Aydınları, sanatçıları, kendi gibi olmadıklarına inandıklarını ateşe veren bir zihniyet, bu zihniyetin gerçekleştirdiği saldırılarla adı katliamla anılan bir şehir ; yazarlara, şairlere, mezar olan bir otel ve tarihe geçen bir utanç günü: 2 temmuz 1993. Yobazlığın, cahilliğin Sivas, Türkiye ve insanlık tarihinde açtığı  bir yara, bir kara leke: Sivas Katliamı. Pir Sultan Abdal şenlikleri için gittikleri Sivas’ta, kaldıkları Madımak Oteli önünde toplanan göstericiler tarafından tekbirler eşliğinde ateşe verilerek öldürülen 35 masum insan. Yobazlık, devlet ihmali, eyleme geçen cehalet, oyun içinde oyun... Bu utanç verici olayın üstünden neredeyse 19 yıl geçti. Yargılama sürecini biraz da olsa takip ettiyseniz tam bir fiyaskoya dönüştüğüne siz de şahit olmuşunuzdur.  Birkaç ay önce de,  o dönemde Sivas Belediye Başkanı olan Temel Karamollaoğlu, Madımak olayları için "Vicdanım rahat" dedi. Ve ekledi « Cayır cayır yanarak ölmediler. Dumandan hayatlarını kaybettiler. »  Çoğumuz bu yorumların üstüne yorum yapacak serinkanlılığı kendimizde bulamadık.  Yıllar sonra bile olsa, bir ekran karşısında bile olsa bu katliamı izlerken, dinlerken acılara boğulan biz, olaylara şahit olduğu halde vicdanı rahat olabilen insanların sadece vicdansızlar olabileceğini düşünüyoruz.

“Madımak oteli müze olsun” kampanyasıyla yıllardır süren mücadelenin sonunda otel bir müze yerine, bilim ve kültür merkezine dönüştürüldü. Katliamda 33 aydın, 2 otel görevlisi ve 2 gösterici yaşamını yitirmişti.  Olaylarda ölenlerin isimleri oluşturulan Anı Köşesi’nde yer aldı. Ancak maalesef öldürmeye kalkanların isimleri, öldürülenlerle birlikte yerini aldı. Öldürmeye teşebbüs edenlerle, kurbanların isimlerini aynı yere yazmak, yakanlarla yakılanları bir tutmak, katliamcıya da saygı beklemektir. Müzeler sadece tarihsel, kültürel ve sanatsal zenginliklerinin sergilendiği yerler olmamalı. İnsanların futbol maçı gibi gördüğü, kazandığı için gururlandığı savaşların ayrıntılarını öğrendiği yerler gibi görülmemeli. Müzeler bazen, insanların içine düştükleri yanlışlıkları da anlatmalı. Anlatmalı ki unutulmasın. Unutulmasın ki tekrar edilmesin. Kimse kimseyi yakmasın, kimse yanmasın. 
 
Yeri gelince utanmayı da bilmeli. Çünkü kendi yarasını sarmaya çalışmayan bir ülkenin hep o yarasına basılır. Derin yaralar da “zaman aşımıyla” asla tamamen kapanmaz. Üstünü örtmek istenilen olayların hep üstüne gidilir. Eğer biz unutmak istersek başkaları hatırlatır. Ve eğer ki biz unutursak Madımak hep alev alır, aydınlar hep yanar. O alevlerin dumanı gün gelir bütün bir ülkenin geleceğini boğar. Bugün 2 temmuz değil. Bugün 2 Temmuz’u unutmamamız gereken herhangi bir gün.  Katliamı hatırlamamız, hatırlatmamız  gereken diğer günler gibi bir gün.