Almanya’da kadın hareketinin bir burjuva siyasi alanına sıkıştığını gözlemlemek mümkün. Sol-sosyalist örgütlerin yetersiz kalışı ve artan aşırı sağcı eğilimler kadın hareketini de olumsuz etkiledi.

Antifeminizm tehlikesi

Ezgi GÜNEYTEPE

Siyasi açıdan tarihsel süreçlerden etkilenen kadın hareketi, farklı niteliklerle karşımıza çıkıyor. Avrupa’da dolaşan komünizm ‘hayaletini’ arkasına alan kadın hareketi, Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg gibi önemli isimlerin önderliği ile tarihsel bir sıçrama yaşadı. Yüz yılı aşkın mücadele sonucunda kazanılan haklar, günümüzde bir ‘feminizm diktatörlüğü’ olarak gösterilmeye çalışılıyor. Almanya’da gittikçe artan ve derinleşen aşırı sağcı eğilimler muhafazakâr ve anti-feminist görüşleri beraberinde getiriyor.

Leipzig’de 2020 yılında yapılan bir araştırmaya göre; Almanya'da her dört erkekten biri ve her on kadından biri bir anti-feminist dünya görüşüne sahip. Erkeklerin yüzde 47,3'ü ve kadınların yüzde 28,7'si "Feminizm toplumsal uyumu ve düzeni bozar" gibi en az bir anti-feminist ifadeye katılıyor. Araştırma anti-feminizm olgusunun, aynı zamanda diğer ayrımcı tutumlar ile iç içe geçtiğini altını çiziyor.

∗∗∗

Siyasal bilimci Judith Goetzé göre kadınların feminizmden uzaklaşmasının nedenlerinden birinin ‘mevcut feminist hareketlerin orta sınıfa hitap ettiği’ ve ‘geniş kitlenin kaygılarından uzak durduğu’ yönünde. Goetze, feminist hareketlerin bir üniversite projesi ve kimlik-politik kavramlar boğulmasının sonucunda, geniş kitlelerin kaygılarını göz ardı ettiği eleştirisinde bulunuyor. Özellikle gelir seviyesi düşük kadınların maddi-sosyal gerçekliliğiyle temas edemeyen feminist hareketler, inandırıcılıklarını yitirmeye mahkûm oluyor. Maddi koşulların bilinci belirlemesi ve burjuva feminizminin öne çıkması ile kadın hareketi dar bir alan sıkışmış durumda. Orta sınıf kadınların çıkarlarını korumaya yönelik bir mücadelenin ortaya çıkması, kadınlar arasında bir anti-feminist duruşun tetiklenmesine nedenlerinden biri olarak görmek mümkün.

Ancak anti-feminist saldırılardaki artış, milliyetçi ve muhafazakâr dünya görüşlerinin yükselişi ve bunların güçlü bir şekilde kutuplaştırıcı düşman imajı politikalarıyla ilgili. Anti-feminizm, geleneksel aile düzeni tehdit ettiği algısı ile muhafazakâr ve orta sınıf çevrelerinde kendine zemin kazanıyor. Akademisyen Franziska Schutzbach anti-feminizmin ‘neoliberal politikalar ilintili’ olduğunu dile getiriyor. Bu neoliberal anlayışa göre ‘devlet aygıtı yasal düzenlemeleri yapar ve herkes kendi mutluluğunun mimarıdır’. Yani kişisel sorumluluğa atıfta bulunur ve devlet ve toplumdan gerçek eşitliğin maddi koşullarını sağlamaları yönündeki talepler reddedilir. Öyle ki, milliyetçi ve muhafazakâr kesim feminizme karşı propagandayı ‘azınlıkların diktatörlüğü’ olarak karşımıza çıkarıyor. Schutzbach´a göre “Anti-feminizmdeki yükselişte toplumsal çalkantılara karşı bir tepki söz konusudur: Çökmekte olan refah devletinin yerini gelenekselleşmenin alması arzusu.”

ANTİFEMİNİZM İÇİN FIRSAT

Almanya’da koronavirüs pandemisinin ortaya çıkması ile tüm kreş ve okulların kapatılması ile kadının ev içi emeğinde büyük bir artış görüldü. Hans Böckler Vakfı’nın yaptığı araştırmaya göre bu dönemde kadınların yüzde 27’si ve erkeklerin yüzde 16’sı çalışma saatlerini azaltmak zorunda. Ebeveynlerden hangisinin çalışma saatlerini azaltacağı kararında mali nedenlerin önemli bir rol oynadığını düşünülüyor. Dar gelirli aileler erkeğin geliri daha yüksek olduğu için, kadınların çocuk bakimi için evde kalmasını tercih etti. Anti-feminist hareketler için adeta bir fırsat yaratan bu durum ‘yeniden gelenekselleşmenin’ yollarını açtı. Uzmanlar ise kadının üretim ilişkilerinden çekilmesini cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştireceği yönünde.

∗∗∗

Almanya’da bugün gelinen noktada ise kadın hareketinin bir burjuva siyasi alanına sıkıştığını gözlemlemek mümkün. Sol-sosyalist örgütlerin yetersiz kalışı ve artan aşırı sağcı eğilimler kadın hareketini de olumsuz etkiledi. Sınıfsal perspektiften kopuk ‘proje’ kapsamlı yürütülen mücadele, kapitalist düzenin belirlediği sınırlar dahilinde kendini var ediyor. Yoğun bir anti-feminist propagandaya maruz kalan toplumun bir kesimi için çarenin ‘gelenekselleşmekte’ olduğu kanısında.