Antalya Altın Portakal Film Festivali 45. senesinde yine son derece zengin bir programla seyircilerin karşısına çıktı. Türkiye sineması 2 yılda bir istisnai bir sezon geçirir oldu. İki...

Antalya Altın Portakal Film Festivali 45. senesinde yine son derece zengin bir programla seyircilerin karşısına çıktı. Türkiye sineması 2 yılda bir istisnai bir sezon geçirir oldu. İki yıl önce Derviş Zaim, Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan ve Özer Kızıltan çok iyi filmlerle yarışmışlardı. Bu yıl yine Ceylan ve Zaim var yarışmada. Diğer iddialı isimler arasında Reha Erdem, Yeşim Ustaoğlu, Ben Hopkins, Semih Kaplanoğlu, Çağan Irmak ve Hüseyin Karabey’i sayabiliriz. Ulusal bir yarışmada yer alan filmlerin Tribeca, Locarno, San Sebastian ve Cannes’da ödül almış, Venedik’te yarışmış olması o ulusal sinemanın çok ama çok yüksek bir standarda gelmiş olduğunu gösterir. Övünmek gibi olmasın ama Türkiye sineması dünya üzerinde artık bayağı hatırı sayılır bir yere sahip. Türkiye filmlerine 1964’te Berlin’i kazanan bir Metin Erksan filmiyle başlayalım: Susuz Yaz. 1964’te Berlinale’yi kazanan ‘Susuz Yaz’ adı itibariyle sanki bugünleri 45 yıl önceden görmüş izlenimi veriyor. Filmin erotizm düzeyinin yüksekliği doğrusu şaşırtıcı. Hülya Koçyiğit gencecik haliyle adeta bir içim su. Fakat filmin kötü adamı Erol Taş’ın köylülerle suyu paylaşmaması ve kardeşinin karısına el koyması çerçevesinde gelişen filmin konusunun biraz fakir olduğunu söylemek gerek. Ama yine de Sususz Yaz’ı büyük perdede görmek büyük bir ayrıcalıktı.

 

Pazar- Bir Ticaret Masalı

Doğu’nun bir kentinde küçük bir alavere-dalaverecinin ‘yırtma’ mücadelesini konu alan film hoş bir sürprizdi. On yıldır Türkiye’ye gidip gelen İngiliz Ben Hopkins’in yazıp yönettiği film birçok yerli yönetmenin filminden daha sağlam gözlemlere dayanıyor ve daha buralı kokuyor. Tayanç Ayaydın’ın oyunculuğu özellikle övgüye değer.

 

Pandora’nın Kutusu

Festivalin en iddialı filmlerinden biri olduğu kesin, seyirci ve eleştirmen tepkisi bunu gösteriyor. Ustaoğlu’nun filmleri beni neden kendilerine inandıramıyor? Neden sanki her şey hesaplı kitaplı ve daha çok da yabancılara yönelikmiş izlenimi veriyor? ‘İyi zevk’ sahiplerini tavlayacak müzikler ve görüntüler, benim içimi neden bu kadar sıkıyor? Belki de ben önyargılıyımdır. İnşallah öyledir. Ama 90 yaşındaki annenizi ya da ninenizi bir Fransızın canlandırabileceğine ikna olur musunuz? Olursanız, buyurun bu filmde hiç Karadenizli’ye benzemeyen bir Karadenizli teyze var. Çünkü kendisini Fransalı bir oyuncu canlandırıyor. Tsilla Chelton filmin diğer bir oyuncusu gibi botoks yaptırmayı Allahtan düşünmemiş.

Süt

Süt’ü anlamadım. Bir kere daha seyredip anlamayı umuyorum, o zaman yazacağım.

Gölge

Adana’da seyrettiğim ‘Gölge’ başarılı bir atmosfer yaratıyor ama fazlasıyla basit bir çözüme ulaşıyor. Filmden bende geriye pek bir şey kalmamış olduğunu söyleyebilirim.

Nokta

Usta işi bir film. Zaim sanatına hâkimiyetini kanıtlıyor ve teknik anlamda adeta bir gövde gösterisi yapıyor. Ama filmin tartışmak istediği ‘Allah inancı olmadan da ahlaklı olunup olunamayacağı’ gibi soruları seyirciye aktarabilmekte aynı başarıya sahip olduğundan kuşkuluyum. Sight & Sound’da filmi ‘Tarantinoesk’ bulanlar bile çıkmıştı.