Fıkra bu ya İsveç, Çin’e savaş ilan etmiş. Ve bir şekilde Çin’e kadar gelmişler. Haber Çin Başbakanına ulaştırılmış. -Başbakanım İsveç bize savaş açmış....

Fıkra bu ya İsveç, Çin’e savaş ilan etmiş. Ve bir şekilde Çin’e kadar gelmişler. Haber Çin Başbakanına ulaştırılmış. -Başbakanım İsveç bize savaş açmış.

-İsveç de ne?

-Avrupa’da bir ülke.

-Kaç kişi bunlar?

-Yaklaşık dokuz milyon efendim.

-Hangi otelde kalıyorlar?

İsveç Çin’e göre nüfusu oldukça düşük bir ülke. Burjuva demokrasisinin taşlarının yerine oturduğu söyleminin dillere pelesenk olduğu, göçmen cenneti olarak bilinen bir ülke aynı zamanda. Küresel kapitalizm girdiği süreğen kriz ile uğraşırken biz de 5. Avrupa Sosyal Forumu’na katılmak üzere İsveç’e çıkarma yaptık. Sosyal Forum’un özet bir değerlendirmesini yapmadan önce İsveç hakkında bir iki şey söylemeden geçemeyeceğim.

Öncelikle yerine oturduğu söylenen taşların ne derece yamuk döşenmiş olduğunu daha Ankara’da vize işlemleri sırasında iken tanık oldum. Randevusuz çalışan, vize başvurusu yapmak isteyenleri saatlerce sokakta bekleten, ilgisiz, dağınık bir uygulama. Web sitelerindeki istenen belge tanımlamasındaki eksiklikleri de içeren büyük bir boşluk. Bizde çok sık rastlanan teknik arıza var söylemi. Ben üç günde ancak başvuru yapabildim. Fakat en çok tepkimi çeken kendi insanına çok değer verdiği söylenen İsveç’in kendinden olmayanlara rahatlıkla işkence edebileceğine tanık olmamdı. Vize başvurusu için benimle birlikte bekleyenler arasında yetmiş-seksen yaşlarında, tekerlekli sandalyesiyle bir Ortadoğulu kadın da bulunuyordu. Belli ki kadıncağız ölmeden önce İsveç’te yaşayan bir yakınını, beki de oğlunu, kızını görmek isteğinde idi. O yaşlı kadının güneşin altında saatlerce bekletilmesi, içeri alınıp bir bardak su verilmemesi bir tür İsveç işkencesi idi. Ben başvuru evraklarımı verdiğimde o kadıncağız hâlâ beklemekte idi ve ağlıyordu.

 

Skandinav Hava Yoları SAS’ın ve Volvo’nun işçi çıkardığı, fabrikaların kapandığı, göçmen işçi kabulünün genişletildiği günlerin İsveç’inde idik. Enerji fiyatlarının artışından ve ekonomik krizden belli oranlarda etkilenen İsveç’te işçi çıkarmaları yoğunlaşmakta. Sendikalaşma oranlarının Fransa’da yüzde 10’lara, ABD’de yüzde 12’ye, İngiltere’de yüzde 30’a düştüğü günümüzde İsveç’te bu oran yüzde 81’e ulaşıyor. Dolayısıyla işçi ücretleri diğer ülkelere göre yüksek seyretmekte. Bundan sıkıntı duyan İsveç sermayesi çareyi işletmelerini yurtdışına çıkarmakta ve dışarıdan ucuz iş gücü getirmekte arıyor. Sadece imalat sanayiinde değil hizmet sektöründe de yoğun bir göçmen işçi kitlesi bulunmakta. Bu ucuz işgücü genelde, temizlik işleri, garsonluk, taksi şoförlüğü gibi kimi hizmet sektöründe istihdam ediliyor. Kaldığım dört gün içerisinde az da olsa bu insanlarla sohbet etme olanağım oldu. Köklerinden koparılmanın, belli oranlarda itilmenin sıkıntısını yaşıyordu bu insanlar. Ne olursa olsun nihayetinde yabancıydılar. Öyle hissettiriliyorlardı sistem ve İsveçlilerce. İsveç’te zorunlu kısırlaştırma yasasının, kırk yıllık bir uygulamadan sonra 1976’da kaldırılmış olsa da kafalardan hâlâ kaldırılamamış olduğu anlaşılıyor.

Haftaya “efsanevi” İsveç kapitalizmine ilişkin gözlemler ve Sosyal Forum değerlendirmesi ile devam etmek üzere…