Esra Akgemci ve Kâzım Ateş’in derlediği ‘Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür’, bizim hikâyemizi Latin Amerika’nın hikâyesinin detaylı bir incelemesi ile gözler önüne seren bir başucu kitabı olarak göze çarpıyor.

Anlatılan 'yine' senin hikâyendir

TOLUNAY GENÇ

Karl Marx, Kapital'in ön sözünde, Alman okuyucuları kastederek, işler İngiltere'deki sanayi ve tarım işçilerinin durumu ile kıyaslandığında Almanya'da o kadar da kötü gitmeyecek diye düşünüyorlarsa onlara şöyle seslenmeliyim: 'De te fabula narratur!' der. Türkçeye 'hikâye seni anlatıyor' veya 'anlatılan senin hikâyendir' diye çevirebileceğimiz bu söz, sadece İngiliz işçilere bakarak Almanlara söylenmemiş, tüm dünya halklarına, yine tüm dünya halkları baz alınarak yapılmış bir serzeniştir. Üstelik Kapital'in ilk baskısının yayınlandığı 1867 yılı ile sınırlı kalmamış, güncelliğini günümüzde de korumaya devam etmiştir.

Bugün gelinen noktada, küresel kapitalist sistem ve onun yansımaları olan neoliberal politikaların dünya halkları üzerindeki etkilerini anlamak için Latin Amerika coğrafyası belki de en sık başvurulan örnekleri içinde barındırmaktadır. Bu perspektifle, bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu koşulları anlamlandırmak için de 'Dünyanın ters köşesinde' 'unutulmuş' Güney, bizler için oldukça faydalı bir örnek teşkil etmektedir. Tıpkı Marx'ın İngiltere'ye dönüp baktığında Almanya halkına söylediği gibi, Latin Amerika'ya dönüp bakıldığında da Türkiye halkı için söylenebilecek bir söz vardır: Anlatılan 'yine' senin hikâyendir!


Esra Akgemci ve Kâzım Ateş'in derlediği 'Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür', bizim hikâyemizi Latin Amerika'nın hikâyesinin detaylı bir incelemesiyle gözler önüne seren bir başucu kitabı olarak geçen günlerde bizlerle buluştu. Dört kısım ve yirmi altı bölümden oluşan bu kitapta, çeşitli yazarlar Latin Amerika'yı salt siyasi/politik düzlemle sınırlı kalmadan iktisadi, sosyolojik, kültürel açılardan da ele alıyorlar ve edebiyat, sinema, müzik, din, futbol gibi Latin Amerika'nın 'damarlarını' oluşturan konuları da ekleyerek sadece akademik düzeyde Latin Amerika ile ilgilenen öğrenciler, akademisyenler veya araştırmacılar için değil, aynı zamanda bölge ile ilgilenen herkes için ayrıntılı bir Latin Amerika anlatısı sunuyorlar.

Kitabın giriş kısmında Akgemci ve Ateş'in atıfta bulunduğu Alain Rouquié'nin Latin Amerika tanımlaması kitabın iskeletini açıklamada çok iyi bir tanım olarak göze çarpıyor. Rouquié'nin Latin Amerika'yı "türdeş olmayan toplumların iç yapılarıyla türdeş bir dış çevrenin birbirini tamamlaması" olarak tanımlaması ile kitabın Latin Amerika'nın 'kabuğundan', dış çevresinden, 'hücrelerine', iç yapılara doğru hareket eden yapısı bir paralellik gösteriyor.

NAR

Latin Amerika tarihinin kitabın geneline yayıldığı bu derlemenin ilk kısmı içinde barındırdığı tüm farklılıkların üzerinde bir ortaklık kuracak bir biçimde sömürgecilik mekanizmaları, ABD müdahaleciliği, kalkınma tartışmaları, neoliberalizm, bölgeselleşme gibi konulara değiniliyor.

Kitabın ikinci kısmı, birinci kısımdaki dış çevre ile üçüncü kısımdaki iç yapılar arasındaki bağlantıyı kurmada yine dış çevreyi odak noktası olarak belirliyor ve bu geçişi kolaylaştıracak siyasal çatışmaların ve siyasal rejimlerin temel dinamiklerini ele alıyor.

Latin Amerika'nın belki de en çok ihmal edilen konularından anayasa meselesinin yanı sıra, askeri darbeler, otoriter rejimler, kadın direnişi dinamikleri gibi konuları ve popülizm, toplumsal hareketler, sınıfsal eşitsizliklerin kentsel mekân üzerindeki görünümleri, sınıfın kuruluşunda mekânın örgütlenmesinin ve kentsel dönüşüm süreçlerinin etkisi gibi bölgenin siyasal çatışma dinamiklerini ele alıyor. Kitabın ilk iki kısmında yer alan neoliberalizm, popülizm, askeri darbeler, otoriter rejimler, toplumsal hareketler gibi konu başlıkları Türkiye ile karşılaştırmalı bir okuma yapmayı bizlere mümkün kılıyor.

TANELER

Kitabın üçüncü kısmı ise Latin Amerika'nın iç yapısını, ülke-bölge dinamikleri ekseninde ayrı ayrı ele alıyor. Küba deneyimi, Venezuela'da Chavez iktidarı ve Bolivarcı Devrim, Bolivya'da MAS ve Eva Morales, Meksika'da Obrador, Peru'da Alberto Fujimori iktidarı, Brezilya'da İşçi Partisi'nin yaşadığı süreç, Kolombiya'da on yıllar süren iç savaş, Arjantin ve Brezilya'daki yoksulluk ve sosyal politikaların işçi sınıfının aktifliği perspektifinden karşılaştırmalı olarak incelenmesi, Orta Amerika'nın göçmen sorunu, genelde göz ardı edilse de bu kitapta es geçilmeyen Latin Amerika sağı gibi konular bu bölümde inceleniyor. Kitabın son kısmı olan dördüncü bölümde ise Latin Amerika'nın toplumsal/siyasal süreçleri ile edebiyat, sinema, müzik, futbol ve dinin ilişkisi inceleniyor.

TERS KÖŞEYE BAKMAK

Tüm bölümleri ile 'Dünyanın Ters Köşesi' 1973 Darbesi ile Şili'nin, 1980 Darbesi ile Türkiye'nin neoliberalizmin deney sahası olmasından tutun her iki taraftaki futbol-siyaset ilişkisine kadar birçok 'kader ortaklığı' barındırması açısından Türkiye'deki okuyucular için oldukça önemli bir karşılaştırma sahasını etraflıca inceliyor.

Kitap, bugün geldiğimiz noktada hem Latin Amerika'da hem de Türkiye'de (küresel ölçeğe uygun bir şekilde) görülen otoriter rejimleri de hesaba katarsak, bizlere gerek iki bölge açısından gerekse küresel kapitalist sistem açısından doyurucu bir mukayese imkânı sağlıyor. Kapitalizmin kendisine içkin olan krizinin iyiden iyiye hissedildiği bu yıllarda Türkiye'deki okuyucular için küresel yapıyı ve onun etkilerini dışlamadan oluşturulan bir Latin Amerika anlatısı bu kaotik dönemi anlamlandırmada oldukça yardımcı olacağa benziyor. Son kertede 'Dünyanın Ters Köşesi' Latin Amerika'ya ilgi duyan her düzeyden okuyucu için içinde kendi hikâyesini de bulabileceği bir başvuru kaynağı olarak göze çarpıyor.