AKP düzeni: Emeğiyle geçinenler böyle saldırı görmedi!

Semih GÜVEN | Ekonomi Gazetecisi

İktidara geldiğinden bu yana ekonomiyi sermayeye teslim eden politikaları harfiyen uygulayan AKP iktidarı bir yandan kendi zenginlerini yaratırken, öte yandan ülkede var olan gelir eşitsizliğini daha da derinleştirdi. Enflasyon karşısında emekçilerin alım gücü düşerken, faturanın büyük kısmı maaşlı çalışanların yoğunlukta olduğu orta kesime’ kesildi. Ülkenin en zengin yüzde 5’lik kesimi ise gelir bölüşümünden payını artırarak yaşamını sürdürmeye devam ediyor. 

SERVETİN YÜZDE 40'I YÜZDE 1'İN ELİNDE

Gelir bölüşümündeki adaletsizliğin derinleşerek sürdüğüne ilişkin birçok gösterge bulunuyor. İsviçre Bankası Credit Suisse tarafından açıklanan 2022 yılına ait ‘Global Wealth Data Book’ verilerine göre, 2021 yılında Türkiye’de en zengin yüzde 1, tüm servetin yüzde 40,7’sini, en zengin yüzde 5 tüm servetin yüzde 60.5’ini, en zengin yüzde 10 ise tüm servetin yüzde 70,8’ini elinde bulunduruyor. 2002 yılında en zengin yüzde 1’in ülkedeki servetin yüzde 39,4’ünü, en zengin yüzde 10’un yüzde 67,7’sini elinde bulundurduğu göz önüne alındığında, AKP iktidarının yürütücüsü olduğu Türkiye’deki adaletsiz ekonomik düzenini zenginlerin lehine daha da büyüttüğü ortaya çıkıyor. 

FAKİR ZENGİNLEŞMEDİ, 'ORTA DİREK' FAKİRLEŞTİ

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan 2022 yılına ait gelir dağılımı istatistikleri, iktidarın gelir bölüşümünde seçmen tercihlerini önemli oranda dikkate aldığını gösteriyor. Buna göre, 2006-2022 yılları arasında, hanehalklarının en düşük dilimden başlayarak yüzde 50’ye kadar olan kısmının geliri, diğer tarafta kalan kesimlere göre daha fazla artış gösterdi. 
Sıralı yüzde 5’lik gruplar halinde hanehalklarının kullanılabilir gelirine bakıldığında, orta kesimin gelir bölüşümünde ciddi şekilde yara aldığı ortaya çıkıyor. En yoksul yüzde 5’in milli gelirden aldığı pay 2006 yılında yüzde 0.6 iken, 2022 yılında yüzde 0.9’a yükseliyor. Sıralı dilimlerde yüzde 50’ye kadar olan kısımda da hanehalklarının kullanılabilir gelirinde sınırlı da olsa artış gözlemleniyor. Buna karşın, kullanılabilir gelir olarak yüzde 50-95 arasında bulunan kesimin milli gelirden aldığı pay düşüyor. Örneğin 11’inci yüzde 5’lik dilimin payı yüzde 3.9’dan yüzde 3.8’e, 14’üncü yüzde 5’lik dilimin payı yüzde 5.1’den yüzde 4.9’a, 17’nci yüzde 5’lik dilimin payı ise yüzde 7.3’ten yüzde 6.8’e düşmüş. Alt gelir gruplarındaki oldukça yetersiz sınırlı yükselişlerle, orta gelir grubundaki gelir düşüşleri bir tarafa, en zengin yüzde 5’lik kesimin kullanılabilir toplam gelirden aldığı pay yüzde 21.4’ten yüzde 23.3’e yükselmiş. Üstelik bu rakam 2021’de yüzde 21.3’ten 2022’de hızlı bir yükselişle yüzde 23.3’e tırmanmış. 

EMEK GÜÇ KAYBEDİYOR, SERMAYE KAZANIYOR

Sermaye kesiminin sömürüyü rahatça sürdürebilmesi için ‘devlet politikası’ haline getirilen sendikaların güçsüzleştirilmesi ve mümkünse yok edilmesine dönük uygulamalar AKP eliyle de kesintisiz uygulandı.  

Emek kesiminin milli gelirden aldığı pay günden güne erimeye devam etti. 2022 yılı Gayrisafi Yurt İçi Hasıla verilerine göre, işgücü ödemelerinin cari fiyatlarla Gayrisafi Katma Değer içerisindeki payı geçen yıl %30,1 iken bu oran 2022 yılında %26,5 oldu. Net işletme artığı/karma gelirin payı ise %52,5’ten %54,5’e yükseldi. 2023 yılında ise yüksek enflasyonun işletme kârlarında Türk Lirası cinsinden büyük yükselişleri beraberinde getirdiği göz önüne alındığında, emeğin gelirden aldığı payın daha da düşeceği görülecektir. Krizin vurduğu 2002 yılında bile emeğin milli gelirden aldığı payın yüzde 28.3 olduğu göz önüne alındığında, AKP iktidarının emek kesimini adeta ‘düşman’ olarak gördüğü sonucuna rahatlıkla ulaşılabilir. 

