Avrupa’nın güney ucundaki İspanya yarın sandık başına gidiyor. Solun ve sosyal demokratların oy kaybıyla birlikte, aşırı sağ dalganın İberya yarımadasını da vurması bekleniyor. Seçimin kazananı kadar merak konusu olan aşırı sağcı Vox’un hükümette yer alıp almayacağı.

Aşırı sağ dalga İspanya kıyılarını vuracak mı?

Celal Oral ÖZDEMİR-MADRİD*

Türkiye 28 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu için sandık başına giderken, Akdeniz’in batı ucunda İspanya’da da yerel seçimler yapılıyordu. Yaklaşık dört yıldır iktidarda olan PSOE (İspanyol Sosyalist İşçi Partisi) ve Podemos’un kurduğu sol koalisyon yerel seçimlerde hedeflerine ulaşamadı. Anketleri yanıltmayan bu seçim sonucunun ardından, PSOE lideri ve Başbakan Pedro Sánchez kamuoyunu şaşırttı. Aralık ayında yapılması beklenen seçimlerin 23 Temmuz’da yapılacağını açıkladı.

Türkiye’den bakınca özellikle iktidardaki bir siyasetçinin sorumluluk alarak, başarısız bir seçim gecesi erken seçim kararı alması oldukça şaşırtıcı.

Ancak Covid döneminde sosyal yardımları başarılı biçimde yöneten, işçi hakları konusunda ve asgari ücrette İspanya tarihinin en önemli iyileştirmelerini yapan sol koalisyonun bu demokratik tutumunda bir tutarlılık olduğu da açık. 23 Temmuz seçimi arefesinde, yeni bir koalisyon ya da azınlık hükümeti kurulması beklenirken, 2015’te olduğu gibi hükümet kurma sürecinin tıkanmasına yola açacak bir sandalye dağılımının oluşması da ihtimal dışı değil. Bu seçimde merkez sağ ve sol partiler birincilik yarışını sürdürürken, siyasi yelpazenin sağ ve sol köşesine yakın partiler ise daha yüksek oy alarak, ülkede kurulması muhtemel koalisyonun ideolojik konumunu belirleme yarışındalar. Bir kısmı ayrılıkçı olan bölgesel partilerin ise olası koalisyonlara destek açıklamalarının getirisinden çok götürüsü olacağı endişesi var. Bu çok partili görüntü dahi İspanya’da siyasetin son 15 yıldaki değişiminin bir sonucu. 

2008 KRİZİNİN ETKİSİ 

2008’deki finans krizi 1990’ların ortasından beri düzenli olarak büyüyen İspanya ekonomisine de büyük bir darbe vurdu. Çöken ekonominin altında kalan halk ise istikrar ve ılımlılık vaadiyle inşa edilen sistemi çok partili sisteme dönüştürdü. Bankaların iflas noktasına geldiği, yurttaşların Mortgage kredilerini ödeyemediği bir ortamda, 2000’lerin başında İspanyol kalkınmasının temel unsuru haline gelen emlak ve inşaat sektörlerindeki balon patlamış oldu. 2011’in 15 Mayıs günü kent meydanlarının işgaliyle başlayan eylemler (15-M eylemleri), 2011 seçimlerinde iktidarın merkez sol parti olan PSOE’den merkez sağ parti PP’ye (Halk Partisi) geçmesine neden oldu. Ancak bu ayaklanmanın İspanyol siyasetine ve hatta bu pazar yapılacak seçimlere de etkisi 2015’teki seçimle başladı.

15-M eylemlerine katılan “öfkeliler” arasından bir grup aktivist ve akademisyen tarafından 2014’te kurulan Podemos (Yapabiliriz) partisi ve daha önce kayda değer bir başarısı olmayan neoliberal Ciudadanos (Yurttaşlar) partisi 2015’te önemli bir başarı elde etti. Bu partiler, İspanya’nın 1977’den beri dönüşümlü olarak iktidar olan merkez partilerine dönük öfkeyi ve 2008 sonrasında AB’nin zorladığı kemer sıkma politikalarına duyulan tepkileri oya çevirdi. Bunun sonucunda 20 Aralık 2015 seçimlerinde hiçbir parti hükümet kuracak çoğunluğa erişemedi, koalisyon girişimleri ise sonuçsuz kaldı. Kurulamayan hükümet, 2016 Haziran’da İspanya’yı yeniden sandığa götürdü. Bu seçimde de İspanya’nın alışık olmadığı durum sürse de PSOE’nin çekimser kalarak hükümet kurmasına izin verdiği PP, azınlık hükümetini kurabildi. Merkez partiler bu krizin sürmesine izin vermedi. 2018 yılında hakkındaki yolsuzluk davaları nedeniyle zora düşen dönemin PP lideri Rajoy, önce hükümetten ardından partisinden istifa etti. 2019 Nisan’da ayında yapılan seçimler yeni bir hükümet kuramama krizine dönüştü ve seçimler kasım ayında yinelendi. Kasım 2019’da siyasetçiler, diyalogun ve anlaşmaların kaçamayacakları bir gerçek olduğunu gördü. Ardından PSOE ve Podemos önderliğinde, bu pazar ülkeyi seçime taşıyan sol koalisyon kuruldu.

