Almanya, İsrail’in savaş suçlarına ortak
Fotoğraf: AA

LENA OBERMAIER 

Gazze’de yaşananlara dair son günlerde önümüze çıkan yüzlerce video, ses notları, BM açıklamaları ve istatistikler, İsrailli soykırım araştırmacısı Raz Segal’in yazdığı gerçeğe işaret ediyor: gözlerimizin önünde tam bir soykırım örneği ortaya çıkıyor. Gazze’nin içinde olan olmayan tüm Filistinliler günlerdir umutsuzca İsrail’in “soykırım kampanyası” hakkında farkındalık yaratmaya çalışıyor. Uluslararası hukuk, çatışma ve soykırım çalışmaları çalışan yaklaşık 800 akademisyen Gazze’de bir soykırım ihtimaline karşı imza topladı. 

Ve yine de Alman hükümeti ve medyası İsrail’in Gazze halkını acımasızca bombalamasına ürkütücü bir biçimde sessiz kalıyor. Almanya hatta İsrail’in gitgide büyüyen savaş suçlarına sadece sessiz de kalmıyor, ortak oluyor. “İsrail’in kendini savunma hakkı” (bu bile yasal olarak şüpheli) kılıfı altında, siyasetin her renginden Alman siyasetçiler ve neredeyse tüm medya kanalları İsrail’e koşulsuz destek verirken, Filistinlilere yönelik baskılarını ise doğal karşılıyor. Şansölye Olaf Scholz Almanya’nın İsrail’in tarafında yer aldığını belirtmesinin yanında, Alman Federal Meclisi de İsrail ile “tam dayanışma, tam destek” sözü verirken, ne insan haklarına ne de uluslararası hukukun şartlarına değinmediler. 

Almanya’nın İsrail’e şartsız desteği, tarihsel olarak kendi ulusal çıkarlarının içine işlemiş durumda: Yahudi soykırımının faili olarak, Almanya kendisini İsrail’in güvenliğinin garantörü rolünde görüyor. Ortadoğu’da Sadece Barış İçin Yahudilerin Sesi’nin sözcüsü Wieland Hoban, konuya dair eleştirilerini Jacobin’le paylaştı: “Soykırımla ilgili sorumluluk alma fikri başından beri jeopolitik endişelerle iç içe geçmiş durumda. Özellikle som zamanlarda İsrail destekliği –ister maddi ister siyasal olsun– bir Alman mecburiyetiymiş gibi inatla dayatılıyor.” Bunu sonucu olarak, Alman hükümeti ve hatta muhalefet partileri sürekli olarak “İsrail’in kendini savunma hakkını” tasdik ediyor. Özellikle 7 Ekimde Hamas militanlarının saldırısı üzerine 1.400 İsrailli yaşamını yitirdiğinden beri. 

Fakat şu anda Gazze’de yaşananların kendini savunmakla hiçbir ilgisi yok. Aksine, Almanya şu anda koşulsuz desteğini Cenevre Anlaşmasını, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma yasasını ve uluslararası çaptaki silahlı çatışmalara dair tüm kanunları acımasızca çiğneyen bir İsrail’e sunuyor. Konu İsrail olunca, Almanlar Nazi geçmişleriyle ilgili “hiçbir şeyin unutulmadığını” belirtmeye hevesliler. Fakat konu Filistinliler olunca işler değişiyor- uluslararası hukuk ve insan haklarına dair meselelerde göz göre göze “duymadım, görmedim, konuşamam” tavrı alınıyor. 

Konuya dair bir örnek Almanya’nın, Gazze’de binden fazla çocuğu öldüren, çok daha fazlasını ağır yaralar, yanıklar ve sakatlıklarla bırakan İsrail Hava Kuvvetleri’ne iki Heron TP savaş dronu sözü vermesi. Devlet televizyon kanalları Gazze’nin yok edilme çağrılarını açıkça yayınlıyor. Geçmişte İsrail’in soykırım politikalarına sessiz kalan aynı Alman gazeteleri bugün Filistin’de sivil katliamlarını savunuyor -Hepsi de İsrail’in sorgulanamaz “kendisini savunma hakkı” namına. Die Zeit, Faz, Tagesschau, Süddeutsche Zeitung ve Der Spiegel gibi önde gelen medya kuruluşları ya tamamen İsrail savaş suçlarını savunuyor ya hafifletiyor ya da olan biteni görmezden geliyor. 

Öbür yandan, Alman polisi tüm Filistin’e destek eylemlerini yasakladı, Yahudilerin örgütledikleri dahil. Hebh Jamal’ın yazdığı şekilde; Gazze ile dayanışma gösterileri yasaklandı, kriminalize edildi ve toplum polisi ile müdahale edildi. Eylemcilere yönelik polis şiddeti ve toplu gözaltılar tüm eylemlere yansıdı. Eylemlere dönük tümden yasaklar öyle bir hale geldi ki Amnesty Almanya, hükümete halkın toplanma hakkını hatırlatan bir açıklama yazmak zorunda kaldı. 

İronik biçimde, bir yandan İçişleri Bakanı “Yahudi halkının yaşamının görünür kılınması öncelenmeli” derken, Alman devletinin kuruluş çıkarlarıyla uyuşmayan Yahudilerin görüşleri de bastırılıyor. Horban; “Siyasetçileri en üst seviyede suç ortakları ve bu ortaklık eylemcilerin polis tarafından şiddetle ve gelişigüzel bastırılmasının emredilmesiyle sokağı da içine alıyor. Yahudilerin Filistinlilerle aynı noktada olma ihtimalini tahayyül dahil edemiyorlar.” 

Her ne kadar Almanya’da ve diğer Batı ülkelerinde olaylar “İsrail’in 11 Eylül’ü” şeklinde tasvir edilse de Filistinliler 1948’den beri kendi 11 Eylül’lerini yaşıyorlar. Ne sivil ölümlerin sayısı ne de oransız güç kullanımı yeni. Yalnızca 2008’den beri İsrail Gazze’ye karşı savaşında binlerce sivili öldürdü. Her savaşta, sivil yoğunluklu bölgeler hedef alındı. 

Filistinli, İsrailli ve uluslararası insan hakları savunucuları, akademisyenler uzun yıllardır İsrail’in aparteid rejimine işlemiş olan soykırım politikalarını kınıyor. Fakat Almanya bunların hepsini görmezden geliyor. Filistinlilerin her Cuma Gazze’de yaptıkları barışçıl yürüyüşleri İsrailli askerler tarafından binlercesinin öldürülmesiyle sonuçlandığında da Alman hükümeti ve ana akım medyası sessizliğe gömülmüştü. İsrail ordusu gazeteci Şirin Ebu Akile’yi öldürdüğünde ve cenazesine saldırdığında, Almanya’nın söyleyecek bir sözü yoktu. Hatta hemen ardından, Berlin’de Nakba gününe dair tüm eylemler yasaklandı. 

İsrailli gazeteci Amira Hass, Almanya’nın yaptıklarını Haaretz’deki yazısında açıkça tarif etti: “Siz Almanlar uzun zamandır soykırımdan gelen sorumluluğunuza ihanet ediyorsunuz. İşgal eden, sömürgeleştiren, insanların suya erişimini engelleyen, topraklarını çalan, iki milyon Gazzeli’yi kalabalık bir kafese hapseden, evlerini yıkan, insanları süren ve yerleşimci şiddetini destekleyen bir İsrail’e koşulsuz şartsız destek vererek ihanet ediyorsunuz.” 

Mücadele etmek bir tarafa, Almanya bu suçların ortağı. 

Çevirmen: Yunus Emre Ceren  

Jacobin.com’dan kısaltılarak çevrilmiştir.