Konserlerde gördüğümüz ışık oyunları. Renklerin salınımları, başkalaşma arayışı; psikedelik. Çıkışı 40 yıl öncesine dayanan, ‘beat’ algının bir damarı. Ses ve ışık; görsel ve...

Konserlerde gördüğümüz ışık oyunları. Renklerin salınımları, başkalaşma arayışı; psikedelik. Çıkışı 40 yıl öncesine dayanan, ‘beat’ algının bir damarı. Ses ve ışık; görsel ve işitsel gösterinin bileşeni olarak gündelik hayatımızın hemen hemen her noktasına hâkim. Haz ve hız çağı sınavını veren dünya, yaşama pratiklerini ve üretimlerini tanımsızlık ve sınırsızlık üzerine kurmakta; performanslara dayalı ‘anlık’ bir yaratıcı alanı inşa etmektedir.

Önceden belirlenmiş olanaklar dizisi içinde; belirli bir gelenek ve sınırlama sisteminde şekillenen burjuva ahlakına karşı, yeni bir algıyı başlatan kuşak. Beat; kelime karşılığı vurmak, çalmak anlamına gelir (bitik). Beat’ler, rock and roll’u, Zen’i, elmalı tartı, Eisenhover’ı, seks ve uyuşturucuyu, her şeyi sevdiklerini söylediler. Dönem hippilerin, açık hava festivallerinin dönemiydi ve bu alanlarda gerçekleştirilen performanslar dalga dalga yayılıyordu. Yapılan müzik elbette rock’tı. Ancak söz konusu olan, adını LSD’den alan ‘pyschedelic rock’tı. Oldukça ilginç ışık gösterileri ve psikedelik söz ve müziklerden oluşan şarkılar Pink Floyd’u müjdeliyordu. Geniş bir çerçevede bakacak olursak, psikedelik sanatın ihlal edici doğası kendini en çok eğlence ve sanat dünyalarının arasındaki değiş tokuşun bir sonucu olarak gösterisel ve tiyatral ışık gösterilerinde açığa vurur. Işık gösterileri, psikedelik deneyimle bağlantılıydı. Beat kuşağının alt başlıklarından biri olarak psikedelik’in sözlük karşılığı; rengârenk. Beyinde olağanüstü etkiler yaratan, duyuları zenginleştiren (LSD etkisi unutulmamalı). Zihinde oluşan geçişkenliğin renklere, sese ve görüntüye etkisinin araştırıldığı bir alanı kapsamaktadır.

Aşk Yazı’nda sanat Londra, Liverpool, San francisco ve New York gibi yaratıcı ve karşıkültürel etkinliğin 4 farklı merkezinde insanların, olayların, belgesel malzemelerin belli bir refah içinde bir bağlamda bir araya gelmesinden oluşmakta. Bu, 1960ların alt kültürlerini açığa vuran fotoğraflar, posterler, belgeler, efemeralar, filmler ve kayıtlardan oluşmaktadır.

Dökümantasyon çalışma, önemli karşıkültürel olayları belgelemesi açısından olduğu kadar protest ve siyasi ajitasyon anlamında da önemli. San Fransico’da (1978 ocak) meydana gelen Human Be-In gibi efsanevi olaylar ya da Grateful Dead tarafından gerçekleştirilen performanslar ya da New York’taki savaş karşıtı gösteriler gibi.

Çok amaçlı görsel ve fiziksel deneyimin yaratılmasıyla ilgilenen projeler üreten Antfarm Archigram, Jean Aubert, Richard Buckminster Fuller, Jean-Paul Jungmann, Walter Pichler ve Graham Stevens gibi mimar ve tasarımcılar yeni malzeme ve inşa teknikleri denemiş. Haus-Rucker-Co adlı grup bunu bir adım öteye taşımayı başarmış. Bölgesizleştirme, yersiz yurtsuzluk gibi kavramlardan yola çıkarak birey ve topluluk hakkında yeni düşünceler ortaya koymaktalar.

Sergide psikedelik; uzam yarışı ve sibernetikten doğan yeni teknolojilerle ilişkiye giriyor, bir yandan da mistik farkındalık ve kendini bilmeyi zamansız bir konuk gibi kabul ediyor. Bedenlerin ve mekânların geçişkenliği aşk yazında hissediliyor.

Aşk Yazı, özellikle Amerikanın 1960’arından Underground Psikedelik filmlerinden bir kesit sunuyor. Filmlerin çoğu, ‘Göz’ü; soyut desenlere dönüşerek düzenli bir biçimde simüle ediyor, insanın algısal kapasitesini ihlal eden duyusal bir hal alıyor.

Nesnelerin göreli olarak birbirinden bağımsız parçaların toplamı olduğu (1980) bilgisini öğrenmiştik ‘Ak Yazı’bu köprüyü incelikle inşa ederken, iktidara karşı, “başka bir dünya mümkün” söylemini de canlı tutmaktadır.