'Baba, anneyi öldürdüğünde' kitabının yazarı Akbaş: Çocuklar katillerle yüzleşemiyor

MERAL DANYILDIZ

Erkekler tarafından yaşamı çalınmış kadınların, buna tanıklık eden çocukların ve geride kalanların hayat hikâyelerinin yer aldığı 'Baba, Anneyi Öldürdüğünde' kitabını kaleme alan Dr. Gamze Erükçü Akbaş ile konuştuk.

Akbaş, kitabında, 10 kadının ve 47 çocuğun öyküsünü anlatıyor; kadınlara erkekler tarafından gerçekleştirilen şiddetin sistematik boyutuna, 6284 Sayılı Kanun'un ne derece önemli olduğuna, Türkiye’de erkek şiddeti sarmalında büyüyen çocukların deneyimlerinden yola çıkarak şiddetsiz bir yaşamın önleyici yasa ve politikalarla mümkün olacağına işaret ediyor.

Her öykünün sonunda "Kadınları nasıl koruyabilirdik?" kısmını inceleyen Akbaş; incelediği olgulardaki kadınlardan bazılarının 6284 Sayılı Kanundan hiç haberdar olmadığını, kanuna dair yardım meslekleri tarafından gerçekleştirilecek bilgilendirmelerin hayati önem taşıdığını vurguluyor. Buna ek olarak erkeklere yönelik cezai yaptırımların ve bilinç dönüştürücü mesleki çalışmaların yeni bir şiddet olayına yer vermemek açısından oldukça gerekli olduğunun altını çiziyor.

Çocuklar ise erkekler tarafından gerçekleştirilen bu sistematik şiddete birebir şahit oluyor. Yeri geliyor, öznesi haline geliyor. Bu ana tanıklık eden çocukların yaşadığı travma çok ciddi boyutlara ulaşabiliyor. Akbaş’ın aktardığına göre özellikle ablalar, annelerinin katledilişinin ardından kardeşlerini korumaya ve onlara ‘bakmaya’ yönelik bir hayat felsefesi güdüyor. Söz konusu çocukların bir kısmı olay sonrası devlet koruması altına alınırken bir kısmı da kendisine bakmaya gönüllü olan yetişkinlerin yanında yaşamaya başlıyor. Bu noktada da dil ve üslup başta olmak üzere çocuğa olan yaklaşım oldukça önemli bir rol oynuyor. Zira, öyküler içerisinde, annesinin öldürülmesinden dolayı kendisini sorumlu tutan çocuklar bile var…

KIZ ÇOCUKLARININ OKULLAŞMASI ÇOK ÖNEMLİ

► Erkekler ekonomik olarak kadınları kendisine bağımlı hale getirmeye çalışıyor. Çalışan kadınların da güvencesiz çalıştırıldığını görüyoruz. Bu durumun nasıl önüne geçilebilir?
Şiddet uygulayan erkeğe ekonomik olarak bağımlı olmak, kadınların boşanma kararı vermesini güçleştirebiliyor. Özellikle kök aile desteği ve daha evvel çalışma deneyimi olmayan kadınlar erkek şiddeti karşısında daha incinebilir durumda. Erkek şiddetine maruz kalmak zaman içinde kadınların özgüvenini yitirmesine de sebep oluyor. Hatta belirttiğim koşullar içinde, boşanma sonrası yaşam ve bu yaşamın belirsizliği; ev içindeki şiddet dolu yaşamdan daha korkutucu bile olabiliyor. Şiddet uygulayan erkekler kadın üzerindeki iktidarını; kadının ekonomik bağımlılığını ve muhtaçlığını sürdürmek yoluyla sağlamlaştırıyor. Ele aldığım bazı olgularda yaşamını şiddet sebebiyle yitiren kadınların, henüz kız çocuğuyken eğitimden uzaklaştırıldığı dikkatimi çekmişti. Bu sebepler, kök ailenin zoruyla erken yaşta ve zorla evlendirilme, okulun uzakta olması sebebiyle okul servisi parasını karşılayabilecek bütçeye sahip olmama, evlendikten sonra eğitime devam edebileceğine inanma ya da inandırılma gibi sebepler. Bütün bunlara rağmen çoğu kadın yaşamını daha iyi bir hâle getirebilmek için güvencesiz işlerde çalışan, örgü örüp satan, tarlalarda gündelikçi olan kadınlar. Bu noktada aslında pek çok kadının hayatta olduğu dönemde yaşamını daha iyi bir hâle getirebilmek için mücadele ettiği, imkânsızlıklar içinde imkân yaratabilen kadınlar olduğu göze çarpıyor. Ne yapılabilir konusunda birkaç önemli unsur var. Eğitim ve istihdam arasındaki doğru orantı asla atlanmamalı. TÜİK verileri de bize, kadınların eğitim düzeyi arttıkça kadın işsizliğinin azaldığını söylüyor. Bu nedenle kız çocukların okullaşması çok önemli; 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda da bahsedilen eğitim tedbirlerinin sağlıklı biçimde uygulanması, yetişkin kadınların İŞKUR, halk eğitim, KOBİ gibi desteklerle ekonomik güçlenmelerinin sağlanması gerekiyor.

