Google Play Store
App Store

Selefi dernekler Suriye ve Irak’ın ardından Türkiye içerisinde de bir tür tasfiyeye uğrayacaklar ve görülüyor ki tarikatlar da bu yemeğe tuz olarak bu açıklamayı yapıyorlar.

Barış Terkoğlu ve Barış İnce söyleşti: “Selefilere temizlik yapılıyor, tarikatlara dokunulmuyor”

Tarikat ve cemaat yapılarına dair bir süredir gündemde olan konuları Barış Terkoğlu ve Barış İnce tartıştı. SOL TV’de yayımlanan söyleşiyi BirGün Pazar okurları için yayımlıyoruz.

Barış İnce: Bugünkü tartıştığımız şey aslında bir süredir Türkiye’nin gündemini meşgul ediyor. Özellikle Cübbeli Ahmet adı verilen kişinin açıklamalarıyla birlikte “tarikatlar silahlanıyor mu” diye ayyuka çıkan bir tartışma bu. Oysa bu tarikatlara dair tartışmalar uzun süredir yapılıyor. FETÖ darbesinden bile öncesine dayanıyor. Cumhuriyet'in ilk yıllarında biliyorsunuz ki tarikatlarla, cemaatlerle belli düzeylerde bir mücadele gerçekleşti. Fakat 1950’lerde çok partili düzene geçilmesiyle birlikte Demokrat Parti çevresinde öbeklenen bu kesimler dinin siyasallaşması açısından önemli bir kitle desteği ve aynı zamanda ekonomik güç oldular. Bu ekonomik gücün arşa çıktığı nokta tabii ki 1980 darbesi sonrasına tekabül eder. 80 darbesi sonrasında Özal ile birlikte gelen ÖFK yasasıyla birlikte, özel finans kurumlarının Türkiye’ye girişiyle birlikte Suudi sermayesi/petrodolar dediğimiz şeyler tarikatlarla birlikte giderek holdingleşmeye de yol açtı. Bugün bu tarikat cemaatlerin büyük bir ekonomik güç olduğunu, hemen hemen hepsinin holdinglerinin, doğrudan satış yerlerinin olduğunu biliyoruz. Ama aynı zamanda belli bir kitle tabanını tutuyorlar. Ve bu kitle tabanıyla birlikte devlet içerisinde örgütlenme, öbeklenme faaliyetlerini de sürdürüyorlar. Uzun zamandan beri Nurculara, Nakşibendilere, Menzilcilere bakanlıkları parsellediklerini biliyoruz. AKP döneminin bir özel önemi de var. Bir tarikat cemaat koalisyonu olmaları… Bu koalisyonla birlikte devletin nasıl paylaşıldığını, özellikle FETÖ’cülerin o dönemlerde devlette nasıl güçlendiklerini, nasıl büyüdüklerini hepimiz gördük. Fakat bundan ders alındı mı? Alınmadığı da ortada, çünkü hâlâ devletin çok önemli yerlerinde bu kesimler hâkim güç olarak bulunuyor hatta bir paylaşım ve güç savaşı da var. Sizin kitabınızda özellikle adalet mekanizmasında ciddi anlamda örgütlenen bir güç bir tarikat olduğunu görüyoruz. Hak-yoldan, Menzilcilerden bahsediyorsunuz, daha sonrasında değişimden bahsediyorsunuz. Son zamanlarda silahlanma diye bir şey çıktı. O çıktıktan sonra sanki devlette bu konuda bir temizlik olacakmış gibi bir görüntü yaratıldı. Buradan başlayalım isterseniz, sizin kitaplarınızda böyle bir şey tam olarak geçmiyordu, böyle bir izleniminiz var mı, kimler silahlanıyor, neden?

