlara elini uzatmayan anne, ev içinde sürekli bir yerlere gidip gelen ve gizli gizli içen Cafer, eşinden gizli altın alan Hacer, faize ve borsa oynamaya günah diyen ama ödenmesi gereken borcu uzun vadede ve kredi ile ödemeyi isteyen Muhittin. Hepsi bir arada ve çelişkileriyle, sorunlarıyla, beklentileriyle yapayalnızlar. Yemek sonrası Fatih’in arkadaşından aldığı borcun nasıl ödeneceği konusuna her bir aile üyesinin tepkisi farklı oluyor ve bu tepkiler ailede var olan ama görülmeyen çatlağı daha da büyütüyor.

Annenin borcun ödenebilmesi için ya köydeki tarlanın satılması ya da kadınların sahip oldukları altınları vermesi yönündeki önerisi de karşılık bulmuyor. Hatta tartışmayı daha da sorunlu hale getiriyor. Böylece Muhittin’in kendi hayat anlayışı üzerinden aileyi bir arada tutma arzusu yavaş yavaş anlamını kaybediyor.

Bunun yanında filmde kadınlar ev içinde konumlandırılmışlar. Evin altında yer alan bakkalda çalışan Hacer hem ev işlerini hem bakkalı hem çocuğun bakımını, yeni evli ve hamile olan Şeyma ise ev işleri yanında evdeki yaşlı bakımını üstlenmiş. Muhittin’in eşi hem bakkala yardım ediyor, hem torunla ilgileniyor hem de gelinler arası ve eşi ile çocukları arasındaki ilişkiyi koordine ediyor. Ev içinde kadınlar sürekli çalışırken, erkekler ya televizyon karşısında zap yaparken ya bilgisayarda oyun oynarken ya da çatıda ızgara yaparken görünür oluyorlar.

Kadınlar hem ekonomik güçlerinin farkında hem ev içi tartışmalarda görüşlerini savunan, kararlı ve güçlü kadın profilleri ortaya koyuyorlar. Şeyma için düğünde daha çok kendi ailesi tarafından takılan altınları, Hacer’in gizli birikimleri onların kendilerini güvende hissedebilecekleri ve sıkı sıkıya korudukları ekonomik güvenceleri oluyor.

Fikret Reyhan Sarı Sıcak (2017) filminden 3 yıl sonra çektiği Çatlak filmi ile kent merkezlerinin dışında kalan eski gecekondu mahallelerinin giderek rant bölgeleri haline gelmesi ve yeni cazibe merkezleri olarak yerlerini gökdelenlere bıraktığı bir dönemde eski geleneksel ailelerin de giderek çözüldüğü ve bu sürecin de aileler ve aile üyeleri üzerindeki etkilerine ayna tutuyor. Çatlak filmi son dönem modern Türkiye sinemasının çok önemli örneklerinden birini oluşturuyor. Yönetmen Fikret Reyhan yalın bir dille bireylerin zorlu dünyasına kamerayla derinlikli bir yolculuğa çıkarmayı başarıyor. Aile, dayanışma, sevgi, saygı, birliktelik gibi kutsanan kavramları didaktik bir yaklaşımdan uzak, her bir karakterin gözünden tartışmaya açıyor. Aile içinde bir soruna her birinin kendi pencerelerinden yaklaşımlarını, mesafelerini, bireysel sınırlarını koruma/koruyamamalarını, kardeş, eş, evlat, ebeveyn ilişkilerinde bile “ben”in ne kadar güçlü olduğunu ve kırılganlıkları nasıl tetiklediğini abartıya kaçmadan perdeye aktarıyor.