Cemal Süreya ne diyordu; ne diyordu hani Cemal Süreya: “Ankara, Ankara; ey iyi kalpli üvey ana!” diyordu. Kaç kere kış günleri

Cemal Süreya ne diyordu; ne diyordu hani Cemal Süreya: “Ankara, Ankara; ey iyi kalpli üvey ana!” diyordu. Kaç kere kış günleri hem ısınmak hem de bir şeyler aramak için girip kaybolduğum kitapçılarını, Sakarya Caddesi’ni, Kızılay Gima’nın önünü anımsıyorum. Nasıl sürdürüyordu ‘Oteller Hanlar Hamamlar İçin Sürekli Şiir’ adlı şiirini Süreyya: “- Şair arkadaş, / bir derdin mi var / bir şeyler çıkarmak mı istiyorsun derdinden / Ankara’ya gelmelisin.”
Süreya böyle diyorsa vardır bir şeyler; bu işlerin piridir o. Yoksa neden ilk şiiri ‘Şarkısı Beyaz’, 8 Ocak 1953’te Mülkiye dergisinde yani Ankara’da yayımlanmış olsun. Bir röportajda “Siraküza açıklarında bahanesiz bir yaz / çalkandık durduk” diye biten bu şiir yayımlandığında günlerce uyuyamadığını söyler Cemal Ağabey. Siraküza, Arşimet’in Evreka diye bağıra bağıra hamamdan kaçtığı yerdir. Oteller Hanlar Hamamlar şiirindeki hamamlar mı acaba; işte orası bilinmez bir tesadüf kırığıdır.
İkinci Yeni’nin büyük ismi Cemal Süreya, Ankara için bir şeyler der de geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz İlhan Berk boş durur mu? Kim demiş? Erken uyanan şairlerden olan Berk, şiir konusunda hiçbir vakit boş durmadığı gibi geçim derdinin üstesinden gelmek konusunda da çalışkan biridir. 1956’da Ankara’da, Ziraat Bankası Yayın Bürosu çevirmenidir şairimiz. Fransız Şiiri Antolojisi’ni de o yıllarda mı hazırladı acaba? O devrin Ankara’sında yaşam biçimiyle örnek olmuş; çokça aydını, sanatçıyı etkilemiştir. Kavaklıdere’de Kıbrıs Sokağı’nda otururmuş. Misal bazı akşamlar evinde yazarların, sanatçıların katıldığı içkili toplantılar yapılır; bu geceler illa ki bir çorbacıda son bulurmuş.
Ankara’da gezmediği sokak, köşe, bucak yokmuş Berk’in. Bazen Adakale, Karanfil Sokak, Hacıbayram, Ulucanlar, Etlik, Çankaya girermiş dizelerine; bazen Sakarya Sokağı balad olurmuş. Kâh Çıkrıkçılar Yokuşu’nda yağmur altında kızların ardından gider, şiir yaparmış o günü (“Âşıktım ve hep seni soyuyordum aklımda / bir adam çarşıyı üstümüze kapıyordu”); kâh rastladığı bir evin kapısını çalıp “ünlü şair İlhan Berk burada mı oturuyor” diye sorarmış...
Ya Turgut Uyar. Şiirimizin ağır ağbisi; o da müzmin Ankara’lı. Ne gariptir İkinci Yeni’nin bu üç atlısının da yolu düşmüş Ankara’ya. Uyar, 1927’de Ankara’da doğar. İstanbul’daki ilköğreniminden sonra, Konya Askeri Okulu, Bursa Işıklar Askeri Lisesi ve Askeri Memurlar okulunu bitirip Posof, Terme ve Ankara’da personel subayı olarak görev yapar. 1958’de askerlikten ayrılarak Türkiye Selüloz ve Kâğıt Sanayii’nin Ankara şubesinde çalışmaya başlar. İstanbul’a yerleşmesi, emekliliğinden sonraya rastlıyor. Eşi Tomris Uyar ile Ankara’da tanışmıştır şair. ‘Sevgim Acıyor’ şiirini yazarken de düşünmüş müdür acaba, nedense gri diye tanımladıkları bu şehri.
Oysa Ankara bordodur benim için. Bordo kadifeden kumaş. Turgut Uyar (“Şimdi otobüs gelir biner gideriz”) diyor ya ‘Göğe Bakma Durağı’nda, sanki o otobüs Ali Cengizkan’ın şiirindeki Solfasol Otobüsü’dür. Solfasol Ankara’nın Altındağ’ında bir semt. Orhan Veli de durmamış, yazmıştır şiirini. Buranın eski adı Zülfazıl’dır; yani fazilet sahibi. İstanbul’u, Fatih’in alacağını müjdeleyen Hacı Bayram Veli burada doğmuştur.
Gar’da bir meyhane hayal ederim Ankara deyince. Sanki Ahmet Erhan orada başını cama dayamış, babasını düşünmektedir. İflah olmaz bir Ankaralı Ahmet Erhan. Tüy ve Buğu şiirinde İncesu pazarını anar. Cebeci ile Seyranbağları arası: “Sen ki penceremde donmuş o buğusun / - İncesu pazarına yolun düştü mü hiç? / Ne ilgisi var deme, sen o renklersin / O damar damar domates, patlıcan moru / Bağırtısı Kürt Halil’in, birdenbire patlayan...”
Mustafa Kemalli Ankara’yı düşünürüm kimi zaman da. Henüz o zamanlar küçük bir kasaba olan bu şehri. Yahya Kemal her ne kadar “Ankara’nın en güzel yanı İstanbul’a dönüşüdür” dediyse de Bilge Karasu pek çıkmamıştır Ankara’dan. Üstelik İstanbul’da doğup Ankara’yı seçenlerdendir o. Ankara Radyosu dış yayınlarda çalıştıktan sonra ömrünün sonuna dek Hacettepe Üniversitesi’ndeki felsefe öğretmenliğine devam edecektir.
Ankara’da Karasu’yu tanıyan çok değişik kişilere rastlamak mümkündür. Bir dönem aynı evi paylaşanlar, motosiklet tutkunları, sinema müdavimleri. Hepsinin ortak özelliği, onun yazıyla uğraştığını bilmemeleridir. Hiç söz etmemiştir onlara bundan. Herkes bu garip, bu hayalet adamı nezaket ve incelikle hatırlar.