AKP İslamcı/muhafazakâr kitlesine bütün örgütlere aynı muameleyi yapıyor görüntüsü vermeye ve PKK ile IŞİD’i aynı gördüğünü göstermeye, yaptığı politika değişikliğine meşruiyet sağlamaya çalıştı

AKP Türkiye’yi Ortadoğu’da  şiddet sarmalına sokuyor

İLHAN UZGEL*

AKP iktidara geldiğinden beri, ama özellikle Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığından sonra Ortadoğu’da Yeni-Osmanlıcı hayallere kapıldı ve siyasetini bu eksen üzerinde kurmaya başladı. Tam da bu süreçte ortaya çıkan Arap Baharı ise AKP liderliğinin kimyasını iyice bozdu. Otoriter laik rejimlerin tasfiyesi, Müslüman Kardeşler’in çeşitli kollarını iktidara getirecek ve AKP öncülüğünde yeni bir Ortadoğu kurulacaktı. Kapıldığı hevesle Türkiye’yi giderek Ortadoğu siyasetinin bir parçası haline getiren Erdoğan ve Davutoğlu, özellikle Suriye’de ABD’nin muhaliflere desteği çekmesinden sonra, Suudi Arabistan ve Katar’la işbirliği yaparak ve Türkiye’yi cihatçıların geçiş yolu haline getirerek Esad rejimini devirmeye çalıştı. Libya’daki istikrarsızlık ve Mısır’daki darbeden sonra, elinde Arap Baharı’na dair bir şey kalmadığını fark edince var gücüyle Suriye’ye odaklandı. Esad rejimini devirme ana hedef olunca her şeyi detay olarak görmeye başladı.

KUZEY IRAK'A DOST, ROJOVA'YA DÜŞMAN

Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesinin sonuçlarından biri ülkenin kuzeyindeki Kürtlerin tarih sahnesine çıkması ve bir siyasi özne olarak, ülke ve bölge jeopolitiğinin önemli bir aktörü haline gelmesiydi. İçeride Çözüm Süreci’ni başlatan, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle (KYB) yakın ilişki kuran AKP hükümeti, kontrolü dışındaki Suriye Kürtlerinin siyasal örgütlenmesine tahammül göstermedi. AKP hükümeti bırakın Ortadoğu’ya çeki düzen vermeyi, dibindeki Kobani’de bile siyaseten hezimete uğradı, yeni bir insanlık dramının kıyısından dönüldü. ABD Kobani’yle birlikte hem Türkiye’ye, hem de Rojava’ya mesaj vermiş oldu; Türkiye’nin IŞİD’e göz yumarak Kobani’yi ezmesine izin vermezken, Rojava’ya adres olarak bölgesel müttefiki KBY’yi gösteriyor, kendisini belli şartlarla bu yeni aktörün koruyucusu olarak konumlandırıyordu.

SURUÇ'A GİDEN YOL

Aslında Rojava’da yaşananlar bölgesel ve hatta küresel siyasetin gidişatına aykırı bir durum içeriyordu. Bölgesel ya da küresel güç odaklarına yaslanmayan, kendi ayakları üzerinde durmaya, temsili bir sistem getirmeye, yakıcı cinsiyet meselesini çözmeye, mülkiyet ilişkilerini eşitlikçi temelde aşmaya çalışan bu model her biri kendi kaygıları olan Türkiye, KBY ve ABD’yi rahatsız ediyordu. Ortadoğu yeniden yapılandırılırken, böyle bir modelin başarılı olması, bir örnek olarak sivrilmesi rahatsızlık yarattı. IŞİD’ın uzun süren kuşatmasına bu yüzden göz yumuldu ve Rojava hizaya çekilmek istendi, ABD kurtarıcı olarak yardıma koşmuş oldu. Tel Abyad’ın IŞİD’den alınması, Kobani’de hayatın normale dönmeye başlaması bölge siyasetinde yeni bir eşik oluşturdu. İşte tam bu bağlamda Türkiye’den yola çıkan barışçıl grubun dikkatleri tekrar Rojava deneyimine çekmeye çalışması, şiddet sarmalına giren Ortadoğu siyasetinde barış yoluyla mesaj iletmeye çalışması, milliyetçi olmayan daha enternasyonalist, sol bir motivasyonla etkinlik gerçekleştirmesi, Ortadoğu gündeminin tersi yönde bir açılım olacaktı. Daha açık belirtmek gerekirse, doğrudan kimlik siyasetinin sistemle uzlaştığı sürece önünün açıldığı bir dönemde, bunu aşan, dayanışmacı, şiddeti dışlayan, komüniteryen bir anlayışın Kobani topraklarına varmasına bile izin verilmedi. Suruç’taki korkunç katliam bu yüzden hem Türkiye’yi daha çok Ortadoğu politikasına çekme çabasının bir parçası, hem de Rojava deneyimine yönelik mesajın devamı niteliğinde.