PARTİLERİN DURUMU 

2015 ve 2019 seçimleri sonrasında koalisyon görüşmeleri sonuç vermediği ve hükümet kurulamadığı için her iki seçimden de 6 ay sonra seçimler yenilenmek durumunda kalmış, ardından da ya azınlık ya da koalisyon hükümetleri kurulmuştu. Pazar yapılacak seçimlerde de benzer bir sonucun çıkmasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Bu da demek oluyor ki; İspanya artık koalisyonlara, azınlık hükümetlerine alışmak zorunda. Nitekim bu seçimde de bölgesel partilerin yanı sıra dört partinin alacağı oy oranları ve yapacakları koalisyon görüşmelerinin etkili olacağı öngörülüyor.

PSOE: Covid salgınına iktidarda yakalanan ancak sosyal politikalar konusunda takdir toplayan PSOE’nin güçlü yanlarını sosyal politikalar, çalışma koşulları ve asgari ücret konularında yaptıkları iyileştirmeler oluşturuyor. Ekonomide ise Covid sonrası dönemde %10’u aşan enflasyonu doğru politikalarla %2’nin altına indirse de geçtiğimiz yıllardaki artan fiyatlar dolayısıyla eleştiriliyor. Keza benzer bir durum işsizlik için de geçerli. Üstelik 28 Mayıs’taki yerel seçimlerde yaşadığı oy kaybı ve anketlerde görünen durum PSOE için işlerin çok da iyi gitmediğini gösteriyor. Anketlere göre oy oranlarında önceki seçime göre bir düşüş beklenmese de PP’nin bu seçimde yapması beklenen yükseliş, seçimlerde PSOE’nin yeniden %28 civarında oy alsa bile ipi göğüslemesine engel olabilir.

PP: PP ise kendisine yeni bir sayfa açtı ve seçimlere yeni lideri Feijóo ile gidiyor. Feijóo’nın liderliğinde yerel seçimlerden de başarıyla çıkan PP’nin anketlerde bu seçim için oy oranı %34 civarında ölçülüyor.

Podemos: PSOE’nin koalisyon ortağı olan Podemos, 2019 seçimleri öncesinde olduğu gibi bu seçime de kendi iç meseleleriyle uğraşmayı sürdürdü. Kuruluşundan bu yana partinin genel sekreterliğini yürüten Pablo Iglesias 2021’de yapılan Madrid belediye başkanlığı seçiminde başbakan yardımcılığı görevini bırakarak aday oldu ve seçimde aldığı başarısızlığı gerekçe göstererek partideki tüm görevlerinden istifa etti. Podemos’un iç krizlerle zayıflamasının ardından koalisyonun başarılı Çalışma Bakanı Yolanda Díaz’ın partinin genel sekreterliğini üstleneceğine dair bazı tartışmalar olduysa da bu gerçekleşmedi. Ancak partinin başına geçemeyen Diaz, Podemos’un da bileşenleri arasında bulunduğu Sumar isimli bir ittifak kurdu. 

Sumar: Díaz önderliğindeki Sumar, seçimde, Vox ile birlikte kilidi açan parti olma potansiyeli taşıyor. Kamuoyu araştırmalarında hem Sumar’ın hem de Vox’un %13 civarında oy alması bekleniyor. Vox: Vox, Katalan meselesiyle ivmelenen milliyetçiliği, dünyada yükselen aşırı sağ dalga ile buluşturabildi. İspanya demokrasisine ve çok kültürlülüğüne bir tehdit olarak, genelde İspanya demokrasisinin özelde ise İspanya solunun karşısında bir korku nesnesi olarak duruyor. Franco yanlısı olduğunu açıklayan, göçmen karşıtı, islamofobik bu parti, alması beklenen oy oranıyla İspanya’nın geleceğinde söz sahibi olmanın eşiğinde. Sandalye dağılımına göre PP ve Vox’un koalisyon kurma ihtimali olması, PSOE ve Sumar’ın kampanyasındaki negatif propagandanın en önemli ayağını oluşturmakta.

