Ve Ak-Saray merdivenlerinde kara masal kahramanları görünmüştü.

Yaşlı cadı, zehirli elma sepetini koluna takmış, kalpsiz cehalet kraliçesi dev aynasını sırtına yüklemiş, kırmızı kan halısına yönelmişlerdi. 

Yavru ceylan ve anasını sırtından vurup sonra Muktedir’in kanatları altına “sığışan” zalim avcı da zor bela onlara yetişmişti.

Arkalarından ise Saray’daki milli hamilerine sadakat beyan etmek, mekâna kapağı atıp, selfi çektirip, piyasacı selam çakmak üzere sakil eteklerini çekiştire çekiştire kültürel lümpenlik koşturuyordu.

Öyleydi !

Çocukların hunharca öldürüldüğü “hakikati” üzerine onların kabrine basar gibi ezip geçmeye cüret ederseniz kara bir masal kahramanı oluverirdiniz.

Hakkaniyetsizlik ve adalet gaspı “sızdırmaz” ahlaki ve toplumsal sorumluluktan muaf  linççi, “pop faşizan şov sektör” temsilcileri olarak, Saray’da “Kara-masal” performansı size kısmet olurdu...

Ve kameraları ego-boy aynası zannedip “botokslu maskesini” seyreden, Saray kapısında kamu spotu olabilme beceriniz, sizi “taş kalpli kıskanç Kraliçe” rolüne yapıştırırdı.

Son otuz yıldır, yetenek fukaralığından olsa gerek, telafisi olmayan cıvıklık kattığınız “magazin kültür” baş figüranlığından ölü çocuk yuhalatan rejimseviciliğine terfi ederdiniz...

Fadime Ayvalıtaş ve oğlu Mehmet’in yan yana mezarları analığınıza dokunmaz,  Gülsüm Elvan’ın yanına yaklaşamaz, Sayfi ve Emel Ana’yı “morarmış makyajlı business- kadın duyarlılığınız” algıyamazdı.  

Yine masal ve hayatın gerçeklikle kesiştiği o gizemli yerde...

Mutlaka yaşlanmayı hayat bilgeliğine dönüştürememiş, ihtirasını “hakikate” karşı optik kusur gibi yaşamış ve Muktedir’i ayakta alkışlatmak uğruna metin okuma “tahrifatı” yapmayı göze alan olgun kadın rolü vardır.

Böylece Türkiye”pop -entelekt” aleminin demansif kavrayışı sizle vücut bulur ve yaş almakla baş eğmek arasında kireçlenmiş, kolesterollü bağın güncel imgesi, Tebrikler! Siz olurdunuz.

Torununuz yaşındaki Abdocan, Ahmet, Medeni, Hasan Ferit ve davaları  habire ertelenen, katilleri korunan diğer çocuklarımız sarkastik zihin biyografinize son söz olurdu.

Ya da sol değerlere inançsızlığınız gün gelip “varlık lapsusu” olunca, her ağzınızı açışta  yarattığınız”kirlilikle” o değer dünyasından kendinizi  siz ömür boyu sürerdiniz.

“Urfa dağlarında gezen bir ceylan” misali öldürülen Berkin’imizin hatırası ve anasının kalbine açtığınız uçurumdan aşağıya doğru ilk siz süzülürsünüz...

Ve eğer cep telefonuzla ilk çalışta ulaştığınız Muktedir’e kırmızı kan halıların üzerinde yanık “paralı-ikballi” türkü çığırsanız...

Sizin, sözle turna-ceylan vuran Ak-Saray’ın Karanlık masalında gaddar avcı olduğunuzu çocuklarımıza kuşaklar boyu anlatırdık.

Bilmelisiniz ki; masallar güncel olandan daha yüklü “hakikat” taşıyıcılarıdır.

Saraysız Masal’ mı olur? 

Zalimsiz  Saray mı olur ?

Hınk deyici dalkavuksuz Zalim mi olurdu.