Milliyet’ten Cemal Ersen yazdı, Ekonomi Bakanı  Zafer Çağlayan bugünlerde belli ki kendisini Mersin İdman Yurdu’nun kulüp başkanı, teknik direktörü, hatta zaman zaman amigosu gibi hissediyor. En son Culio transferiyle ve bu transferle birlikte söyledikleriyle bu hislerinin ne kadar derin ve sahici olduğunu anlamış olduk.
 
Transferi tek başına Bakan yapmış belli ki... O kadar ki, kulüp başkanı Ali Kahramanlı kendisine bu transfer için teşekkür ediyor: “Önemli bir transferi gerçekleştiren sayın Bakanıma teşekkür ediyorum. Culio’nun transferi için hakikaten çok mücadele etti. Tamamen Sayın Bakanımızın yaptığı bu transfer Mersin’imize ve taraftarımıza hediyesidir...”
 
Bu arada kulüp başkanı tam olarak ne işle meşgul oluyor diye merak ediyor tabii insan.
 
Peki bu sözler üzerine sayın Bakan ne diyor dersiniz?
 
Açıkçası ben en azından ‘Ne alakası  var. Mersin İdman Yurdu’nun ismi zaten bu transferi yapmaya yeter’  türünden bir açıklama beklerdim. Ama hayır, Bakan’ın tepkisi şöyle:
 
“Sağ olsun Ünal Aysal başkanımıza rica ettim. Bugün Culio, Mersin’e geldi. Bekleyin bakalım önümüzdeki haftalarda belki bir sürprizim daha olabilir. Fenerbahçeli Özer Hurmacı için gerekli görüşmeleri yaptık. Özer’e ağabey tavsiyesinde bulundum. Aziz Yıldırım ve Abdullah Kiğılı ile gerekli görüşmeleri yaptık. Transfer henüz gerçekleşmedi. Sanıyorum başka beklentileri var. Gelmez ise Mersin İdman Yurdu değil, Özer kaybeder.  Böyle bir takıma seve seve canımızı veririz.”
 
Belki Bakan farkında değil ama açıklama baştan aşağı sorunlu. Bir kere haksız rekabet var. Bakan’ın sözlerinden anlıyoruz ki misal Akhisar Belediye’nin bir Zafer Çağlayan’ı olmadığı için kimse Ünal başkandan futbolcu rica edememiş. Kimse rica etmeyince Culio (veya bir başkası) pat diye Akhisar yolunu tutamamış. Demek ki neymiş, küçük bir Akhisar olarak bir bakan yetiştiremediysen Culio’yu rüyanda görürsün.
 
Arkasından Özer meselesi geliyor. Bakan, kastı  bu olmasa bile Özer’e net bir şekilde ‘Gelmezsen kendin kaybedersin’  diyor. Bunu bir bakan söyleyince takdir edersiniz ki, rakip takımın futbol şube sorumlusunun söylemesinden başka bir anlam ifade ediyor. Gayet tırstırıcı... Hele de kariyerinde yolu henüz yarılamış sayılabilecek genç bir adam için... Eminim bu sözleri duyunca Özer’in (ve hatta ailesinin) içi hafiften titremiştir. Dediğim gibi Bakan’ın amacı bu olmasa bile en azından sözünün etkisini hesap edebilirdi.
 
Ayrıca Bakan’ın bu çağrısı üzerine Özer Mersin’e gitse bile bu ne kadar hayırlı, gönüllü bir iş olur, onu da Zafer Bey’in takdirine bırakalım.
 
Ve gelelim ‘Böyle bir takıma seve seve canımızı  veririz’ kapanışına... Vermeseniz Sayın Bakan. Canınızı vermeseniz. Ne gereği var? Alt tarafı oyun oynuyoruz şurada. Kimse futbol için canını filan vermese... Zaten başımıza ne geliyorsa birileri sokakta lüzumsuz şeyler için can vermeye çalıştığı için geliyor. Futbol için bir mesaj vereceksek, o mesaj bu mudur?
 
Cemal Ersen yazısında Bakan’ın sözlerinden yola çıkarak futbol-siyaset ilişkisinin sınırlarının ne olması  gerektiğine de değinmiş. Dikkat ederseniz ben oralara girmedim bile. Artık onu konuşmaya gerek olmadığını düşünüyorum çünkü. Siyasetin her kurumla ilişkisi tartışma sınırlarının ötesine geçeli epey oluyor.