Geçtiğimiz yıl Türkiye' nin cari işlemler açığı 15,6 milyar dolar olmuştu. Bu yıl ise 20 milyar doları zorlaması bekleniyor. Bilindiği gibi cari işlemler açığı bir ülkenin döviz gelirlerinin döviz harcamalarını karşılayamamasının...

Geçtiğimiz yıl Türkiye' nin cari işlemler açığı 15,6 milyar dolar olmuştu. Bu yıl ise 20 milyar doları zorlaması bekleniyor. Bilindiği gibi cari işlemler açığı bir ülkenin döviz gelirlerinin döviz harcamalarını karşılayamamasının bir sonucu. Aynı zamanda o ülkede tasarrufların yetersiz olduğu, gerekli yatırım harcamalarını gerçekleştirebilmek için yabancıların tasarruflarına gerek duyulduğ u anlamına da geliyor. Peki yabancıların Türkiye ekonomisine bu lütufları nereden kaynaklanıyor? Neden imkânlarımızın ötesinde harcama yapmamıza destek veriyorlar?

 Eğer IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası mali kuruluşların Türkiye gibi çevre ülkelerini küresel sermayenin taleplerine göre şekillendirdiğine inanıyorsak, o zaman bu cari açığın kara kaşımız kara gözümüz için değil, onların çıkarları bunu gerektirdiği için finanse edildiği sonucuna kolaylıkla varabiliriz. Demek ki dünya kapitalizmi bir likidite bolluğu içinde, tabiri caizse kulaklarından para fışkırıyor.

 Gerçekten de, uluslararası kapitalizmin en önemli yayın organlarından Busıness Week'e göre, dünya ekonomisinde aşırı tasarruf yığılması var. Japon şirketleri kâr rekorları kırıyorlar, parayı harcayacak yer bulamı yorlar. Çin ‘de ne kadar yatırım yapılırsa yapılsın, ihracat gelirlerinin önemli bir bölümü elde kalıyor, başta petrol şirketleri olmak üzere ucuza bulduklarını kapatmaya bakıyorlar.

 Keza petrolün varil fiyatı 60 dolarda dolaşı rken Rusya, Suudi Arabistan gibi ülkeleri döviz banyosu yapıyorlar. Avrupa’nın yaşlanan nüfusu da gelirinin önemli bir bölümünü tasarruf ederek, geleceklerini garanti altına almaya çalışıyor.

 Böylelikle dünyada son yirmi yılın en yüksek tasarruf düzeyi yakalanıyor. ABD şirketlerinin ilk çeyrek kar rakamları da yıllık 542 milyar dolarla ciddi bir artışa işaret ediyor. Gelgelelim devasa bütçe açığı küresel tasarruşarı sünger gibi emiyor. Evet ABD'nin 2005 yılı cari açığının tam 724 milyarı bulması bekleniyor.Özellikle ABD'nin dolu dizgin savaş harcamaları bu rakamı şişiriyor.

 Ayrıca İspanya (54 milyar dolar), İngiltere (gene 54), Avustralya, (39), İtalya (24), Portekiz (13) bizim gibi açık veren ülkeler. Döviz fazlası veren ülkelerin başında 157 milyar dolarla Japonya geliyor. Ardından Almanya (110), Rusya (86), Suudi Arabistan (79), Çin (76), sıralanıyor.

 Bu para bolluğu borsalar, gayrimenkuller, tahviller tüm varlıkların fiyatlarını suni şekilde şişiriyor.Siz İMKB’nin fol yok yumurta yokken neden 30 binlere dayandığını zannediyorsunuz. Korkulması gereken, 1994’te, 1999’da 2001’de olduğu gibi paranın yönünü bir anda değişmesi, kredi piyasalarını çölleştirerek ekonomiyi bir krize daha sürüklemesi. İşte o zaman da David Harvey’in Yeni Emperyalizm kitabında anlattığı, ''mülksüzleşme yoluyla birikim’’ devreye giriyor.

 Kârlı iş kolları iflasa zorlanıyor. Buralardaki şirketler yok pahasına merkez ülkeler sermayesi tarafından satın alınıyor. Ülkenin doğal kaynakları,kamu kuruluşları kapanın elinde kalıyor.

 Peki dünyanın en büyük borçlusu, cari işlemler en fazla açık veren ABD olduğuna göre niye aynı akıbet onun başına gelmiyor? Burada akla Balzac’ın, ''büyük bir borcunuz varsa alacaklılar üzerinde hâkimiyetiniz de vardır; Mesele küçük borçlu olmamakta'' sözü geliyor. Üstelik ABD’nin askeri gücü sayesinde çamura yatma şansı da var. İsterse dolar basıp,borçlarını devalüe de edebilir.

 Eğer Türkiye gibi, Balzac etkisi yaratacak kadar büyük değilseniz ne olacak? İşte o zaman tek çıkar yol, Meksika, Brezilya, Güney Afrika gibi ülkelerle ''kollektif Balzac etkisi'' yaratacak bir direniş hattı örmek gibi görünüyor. Yoksa halimiz yaman.