SON KOZLAR OYNANDI

İspanya siyaseti, 2015 seçimlerinden bu yana dört büyük partinin ve bölgesel partilerin yarıştığı bir seçim sistemine evrildi. Dört siyasi partinin lideri seçimlerden önce ortak yayın yaparak birbirleriyle kamuoyu önünde tartışmayı da gelenekselleştirme yolunda. 10 Temmuz günü ekonomik krizle boğuşan ve yerel seçimlerden yenilgi ile çıkan Sanchez’le en güçlü rakibi Fejióo’nun karşılıklı olarak birbirlerini yalan söylemekle suçladıkları tartışmanın iki önemli gündemi vardı: İspanya ekonomisi ve PP’nin Vox ile koalisyon kurmasının riskleri. Sanchez’in tartışmadaki rahat ve kendinden emin tavrı, bazı beklentileri karşılamasa da başarılı olarak değerlendirilebilir. Feijóo ise destekçileri tarafından beğeni toplarken, kamuoyunda tartışma boyunca daha tutuk kaldığına dair bir kanaat oluştu. Sanchez 19 Temmuz’da ise Sumar ve Vox liderleri ile yayına çıktı. Fejióo’nun katılmadığı tartışmada üç lider de Fejióo’nun bu tavrını eleştirdi. Seçime 4 gün kala yapılan bu canlı yayın tartışması liderlerin görüş ve vaatlerini anlatmasında önemli rol oynadı. Seçimin kazananı kadar merakla beklenen bir diğer konu ise Vox’un alacağı oy oranı ve yeni kurulacak hükümette yer alıp alamayacağı. Franco’nun ölümünden bu yana ilk defa aşırı sağ bir partinin iktidardan pay alması bekleniyor. İspanya’nın AB dönem başkanlığını devraldıktan yaklaşık 20 gün sonra sağ koalisyonun kurulma ihtimali hem İspanya siyasetindeki demokratik gerileme bakımından kaygıları artırıyor hem de Avrupa siyasetindeki sağa kayış tartışmalarında yeni bir döneme işaret ediyor.

***

2008 krizi sonrası konvansiyonel siyasete ve siyasetçilere dönük öfkenin de etkisiyle İspanya siyasetinin güç kaybetmesi, ayrılıkçı hareketler için önemli bir siyasal alan açtı. Katalan Meclisi’nde çoğunluğa sahip olan ayrılıkçı gruplar, 1 Ekim 2017’de referandum düzenleme kararı aldı. İspanya hükümeti ve başbakan Rajoy referandumu tanımadığını ve yapılamayacağını söyleyerek bölgeye polis gönderdi ve referandumun yapılmasını önledi. Ayrılıkçılar ise referandumun yapılabildiği yerler baz alınarak, bağımsızlık ilan etmek istedi. Katalan meselesinin İspanya’nın gündemine sert biçimde geldiği bir ortamda, İspanya’da milliyetçilik gündemin temel belirleyeni oldu.

 PP lideri Rajoy, başbakan olarak ülkenin üniter yapısını savunmanın gereğini yaptığını söylerken, merkez siyasetin sol cephesinden PSOE lideri Pedro Sanchez de aynı tonda konuşuyordu. Ancak siyasi denkleme2015 seçimlerine sonradan dahil olan popülist olarak tanımlanan Podemos ve Ciudadanos (C’s) ise merkez siyasetin İspanyol Krallığı açısından aklı selim görünen anlayışının dışına çıktı. C’s, milliyetçi söylemin kendisine oy getirdiğini gördükçe söylemini radikal milliyetçiliğe doğru kaydırırken sonradan yükselecek ve bu haftaki seçimde üçüncü parti olması beklenen Vox’un yükselişine zemin hazırladı. Öte yandan Podemos’un ise Katalanların ayrılmasını istemediğini söylemekle beraber ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını savunduğunu deklere etmesi, kutuplaşan İspanya siyasetinde ne üniter yapı yanlılarını ne de ayrılıkçıları tatmin etti.

*Akademisyen