Bu noktada, Ortadoğu bağlamında kritik bir dönüşüme dikkat çekmek gerekiyor. Arap Baharı’nın ılımlı İslam deneyiminin başarısızlığı ve siyasetin toplumsal hareketler gibi sivil unsurlarla düzenlenmesi istenen sonucu vermeyince, bölgede siyaset doğrudan ve yalnızca şiddet araçlarıyla yapılmaya başlandı. Diplomasi, sivil toplum, iktisadi araçlar gibi görece yumuşak siyaset araçlarının geri çekildiği bu yeni düzende, otonom hareket etmek isteyen her türlü grup, örgüt, genelde siyaset anlayışı büyük risk altında kalıyor ve bu durum maalesef bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.

SİYASETİN ŞAHSİLİĞİ VE ŞİDDETE ORTAKLIK

AKP aklının Ortadoğu’ya nizam verme hayalleri ABD ile yapılan mutabakatla sona erdi ve Esad’ı devirme takıntılı Suriye siyasetinin çöküşünün acı bir belgesi oldu. Bu mutabakat Türkiye’deki içeride koalisyon ihtimalinin belirdiği, Erdoğan’ın her ne pahasına olursa olsun başkanlık arayışının sıkıntıya girdiği ve Ortadoğu’daki siyasetin dönüştüğü bir bağlamı içinde gerçekleşti.

Mutabakattaki birinci uzlaşının IŞİD’le çatışmaya girme ve ABD ve koalisyon güçlerine yardımcı olma, üsleri kullandırma konusunda olduğu anlaşılıyor. İkinci olarak, yine ABD çizgisine gelmenin karşılığında AKP Esad’ın devrilmesi politikasından vazgeçmiş oldu. ABD zaten 2013’ten itibaren bundan vazgeçmişti. Türkiye’nin bunu kabullenmesi için binlerce insanın daha ölmesi gerekti.

Üçüncü olarak, Türk devleti en eski ve güçlü refleksine geri döndü. ABD ile pazarlığı Kürt sorunu üzerinden yaptı. Öncelikle, AKP İslamcı/muhafazakâr kitlesine bütün örgütlere aynı muameleyi yapıyor görüntüsü vermeye ve PKK ile IŞİD’i aynı gördüğünü göstermeye, yaptığı politika değişikliğine meşruiyet sağlamaya çalıştı. IŞİD’i vururken, Kandil’i, IŞİD’cilere operasyon düzenlerken solcuları ve HDP’lileri toplamaya koyuldu. Aynı çerçevede, Güvenli Bölge adı altında Rojava bölgesi üzerindeki baskısını artırmaya çalışacak. Bunu da aklınca kazanç hanesine yazacak.

Bütün bu süreçte, çatışmayı, şiddeti kendi avantajına çevirmeye çalışan bir aktör daha var. Suriye’deki çatışma Türkiye’yi içine alırken, göz göre göre Kürt meselesi kaşınırken ve şiddetin tırmanması için çaba harcanırken, buradan aranan lider olarak, belki De Gaulle tipi, kurtarıcı, istikrarı sağlayan büyük lider görüntüsüyle ya bir türlü kopamadığı partisinin başına geçmeye ya da daha iyisi başkanlık sistemini yerleştirmeye çalışan bir cumhurbaşkanı var.

Türkiye tarihinde hiçbir iktidar ve özellikle lider dış politika gelişmelerini iç politika amaçları ve hatta kişisel iktidarını koruyabilmek için bu ölçüde kullanmadı. Bu tehlikeli oyun bir yandan IŞİD’in daha kanlı eylemlerine, öte yandan Kürt sorununda başladığımız noktaya dönmemize yol açacak gibi görünüyor. Bunu önleyecek tek yol, Türkiye toplumumun bu oyuna geçit vermemesi olacak.

Türkiye’nin şimdiye dek izlediği politika bölgedeki sorunları, çatışmaları ağırlaştırdı, derinleştirdi, çözümü zorlaştırdı. Ama bu politika değişikliği eski hataları düzeltmeye, onarmaya yaramak yerine daha da ağırlaştıracak, dahası Türkiye’nin içinde de gerilim ve şiddeti artıracak.

*Prof. Dr. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi