Ali İsmail yeşil tişörtüyle o gece hastanede. Dudağının kenarındaki neşeli ıslığı çoktan söküp atmışlar.

Ali'nin başı için!

Ali İsmail yeşil tişörtüyle o gece hastanede. Dudağının kenarındaki neşeli ıslığı çoktan söküp atmışlar.
Başı hafifçe öne düşmüş, bitkin, yaşamın ışığı sönüyor, başına aldığı tekmelerle kafa içi kanaması sinsice yayılıyor olmalı.
O gece Ali'nin hatırladığı son gece, kendisi henüz bunu bilmiyor arkadaşının ittiği hasta sandalyesiyle koridorda.
Ali'nin arkasında biraz ötede ayağı seken karanlık bir gölge beliriyor, tereddütsüz acil servise gelen bir hasta sanabiliriz.
Ama değil !
O gölge Sanayi Sokakta Ali'nin yolunu kesen ve canına dadanan Yeni Türkiye'nin "ölümcül sivil-polis kırması linç çetesinden" polis Mevlut Saldoğan.
"Devlet-millet" naraları atarak insan kanı döken, muhalifin zihnindeki fikirleri sopa ve tekmeyle, olmadı kurşunla çıkarmaya kalkışan devlet "yetkisiyle" suç işleme geleneğinin temsilcisi.  
Ali yere düşünce dizginsiz hışmıyla üstüste 4-5 tekmeyi kafasına sallayan bir kamu güvenliği personelimiz.
O kör gece kafa kemiklerini dağıttığı Ali'nin kaderine yapışmış "uğursuzluğun imgesi" gibi iki saat sonra acil serviste beliriyor.
Galiba bir tek "Hayat", bu kini tükenmez "kötülüğe" itiraz etmeye kararlı adeta dramatik kadrajını kurmuş, ışığını açmış beklemiş  o gece..
Aynı karede Ali ve Polis Mevlut...
Bu ülkede ensenize vuran sahipsiz soğuk nefes, önünüze düşen hışırtılı gölge ve gözünüzdeki ışığı boşaltan mat bakışlar "hayatın" hoyratça kırıldığı zaman ve mekan check-in'ini verirdi.         
Mevlut, hastanenin donuk beyaz ışıkları altında sokak sotasına sinmiş bekleyen o cani saldırgan değil hatta Ali' in sandalyesini iten arkadaşına sesleniyor telaşla bir şeyler soruyor.
sağ ayağına basamıyor, sekiyor Ali'nin arkadaşı eliyle ileriyi  gösteriyor yani "insani bir şeyler" yaşanıyor.
Mevlut'un o ayağı Ali'nin başına defalarca vuran ayak, "incinmiş", Acil doktoruna gösterecek  ama iki saat önce "eceli" kılığına girdiği ve dünyadaki sesini çaldığı  19 yaşındaki çocuğu görmüyor.    
Başı ağırlaşan dalgınlaşan Ali de onu fark etmiyor birazdan eline tutuşturulan kas gevşetici reçetesiyle eve yollanacak.
Birgün Gazetesi'nden başarılı haberci Uğur Koç'un ulaştığı video "gerçeklere" sadakatsizliğin "liyakat" sayılıp "fahişçe" ödüllendirildiği Türkiye için aynı karede Mevlut ve beyin kanaması geçiren Ali'yi bir araya getirerek "gerçeği çırılçıplak" azmettirici ve "aklayıcı" mekanizmanın yüzüne vuruyordu.
Geçen hafta hakkında "takipsizlik" kararı verilen görüntülere girmeyen Ali'yi beyin cerrahisi yerine ortopedi servisine yönlendiren Doktor Hasan Güllüce, o gece Ali'yi yaşama geri döndürecek iken, kıl incesi eşikten aşağıya atan şüphelilerden biriydi.
Pazartesi günü davanın 3. duruşmasından yine tutuklama kararı çıkmadı, otopsi raporu ölümün kafa travmasına bağlı ölüm olduğunu kabul etti.
TİB'den gelen bilirkişi raporunda polis sanıklar ve sivillerin olay günü pek çok kez konuştukları "irtibat halinde" oldukları kanıtlandı.        
Ve "Gerçekler" silinemediği, yok edilemediği, örtbas edilse bile farklı farklı tezahürlerle faillerin varlık izleriyle "özdeşerek" göründükleri için gerçekti. 
Hele hayatı kim öldürerek sınarsa cüret ederse "gerçek" o'na uzun erimde insan olarak kalamayacağını bildirirdi.
Ali konuşamadı, anlatamadı.
Bugün Ali'nin yaralı, kanayan başı milyonların bağrında uyuyor ama  insan başı tepene ayağı "zedelenmiş" raporu veren Türkiye'nin "suç ve iktidar ilişki" ayağı kırılmadan, nefretini gizleyemediği "vatandaşını kucaklayacak hali" hiç yoktu..