Amele yanığı
Evet Recep İvedik2 vizyona girdi; ve tartışmalar başladı beklenildiği gibi. Ben her ne kadar dört hafta önce “Erken Bir Yazı” başlığıyla İvedik’in rövanşçılığı hakkında bir yazıyla görev...
İvedik özellikle ikinci filminde, son yirmi yıldır “kendisine” yöneltilen dili “ele geçirerek” bu itirafçı, adlandırıcı dışlayıcı stratejileri, yeni orta sınıf beyaz yakalılar da dahil olmak üzere üst sınıflara yöneltmeye çalışıyor. Sen busun alaycılığından, evet ben buyum özgüvenine hızlı bir sıçrayış. Bu yön basitçe show bussines’ın ve kültür endüstrisinin manipülasyonu olarak görülemez. Böyle bir bakış, kültürü sadece egemenlerin yönettiği bir komplo olarak görüp, onun özellikle alt tarafından nasıl saptırıldığını, okunduğunu, değiştirildiğini ve inançsızlıkla nasıl dönüştürüldüğünü okuyamaz. Hatta bu, içinden kaçamayacağımız, her şeye muktedir bir iktidar efsanesini yeniden imtiyazlandırmaktan öteye de gidemeyecektir. Onlar hep aptal, kandırılmış ve “saftirik” olamazlar; duvarlarımızdaki kitaplarımız ve Hacivat retoriğimizle en akıllısı da biz olamayız. Yani sorun bir filmi beğenip beğenmemek ya da ahlakçı vaazlar vermekten çok, başta sol olmak üzere mizah ve sınıf ya da seçkin-popüler kültür karşıtlığına nasıl yaklaşılması gerektiği üzerinden de işliyor. Filmin komik diyaloglarından birinde İvedik “feycbok (facebok) amelelerle doldu” der. Bu basit cümle bile filmdeki örtük rövanşçılığın iyi bir örneğini oluşturuyor. Yoksulluğu bile parodileştiren 90 sonrası kültürün tarjik örneklerinden biri de “amele yanığı” esprisidir. Özellikle yeni orta sınıfın sevdiği bir espriydi bu. 1994 sonrası solaryum cihazlarının ithalatıyla ve bronzluk abidesi Zeki Başeskioğlu ile somutlanan bir aralıkta YOS, kendi bronzlaşmasını ameleyle dalga geçerek dillendiriyordu. Dünyanın en zor “güneş yanıklı” işi, neşeli üst sınıfların kararmasının ironisine dönüşüyordu. İşte İvedik, çok rahat kendine yöneltilebilecek bir adlandırmayı çalarak tam da üst sınıflara yöneltmektedir. Evet kolaycı seçkin analizlere kaçmadan bu kırılmayı iyi anlamak gerekecek... Çünkü biliyoruz ki küçük insan’ın sağı solu belli olmaz!
PS: Kültürün nasıl hijyen olmadığına ve sınıfsallığına dair, 1000 sayfalık devasa bir Marksist çalışma için bakınız. E.P. Thompson, İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu, Birikim Yayınları , 2005