► Yaptığınız görüşmelerde katilin veya öldürülen kadınların erkek yakınlarının görüşme talebinizi onaylamasına rağmen son dakika vazgeçmesini neye bağlıyorsunuz?
Bu durum aslında erkeklerin bu coğrafyada sosyalleşme biçimleriyle doğrudan ilgili diye düşünüyorum. Böyle olmak zorunda değil elbette ama erkeklerden güçlü olmak ve ağlamamak bekleniyor. Duyguları ifade etmek ve ağlamak erkeklerin güçlü erkek imajını sarsıyor. Konunun bir cinayet olması ve geride kalan erkeklerin bu durumdan oldukça etkilenmesi, bir yandan da bahsettiğim durumlar sebebiyle kendi duygularından kaçıyor olmaları bununla ilgili diye düşünüyorum.


► Kadınların uzaklaştırma kararlarına, şikâyetçi olmalarına rağmen hiçbir sonuç alamadıklarına dair kitapta birçok örnek var. Bu sebeple kadınların yargıya duydukları güvenin azalması söz konusu. Bu noktada devletin üstüne düşen görevler neler?
Maalesef uzaklaştırma kararı özellikle ısrarlı takip davranışında bulunan erkekler açısından bazı durumlarda işlemiyor. Bunlara kitapta uzun uzun yer verdim. Israrlı takiple mücadele için; şiddeti önleme ve izleme merkezlerinin yaygınlaştırılarak erkeklerle çalışmaya yönelik hizmetlerin, destek programları ve grup çalışmalarının artırılması; zorlama hapsinin uygulanması ve bu hapsin caydırıcılığının artırılması gerekiyor.

► Annesinin, babası ya da babasının yakını olan erkek tarafından öldürülmesine tanıklık eden çocuklar, psikolojik anlamda büyük bir savaş veriyor. Çocukların ömür boyu güvenliğini sağlamak noktasında çevredekilere düşen görevler neler?
Bu konu çok kapsamlı. Elbette hiçbir çocuğun böyle korkunç bir olayla karşı karşıya kalmaması için kadınları şiddetten korumak zorundayız. Cinayet sonrası geride kalan çocuklara bakım veren yetişkinlerin nelere dikkat etmesi gerektiğine kitapta epeyce yer verdim. En önemlisi ‘orada olmak’. Yani, çocuğun yanında olmak, onun yasını ve duygularını yaşamasına, bu süreci anlamlandırmasına yardım etmek.

► Medyanın dili kadın cinayetleri ve kadınlara yönelik gerçekleştirilen taciz/şiddet noktasında nasıl bir öneme sahip?
Medyanın dili kadına yönelik cinayetlerin bir yaşam hakkı ihlali olduğu söylemine odaklanmalı. Cinayeti kadının davranışlarıyla açıklayan haberleştirmeler doğru değil. “Eşi yemek yapmadığı için öldürdü” ya da “Yemeği soğuk getirdiği için öldürdü” gibi haberleştirmeler, istismarcı erkekleri cesaretlendiriyor. Hatta bazı durumlarda istismarcı erkeklerin kadınlara bu haberleri göstererek gözdağı bile verdiğini biliyorum. Ayrıca ‘aşk cinayeti’, ‘namus cinayeti’ gibi kelimeler de kesinlikle kullanılmamalı bu tip haberleştirmelerde.

►Annesinin ölümüne şahit olan çocukların tamamı devlet koruması altına alınıyor mu? Aksi olduğu takdirde ebeveynlerinin yakınlarının yanında kalan çocuklar psikolojik olarak nasıl etkileniyor?
Çocukların bir kısmı koruma altına alınıyor. Geride kalan ve çocuğa bakmaya gönüllü olan yetişkinler varsa, bu yetişkinler vasilik aracılığıyla çocukların yasal sorumluluğunu alıyor. Geride kalan bakım verenin yaklaşımı oldukça önemli. “Annen baban yüzünden öldü” ya da “Baban, anneannen yüzünden cezaevine girdi” gibi olumsuz aktarımlara sahip yetişkinlerin yanına asla yerleştirme yapılmamalı.
Çocuklar, ilerleyen zamanlarda katil babalarıyla yüzleştiklerinde neler yaşıyor? Çocukların çoğu baba ile hiçbir biçimde karşılaşmak istemiyor. Annesine neden bunu yaptığını sorup yanıt alamayan evlatlar da var. Baba ile görüşmek ya da görüşmemek çocuğun vermesi gereken ve kesinlikle çocuğa sorulmadan adım atılmaması gereken bir karar. Çocuklar bu konuda baskı ve zorlamaya maruz kalmamalı.

► Peki, çocukların annelerinin ölümünden kendilerini sorumlu tuttukları oluyor mu? Eğer evetse neden kaynaklanıyor, bu duygu nasıl aşılabilir?
Bazen oluyor evet. Örneğin, ele aldığım olgularda evden kaçan bir kız çocuğu vardı. Ve öldürülen kadın da kız çocuğu evden kaçtıktan birkaç gün sonra öldürülmüştü. Bu duygunun aşılması oldukça güç olsa da böyle hissetmenin taşıdığı maliyet ve yarar tartışmaya açılarak kişinin bu durumu daha doğru değerlendirmesi mümkün olabilir.

► Küçük kardeşler ve büyük kardeşler yaşanılan bu olay akabinde daha mı farklı etkileniyor? Özellikle büyük ablalar kendine neden daha çok sorumluluk yüklüyor?
Ben buna ikame annelikler diyorum. Yetişkin evlatlar ya da ergen kız çocukları küçük kardeşlerine annelik yapmaya başlıyor cinayetten sonra. Çocukların her türlü sorumluluğunu bu kardeşler üstleniyor. Bu oldukça ağır bir durum. Hatta kendi yaşamını erteleyenler bile olabiliyor. Bu nedenle koruyucu aile gibi toplum temelli bakım hizmetleri çocuklar açısından oldukça önemli bir noktada yer alıyor.