Google Play Store
App Store

Kırmızı tahtırevan ile gelen kadının içki imalathanesine eşitlik getirmesi, Japon askerlerine karşı mücadele ederken güneşin altında kızaran çocuğunun her şeyi kızıl görmesi, Çin komünist devrimine bir gönderme gibi görünüyor.

Asya sineması 2: Geleneksel/tarihsel Çin sineması

ULAŞ BAŞAR GEZGİN & BURAK KEREM YALÇIN

Bir önceki yazıda genel hatlarıyla Asya sinemasına ve kırılma noktalarına değinmiştik. Bu yazıdaysa çeşitli geleneksel/tarihsel Çin sineması örneklerine kısaca değiniyoruz.

1987 yapımı, yönetmenliğini ‘Zhang Yimou’nun yaptığı , Mo Yan’ın dilimize ‘Kırmızı Darı Tarlaları’ adıyla çevrilen kitabından uyarlanan ‘Red Sorghum’, Çin Cumhuriyet devrimi sonrasından 2. Çin-Japon savaşına kadar olan bir dönemde uzak bir eyaletteki, yerleşim yerlerinin dışındaki bir içki üretim evinde geçiyor.

KADIN KAHRAMANıN PEŞİNDE

Yoksul bir ailenin dokuzuncu çocuğu olan genç bir kızın, daha önce görmediği cüzzamlı bir adamla katır karşılığı evlendirilmek üzere tahtırevanla olan yolculuk sekansıyla açılıyor film. Kocasının ölümüyle bir anda işlerin başına geçen kadının çalışanlarıyla her şeyini paylaşarak işlerini yürütme çabası anlatılıyor. Patronları ölünce işleri biten işçileri durduran kadın, onlara kalmalarını ve beraber üretip eşit paylaşmayı teklif ediyor. Ona ismiyle hitap edilmesini ve onlar gibi daha düne kadar yoksul birisi olduğunu söyleyerek eşitlik vurgusu yapıyor.

Belki de burada anlatılan, sermaye ve işletmeyi bilmeyen birinin işleri ele alışında içgüdüsel ilk yaklaşımının paylaşma, eşit emek ve kazanç vurgusu olmasıdır. Devrimin veya otoritenin uzak kaldığı bu coğrafyada bir kadının sezgisinin gücüyle bir devrimin amaçları vurgulanıyor gibi hissediliyor.

Kırmızı tahtırevan ile gelen kadının içki imalathanesine eşitlik getirmesi, Japon askerlerine karşı mücadele ederken güneşin altında kızaran çocuğunun her şeyi kızıl görmesi, Çin komünist devrimine bir gönderme gibi görünüyor. Kırmızı darı şarabının -ki aslında bir çeşit likör- anlatıldığı şarkıda şarabın, nasıl iyi olduğu, sağlığa iyi geldiği, insanı cesur kıldığı anlatısı da kendini sanki başka bir metafor gibi hissettiriyor. Filmde gösterilmeyen cüzzamlı kocanın ölmesi ise bir anlamda eski düzenin bitişini anlatıyor. Umut kadından yükseliyor.

Filmin bir diğer kahramanı, kadına âşık olan ve belki de kadının kocasını öldürdüğü düşünülen erkek tahtırevan taşıyıcısı. Bütün gidişatın değişmesine yol açan hırsı ve ısrarlı yaklaşımıyla kadına sahip olma arzusu ve bunun için yaptıklarıyla ön plana çıkıyor. Bütün kabalığına rağmen kadının şefkati ve sabrıyla üretimde yerini alıyor. Filmdeki kadının tek edilgen olduğu yerler kocasıyla ilişkisidir. Bu konu geleneksel yaklaşımın yansıtılması olarak ele alınmalıdır. ‘Darı Tarlaları’, Berlin Uluslararası Film Festivali’nde aldığı Altın Ayı ödülüyle mutlaka izlenmesi gereken bir filmdir.

KADIN ŞÖVALYE

Bir diğer tarihsel film, ‘The Woman Knight of Mirror Lake’ (Kadın Şövalye) (2011) kadın hareketi ve devrimci hareket üstüne etkileyici bir başyapıt. Daha önceki bir çalışmamızdan alıntılarsak:

“(…) gerçek bir yaşam öyküsüne dayanan ‘Kadın Şövalyede 1881 doğumlu Çinli bir devrimci kadının (Qiu Jin) yaşamı konu edilir. Filmde, başkişinin, yalnızca kadın hareketi liderliğine değil Cumhuriyet devrimi önderliğine yükselişinin çocukluğundan belli olduğu hissettirilir. İlerici bir ailede büyür; babası, ataerkil normların dışındadır. O kadar geri bir dönemde, kızının cinsiyet ayrımcısı geleneklere karşı isyanını destekler. Ona, bir baba olarak, bir erkek çocuğa ne verebilecekse aynısını verir: Dövüş sporları ve düşünsel olarak ileri düzeyde bir eğitim. Başkişinin evlendiği erkek de ataerkil normlara tümüyle uymaz. Öte yandan, [eşi] ataerkinin ondan bekledikleri nedeniyle, kendini rezil olmuş hisseder ve bir ‘erkeklik krizi’ne girer. Bu kriz, başkişinin [kadının] evi terk edip Japonya’ya gitmesine, orada öğrencilik yapıp uluslararası kadın hareketleri ve Çinli devrimcilerle bütünleşmesine; hatta onların da öncülüğünü yapmasına yol açacaktır. Memleketine döndüğünde, onu seven bir eş ve yabancılaşmış çocuklarla karşılaşır. Sonrasında, devrim ateşini iki anlamda da Çin’e taşıyacaktır: Hem ülkenin hem kadınların kurtuluşu için kendini gözünü kırpmadan feda edecektir.” (Gezgin, baskıda)