VERGİLER ADALETSİZ

İktidara yakın şirketlerin kamu ihaleleri yoluyla zenginleştirilmesi sonucu kamu bütçesinde oluşan devasa açıkların faturası da emek kesimine kesilerek gelir adaletsizliği büyüyor. Merkezi yönetim bütçe verilerine göre, sadece 2023 Mayıs ayında, geçen yılın mayıs ayına göre faiz harcamaları yüzde 500 arttı. (18 Milyar Lira’dan 102 Milyar Lira’ya) Gelirler 1.7 kat artarken giderler 2.5 kat arttı. Gelir-gider dengesizliğinin finansmanı da emeğiyle geçinen maaşlı kesimlere çıkarıldı. 

Kurumlardan alınan vergilerin, toplanan toplam vergiler içindeki oranı yıllardır yüzde 12-15 arasında kalarak, gelir vergisi, KDV ve ÖTV üzerinden emekçilere yüklendi. Gelirine bakılmaksızın en zenginden de en yoksuldan da aynı oranda alınan KDV ve ÖTV, kurumlara sağlanan vergi muafiyetleri gibi uygulamalarla zenginlerle yoksullar arasındaki gelir uçurumu büyüdü. Bunların yanında, 7 Temmuz 2023 yılında Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre %8 olan KDV oranları %10’a, %18 olan KDV oranları %20’ye yükseltildi.

İKTİDARIN 'SEÇİM' STRATEJİSİ

İktidarın her fırsatta ‘serbest piyasadan taviz vermeyeceğiz’ hatırlatması, sermayenin elinin her daim emekçilerin cebinde olacağını gösteriyor. Öte yandan, gelirine göre en düşükten başlayarak yüzde 50’lik kısıma kadar giden kesimlerin gelir bölüşümünde önceki yıllara göre ezdirilmediği, mevcut eşitsizliğin ‘artmadan’ sürdürüldüğü ortaya çıkıyor. 

Hanehalkı fertlerinin eğitim durumlarına göre yıllık ortalama iş gelirlerine bakıldığında, 2006 yılından 2022 yılına kadar, okuryazar olmayan kesimin yıllık geliri 7.7, bir okul bitirmeyen kesimi 7, lise altı kesimi 6.46, lise ve dengi kesimi yüzde 6, yükseköğretim eğitimi almış kesimi 5.7 artış gösterdi. 

Söz konusu dönemde enflasyonun yüzde 800 artış gösterdiği hesaba katılırsa, tüm eğitim durumlarında reel olarak gelir kaybı yaşandı. Buna karşın eğitim durumu yükseldikçe reel kaybın daha da arttığı ortaya çıkıyor. 
Toplumun en zengin yüzde 5’lik kesiminin gelir bölüşümündeki payının artması, yüzde 50-95’lik kesimin ise gelirinin istikrarlı biçimde düşürülmesi, gelir bölüşümünde kitlelerin siyasi tercihlerinin gözetildiğine dair önemli ipuçları veriyor (Seçmen tercihleri bu yazının konusu olmadığı için detaylara girmiyoruz). Ayrıca, hanehalklarının eğitim durumlarına göre gelirlerinde yıllara göre yaşanan değişimler, ‘görece’ eğitimli kesimlerin gelirlerinin diğer kesimlere göre daha hızlı biçimde eri(til)diğini de gözler önüne seriyor.

TÜM KESİMLER ORTA KESİME YAKLAŞTIRILMALI

İktidarın gelir bölüşümünde ‘kendisine oy veren-vermeyen’ ayrımını gözetmesinin, emekçi sınıflar arasında ‘maaş farklarına duyulan nefreti beslemesi’ gibi ciddi bir sorun yaratma riski bulunuyor. Bu riski bertaraf etmek için, zengin-yoksul arasındaki devasa gelir uçurumunun sorunun merkezi olarak değerlendirilmesi, gelirin adil paylaşıldığı, yani toplumun tüm kesimlerinin insanca yaşam standartlarına yaklaştırıldığı bir bölüşüm modelinde ısrar etmek gerekiyor. 

RANT DÜZENİNE TAVİZ VERİLMEMELİ

Adaletsiz biçimde emekçiden alıp zengine veren bu düzene karşı emeğin hakkından yana durmak gerekiyor. Bu anlamda, sömürü ağıyla zenginleşen kesimler için servet vergisi konması ilk kısa vadeli adım olarak ortaya çıkıyor. İşsizlik sorununun ortadan kaldırılması, sınıf sendikacılığına yönelik engellerin ortadan kaldırılmasını talep etmek hayati önem taşıyor. İnsanların en temel ihtiyacı olan eğitim, sağlık ve konutta sermaye sahiplerinin zenginleşmesinin önünün kapatılması gerekiyor. İktidar yandaşı kesimlerin kamu ihaleleri yoluyla zenginleştirilmesi, ardından ortaya çıkan bütçe açıklarının vergiler yoluyla emekçi kesimlere ödetilmesine şiddetle karşı durmak gerekiyor. Rantçı düzene karşı durmadan, ‘temennilerle’ sermaye sınıfı ve onun temsilcisi olan iktidara ‘muhalefet’ etmeye çalışmak, emekçinin alın terinin yerde kalmasına yol açıyor.