Linera " Solun büyük görevi, 20. yüzyıl sosyalizminin sınırları ve hatalarının ötesine geçebilmek, gerçek sorunlara yanıt üretebilecek yeni bir ufku tahayyül edebilmek" diyor.

Amerikan yerlisi işçiler ve solun yenilenmesi: Alvaro Garcia Linera ile bir sohbet

Marcello Musto - Akademisyen - @MarMusto

1962’de Cochabamba’da doğan Alvaro Garvia Linera, Aymara halkının mücadelesi ve Marksizmle tanıştığında henüz çok gençti. 1980’lerde matematik okumak için Meksika’ya taşındığı dönemde Guatemala gerilla hareketlerinin yerli halk mücadelesi için verdikleri savaştan etkilendi. Bolivya’ya döndüğünde, Marksist sınıf mücadelesi ile yerlilerin kurtuluşunu öne çıkaran Katarist prensipleri birleştiren Tupac Katari Gerilla Ordusu’nun kurucularından oldu. 1992-1997 yılları arasında yüksek güvenlikli hapishanede tutulan Linera, serbest kalmasının ardından etkili bir entelektüele dönüştü. Daha sonra Evo Morales’in Sosyalizm için Hareket (MAS) partisine katılan Linera, 2006’da Bolivya Çokuluslu Devleti’nin başkan yardımcısı oldu. Latin Amerika solunun en özgün seslerinden biri olan Linera’ya, dünyanın Bolivya’sında ve kalanında ilerici güçlerin durumunu sordum.  

Geçen zamanla birlikte, sosyal dönüşümün öznesinin karmaşıklığı –sizin siyasi düşün ve pratiğiniz için çok önemliydi– tüm ilerici güçler açısından temel bir soru haline geldi. Proletaryanın kapitalizmi yıkabilecek yegâne güç olarak görüldüğüne dair inanç azaldı, devrimci özne çözüldü, bu durumda sol açısından yeni bir başlangıç noktasına ihtiyaç var mı? 

Geleneksel sol ile ilgili sorun, “proleterlik koşulları” ile emek ücretinin tarihsel spesifik bir formunu birbirine karıştırmaları. Emek dünyasının yok olduğu tespiti doğru değil; dünyada, her ülkede bugünkü kadar fazla işçileşme görülmemiştir. Fakat bu küresel emek gücünün büyük yükselişi, varolan tüm sendika ve siyasi yapıların çöktüğü dönemde yaşanıyor. 19. yüzyılın başlarından beri, işçi sınıfı olabilme koşulu bir kez daha sermaye yaratma koşuludur. Fakat bugün işçi sınıfının dünyası çok daha kompleks, hibrit, göçebe ve yerinden edilmiş durumdadır. Çelişkili bir biçimde, insan yaşamına dair her şeyin metalaştırıldığı bir dönemde, her şey sanki artık ardında hiçbir işçi olmadan var oluyormuş gibi görülüyor.  

Bugünün toplumsal mücadelelerinin karakteri nedir? Sendikalar için bugün göçebe, güvencesiz ve niteliksiz işçi örgütlenmesi, 20. yüzyılın Fordist üretimi dönemine kıyasla daha mı zor? 

Yeni işçi sınıfı emek meselesi etrafında birleşmiş değil. Henüz bunu yapabilme gücüne sahip değil, belki uzun süre de olmayacak. Toplumsal örgütlenmeler klasik anlamıyla merkezileşmiş işçi sınıfı hareketi üzerine değil, farklı sektörler arası, esnek, akışkan ve değişebilir formlarda ortaya çıkıyor. Yine işçi sınıfının ortaya çıkardığı, çoğu örnekte sınıf karakteri geçmişe göre daha az görünür olduğu, daha çok yerel, bölgesel grupların sağlık, eğitim ya da ulaşım gibi konularda talepleri üzerine yükselen yeni bir tür kolektif eylemden bahsediyoruz.  