MULAN

Mulan (2020), Amerikan yapımı bir Çin filmi. Filmde, başrolde, hasta babasının yerine erkek kılığına girip savaşa giden genç kadına tanık oluruz. Büyük zaferler elde edip hızla yükselecektir. Sonradan kadın olduğu ortaya çıksa da yine de bir birliğin başına getirilip savaşın yazgısını belirleyecektir. M.S. dördüncü yüzyıla kadar geriye uzanan bir halk hikâyesi olan ve çok kez beyazperdeye uyarlanan Mulan, Doğu’nun Jeanne d’Arc anlatısıdır. Güncelliği ve ulaşılabilirliği nedeniyle bu yazıda Hollywood versiyonuna yer verilmiştir. Film, “kadın isterse her şeyi yapar” dedirtir.

BİR LGBTİ+ İZLEĞİ

Swordsman 2 (1992), 1917’de bir köyde başlayan bir dövüş filmi. Filmde bir LGTBİ+ izleği görüyoruz. Birbiriyle çatışan iki çeteden kötü olanının başındakinin daha iyi dövüşebilmek için kendini hadım ettirdiğini görürüz. Onu tanımayan iyi başkişi – ki Jet Li tarafından oynanıyor- onu kadın sanacak ve ona âşık olacaktır. Fakat bunun bedeli ağır olacak, kendini bir yeraltı zindanında bulacaktır. İyiler başka iyilerle ittifak yaparak sonunda kötülerin saltanatına son verecektir ancak savaşın sonunda kazanan tarafın -iyinin- savaştığı tarafa benzemesini görüyoruz. Film aşk ve eşcinsel nefreti arasında bir çelişkide kalıyor; gereksiz ve abartı çekim teknikleriyle Çin sinemasının en iyi örneklerden biri değil. Bir romandan uyarlanan film, üçlemenin ikincisi…

DEVRİM VE KUNG FU

‘7 Assassins’ (7 Suikastçı) bir devrim filmi. Ünlü Boksör Ayaklanması’na (1889-1901) katılan Çinli devrimciler yeni bir devrim planı içinde yer alıyor. Filmde yozlaşma, otoritenin yerel haydutlarla işbirliği ve onları kullanması ve kendisine sığınan devrimciyi inanmasalar da savunan köylülerin bağlı oldukları değerleri görüyoruz. Önerilir. Vurdu-kırdı gibi kurgulanan film, özellikle siyasal bir ileti taşıyor.

BARIŞ İÇİN SAVAŞ

‘Three Kingdoms: Resurrection of the Dragon’ (Üç Hanedan: Ejderin Dirilişi) (2008) bir Çin savaş filmi. Çin, Hong Kong ve Güney Kore ortak yapımı film, 14. yüzyılda yaşamış yazar Luo Guanzhong’un ‘Romance of The Three Kingdoms” adlı ünlü romanından uyarlanma. Çin edebiyatının dört büyük klasik romanından biri olan bu yapıttan uyarlanan film M.S. ikinci ve üçüncü yüzyıllarda geçen Üç Krallık dönemini anlatıyor. Çin’in hâkimiyeti için birbirleriyle savaşan üç savaş ağasından birinin generali olan köylü Zilong’un orduya katılarak Generalliğe kadar ilerleyen öyküsünde öne çıkan ‘Barış için Savaş’ paradigması, aslında savaşın bir ilerleyiş değil, olduğu yerde daire çizmekten başka bir şey olmadığını gösterir. Bu anlatısıyla günümüze güncel bir not düşmektedir film.

TAHT OYUNLARININ KADİM ÇİNCESİ

Benzer bir dönemi anlatan The Last Supper (2012), imparatorun gözünden aktarılan bir film. ‘Taht Oyunları’ ayarındaki film, artık 60’ını aşmış imparatorun geçmişteki olayları değerlendirmesi üstünden ilerliyor; insan yanına, korkularına, kaygılarına tanık oluyoruz. ‘The White Vengeance’ (Beyaz İntikam) (2011) da aynı dönemde geçiyor. Çinin Fetret Devrinde, benzer bir biçimde, 3 aday arasından kimin kral olacağını konu alıyor. ‘14 Blades’ (14 Kılıç) ise bir vurdu-kırdı-macera (Çincesiyle wuxia) filmi. Ming hanedanlığı döneminde geçen filmde rüşvet ve yolsuzluk almış başını gitmiş; çanlar devrim için çalar olmuştur. Bir ayaklanma anlatısı.

SONUÇ

Örnekler artırılabilir. Birçok filmde her ne kadar vurdu-kırdı ön plana çıksa da bunu Çin sineması için genel bir anlatım şekli olarak değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır. Çin geleneksel/tarihsel sinemasına dair verdiğimiz bu kısa seçki, bu sinemanın bir anlamda ne kadar zengin olduğunu göstermektedir.


Kaynakça:

Gezgin, U.B. (baskıda). Temsiller, İzlekler, Özlemler: Asya Sineması ve Beyaz Perdede Toplumsal Temsiller.