Gerçekten özgür basına ve onu susturmayacak demokratik bİr iktidara ihtiyacımız var

AKP’nin medya rejiminde gazeteci kimliği

DR. ALİ HAYDAR FIRAT - İletişim Bilişimci

Türkiye’de akademide Basın/medya tarihi çalışanlar için AKP dönemi hiçbir dönemle kıyaslanmayacak bir karakter/sizlik taşır. Bunun nedeni elbette ve sadece basına uygulanan baskı, sansür ve yasaklama değildir. Çünkü bu süreçleri hep yaşayageldik. Bununda ötesinde işin öznesi olan gazeteciye dayatılan kimliksizliktir. Daha farklı bir tanımlamayla iktidar tetikçiliğidir.

Bir sabah, [eskiden AKP destekli Cemaat operasyonuyla medya kurumları basılır; gazeteciler gözaltına alınır ve tutuklanırdı] Cemaat medyasına yapılan operasyonla uyandık. Ancak AKP’nin hedefinde sadece Cemaat medyası ve gazetecileri yok. AKP’nin hedefinde BirGün, Cumhuriyet, Evrensel, Özgür Gündem, Sözcü gibi AKP medyası olmayı reddeden gazete ve gazeteciler söz konusu. Burada trajik ve de ironik olan daha düne kadar gazete ismi vererek, gazetecileri tek tek hedef göstererek, cezaevinde olan basın emekçileri için “Gazetecilikten Yargılanmıyorlar” manşetleri atarak, AB ve ABD’deki lobileriyle gazetecilerden terörist yaratmaya çalışırken olağanüstü bir çaba gösterenlerin bugün içine düştükleri durumdur. Tarih, cemaat medyasına da basın özgürlüğünün ne anlama geldiğini öğretti. Ders çıkarıp çıkarmadıklarını elbet yine tarih gösterecek.

AKP, Cemaat medyasına yaptığı operasyonları iktidar olduğu günden bugüne kadar farklı medya kurumlarına karşı sürdüre geldi. Bu tavrıyla kendinden önceki sağ iktidarlara benzeyen ama onu farklı yönleriyle aşan bir nitelik taşımaktadır.

Demokrat Parti ile başlayan sağ iktidarlar dönemi aynı zamanda çok ciddi baskıların basın üzerinde kurulduğu bir dönemin başlangıcını oluşturmaktadır. Ancak Türkiye Basın Tarihinde AKP kadar basın kurumunu kuşatan bir iktidara Türkiye tanıklık etmedi. Devlet eliyle medya kuruluşlarını ele geçirme, devlet kredisiyle yandaş işadamlarına medya şirketleri kurdurma, gazetelerin, televizyonların yayın politikasını belirleme, medyanın önemli pozisyonlarına kendi adamlarını atama, kendi istediği yayını yapmayan yöneticileri ve gazetecileri cezaevlerine koyma ve işten atma gibi uygulamalar basın tarihinin en vahim olayları olarak tarihte yer almıştır. Kuşkusuz bu dönemi basın tarihi açısından asıl vahim kılan şey gazeteci kimliğindeki yozlaşma, çürüme ve mesleğin etik kodlarının, değerlerinin iktidar tarafından ya da gönüllü olarak yok edilmesidir.

AKP’ye dönük her türlü eleştirel manşeti, haberi, köşe yazısını, karikatürü “faiz lobisinden terör örgütü” sözcülüğüne kadar yaftalayan bu zihniyet kendi medyasında gazeteleri ve gazetecileri açık açık tehdit etmektedir. Ulusal ve uluslararası hiçbir gazetecilik tanımında bu türden bir faaliyet içinde olanlar gazeteci olarak tanımlanmamaktadır.

Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (FIJ) gazeteciyi; yazılı veya görsel-işitsel kitle iletişim aracına yazı veya resimle katkıda bulunan ve kazancının çoğunu bu işten sağlayan kişi olarak tanımlamaktadır. Basın Konseyi gazeteciyi; haber yaparak yayın faaliyetine katılarak emeğiyle geçinen kamusal meslek adamı olarak tanımlarken, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ise gazeteciyi yazılı basın, radyo ve televizyonda yayımlanmak üzere güncel olaylar hakkında bilgi veren kişi olarak ifade etmektedir (Attila Özsever; 2004). Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere iktidar tetikçiliği yapmak gazetecilik değildir. Dolayısıyla İktidarın basın bülteni gibi çıkan şey gazete değil, orada yazanlarda gazeteci değildir.

AKP’nin kurduğu yeni medya rejimi ve yarattığı yeni medya çalışanı tipolojisi “İslama dayalı ideal bir düzen kurmaktan, kapitalizme dayalı konformist bir yaşam kurmaya savrulan” ama içlerinde bu kategoriye girmeyen; tümüyle aldığı ücret kadar eleştiri, hakaret, küfür üreten kimliksiz bir kitle yaratmıştır. Öyle ki her hafta AKP medyasının bir gazetesinden başka bir gazetesine transfer olabiliyor, televizyonundan başka bir televizyona geçebiliyor ve sonunda iktidarın ve onun aracının denetiminde ebleh bir tip olarak sürekli karşımızda beliriyorlar. Dikkatinizi çekmiştir, bu denli negatif çözümleme kişisel bir nefretten değil yaratılan düzende ortaya çıkan tipolojinin karakterinden kaynaklanmaktadır.

AKP DÜZENİNDE ÖZGÜR MEDYA MÜCADELESİ

AKP’nin kurduğu düzen hiçbir demokratik ölçüt, yasa, kurum ve teamülü içermemektedir. Kendileri bile nasıl bir düzen yarattıklarını bilmemektedirler. Hibrit demokrasiden faşist rejime kadar negatif bir alanda tanımlanacak bu düzen, ülkede toplumsal barışı yok ettiği gibi mesleki alanda da görülmemiş bir çürümeye neden olmuştur. Siyasal olarak tanımlanan her düzenin belli ilke ve kuralları vardır. Ama AKP düzeninde hiçbir ilke ve kuraldan söz edilemez. İşte böylesi bir ortamda gazetecilik yapmak, özgür bir medyayı var etmek, halkın haber alma hakkını, gazetecinin özgür bir biçimde çalışma ortamına kavuşmasını sağlamak çok ciddi bedel ve özveri gerektirmektedir. Bugün bunu yapan, gazeteciliğin yüzakı olan insanlarımız, meslektaşlarımız ve basın kurumlarımız var. Basın tarihi bugünleri yazarken elbet bu mücadeleyi de yazacaktır. O nedenle bu kurumlara ve bunu var eden gazetecilere sahip çıkmak, destek olmak; insani, vicdani ve yurttaş sorumluluğunun gereğidir. Medya özgür oldukça, özgür bir siyasal iklim belirecektir. Böyle bir iklimde AKP düzeninin ayakta kalması ise mümkün olmayacaktır.

Seçim süreci ve içinde bulunduğumuz siyasi ortam AKP’yi tahammülsüzleştirecektir. Çünkü kaybetmekte, erimekte ve eridikçe topluma karşı işlediği suçların telaşı ile hareket edecektir. Bu nedenle baskıların artacağı bir dönemde özgür basını daha fazla sahiplenmek gerekmektedir. Bu aynı zamanda demokratik bir ülke mücadelesidir. Bu aynı zamanda eşit ve özgür bir düzen kurma mücadelesidir. Nihayetinde gerçekten özgür basına ve onu susturmayacak demokratik bir iktidara ihtiyacımız var... Basın özgür, ülke demokratik olunca bugün tetikçilik yapanlarda özgürlüklerine kavuşacaktır. Belki insanlık yolunda onlarda büyük bir şans yakalayacaktır. Ancak temelde bu denli yozlaşmış, değer yitimine uğramış gazeteci kimliği yeniden inşa imkanını elde edecektir.

Herkesin nefret ettiği bir “gazeteci” tipolojisinden kurtulmak, medyayı bunların istilasından kurtartmak bugün herkesin ortak sorumluluğudur.