Bu mücadeleleri geçmişten farkları sebebiyle yok saymak yerine, sol böyle bir toplumsal melezliğe ya da heterojenliğe dikkat kesilmeli; öncelikli olarak, varolan mücadeleleri anlamalı ve bunları yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde düşünmeli. Değişimin öznesi hâlâ “yaşayan emek”: emek gücünü farklı biçimlerde satan işçi sınıfı. Fakat örgütsel yapıları, dilleri ve kimlikleri, 20. yüzyıldan alışık olduğumuzdan farklı.  

Geçtiğimiz son dört yılda, Latin Amerika’nın neredeyse her yerinde neoliberalizmi yeniden yürürlüğe getirmeyi hedefleyen gerici ideolojiler iktidara geldi. Brezilya’da Bolsonaro’nun seçilmesi bunun en ciddi örneğiydi. Keskin bir sağ dönüşün ömrü uzun olur mu? 

Bence küresel sağ ile ilgili önemli sorun, geleceğe dair bir anlatısının olmaması. Serbest piyasa duasına çıkan hükümetler şimdi göçmenlere ve ithalat ürünlerine karşı duvarlar örüyor, başkanları 21. yüzyılın feodal lordları gibi davranıyor. Özelleştirme savunucuları, geçmişte yerdikleri devletin cazibesine tutulmuş, kendilerini borçtan kurtarmasını bekliyorlar. Vaktinde küreselleşmeden yana olanlar, dünyanın en sonunda bir olacağından bahsedenler, bugün “kıtasal güvenlik” laflarından bahsediyor. 

Gezegensel bir kaos durumu içerisinde yaşıyoruz, buradan yeni Latin Amerika sağının gelecekte nasıl görüneceğini anlayabilmek çok zor. Küreselleşmeye mi korumacılığa mı yönelecekler. Bu soruların cevabını kendileri de bilmeden, bir kafa karışıklığı denizinde yelken açmış, yalnızca kısa erimli görüşlerini aktarıyorlar. Sağın güçleri Latin Amerika toplumunun uzun erimli beklentilerini yerine getirebilecek bir geleceği temsil etmiyor. Tam aksine, adaletsizlik ve eşitsizlik üretiyorlar. Yeni nesillere sunabilecekleri tek somut gelecek fikri, endişeler ve belirsizliklerle dolu bir gelecek. 

Dünyanın birçok yerinde geleneksel partiler gerilerken, neoliberal küreselleşme ve verili düzeni farklı biçimlerde sorgulayan yeni siyasi güçler yükselişte. “Serbest piyasa” artık, Berlin Duvarının yıkıldığı dönemdeki algının aksine demokrasinin gelişimi ile uyumlu anlaşılmıyor ve kapitalizmin alternatiflerine yönelik tartışmalar yeniden önemli ilgi görüyor. Latin Amerika solu burada rüzgârı yeniden kendi yönüne, siyasal müdahale ve özgürleşme mücadelesinin yeni bir dönemine çevirebilmek için ne yapmalı? 

Geçmiş dönemin kazanımlarının ötesine geçebilecek yeni bir ilerici dönemin imkânları, şartları mevcut. Bu büyük belirsizlik dönemi, alternatif önerilerine ve halkın doğrudan dahil olduğu, toplumsal adaletsizliklerin üstünden gelecek yeni ufuklara dönük kolektif bir eğilime alan açıyor. 

Solun büyük görevi, 20. yüzyıl sosyalizminin sınırları ve hatalarının ötesine geçebilmek, gerçek sorunlara yanıt üretebilecek yeni bir ufku tahayyül edebilmek. Bu sayede de eşitlik, toplumsal özgürlük ve evrensel hakları ve ihtiyaçları kolektif bir halk egemenliğinin temeli kılabilecek –ne isim verirsek verelim– bir “umut ilkesine” ihtiyaç var.  

*Çeviren: Yunus Emre Ceren