Barış Terkoğlu: Şöyle anlatayım: Sonuçta ben dünyaya laik, aydınlanmacı sosyal sınıflar açısından, çalışan sınıflar perspektifinden bakan bir insanım. Bir özeleştiri yaparsam son yıllarda dini siyasallaştıran akımlar tarafından çok belirleniyor Türkiye. Bunu eleştiriyoruz ama yakından bakmıyoruz. Ben buna yakından bakmayı tercih edenlerdenim onu incelemek araştırmak eleştirmek adına. Zaten eleştirisini yaptığım için kitaplarım bu açıdan bir saldırıya uğruyor. Burada Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’nün açıklaması, dikkat edilirse selefi derneklerini hedef alıyor. Dışardan bakan biri onu sanki bazı tarikatları hedef alıyormuş, kendi tarikatı adına bir itirafta bulunuyormuş gibi görebilir ama hayır. Türkiye’de Nakşibendiliği temsil eden hiçbir grubu itham ederek bunu yapmadı. Selefi derneklerini işaret etti. Bizim Selefilik demiş olduğumuz akım esasında Ortodoks bir tür İslamcılık akımı olarak Türkiye’deki özellikle tarikat ve cemaat yapılarının yani tasavvuftan gelen sufilikten gelen ya da o iddiada olan Nakşibendi’nin kolu olarak tarif etmiş olduğumuz akımlarla kavgalı bir akımdır. Birbirlerinin arasında büyük bir kavga vardır. Selefiler, Menzilcilerden de hoşlanmazlar, Nurculardan da hoşlanmazlar, İsmail Ağacılardan da hoşlanmazlar. Hatta bunu küfür olarak görürler. Kimdir Selefiler? Özellikle yakın dönemimizde el-Kaide’den IŞİD’e kadar… Hatta onların Türkiye’de bu uzantılarına kadar zaman zaman operasyonlarda görüyorsunuz. Bu tür akımlar bizim tarikat yapılarıyla kavgalıdırlar. Daha Ortodoks bir İslamcılığı savunurlar. Hem insan ilişkilerinde hem sosyal ilişkilerinde hem de siyasi olarak da Irak-Suriye örneğinde gördüğümüz gibi kökten yapılar ortaya koyarlar. Son günlerde eminim sizin de dikkatinizi çekmiştir. IŞİD’e yönelik olduğu iddiasıyla bir dizi operasyon süreci başladı. Yani Cübbeli Ahmet bu açıklamayı yapmadan önce başladı bu operasyonlar. Hatta bu operasyonlar o kadar gözümüze batar hale gelmeye başladı ki BirGün’de OdaTv’de Cumhuriyet’te aslında bütün medyada operasyona uğrayan insanların isimlerini Google’a yazdığı zaman 10’uncu kez gözaltına alınıp bırakıldığını görüyor. Bence Cübbeli Ahmet’in açıklaması güvenlik birimlerinin hâlihazırda giriştiği şeyi destekliyoruz anlamına geliyor.

baris-terkoglu-ve-baris-ince-soylesti-selefilere-temizlik-yapiliyor-tarikatlara-dokunulmuyor-785626-1.

B.İ.: Yani herhangi bir itiraf ya da ihbar söz konusu değil. Aksine zaten biliyoruz ki Suriye’de bir dönem rejimi yıkmak için, oradaki hükümeti devirebilmek için Amerika destekli eğit donat projesi vardı. Burada da bir karışıklık vardı ÖSO, destekleniyor gözükse de ya da ılımlı denen kesimler destekleniyorsa da sınırlar açıldığında burada bir karışıklık olmuştu. Bunların bir kısmı Türkiye’de kaldı. Fakat bunların şu an herhalde Türkiye’deki cemaat tarikat ilişkileriyle anlaştığı söylenemez.

B.T.: IŞİD, Konstantiniyye diye bir dergi çıkarıyor. Dergi, bizdeki demokrasi rejimini küfür olarak görmüş. Öte yandan buna rağmen Selefi dernekler seçim dönemlerinde açıp bakın biz demokrasiyi küfür rejimi olarak görüyoruz diyorlar ama bütün dönemeçlerde referandumda seçim dönemlerinde AKP’yle İslamcı iktidarla, muhalefet karşı karşıya geldikleri zaman son kertede tercihlerinin öteki taraf olduğunu da söylüyorlar. Öte taraftan bakıyorsunuz tarikat liderlerinden bazılarını kendi yayınlarında da hedef gösteriyorlar. Şunu söylemek istiyorum aslında geçmişten bugüne kadar hem Suriye-Irak örneğinde bir yan yana oluş hem birbirlerinden hoşlanmama ve karşı çıkış var. Ve bunlar yan yana serpilmişler. Şu anda bana kalırsa burada bir tür tasfiye operasyonu gerçekleşecek. Bu dernekler bu oluşumlar Suriye ve Irak’ın ardından Türkiye içerisinde de bir tür tasfiyeye uğrayacaklar ve görülüyor ki tarikatlar da bu yemeğe tuz olarak bu açıklamayı yapıyorlar.

B.İ.: Geçen bir itiraf oldu, “Biz devletin başına geçtik ama devlet içerisinde gücümüz yoktu FETÖ’nün gücünü kullandık” dedi bir AKP’li. Bayağı da bir eleştirildi. Gerçeği açıkladı. O dönemlerde 1980’lerden sonra yargıda, askeriyede, bürokrasi içerisinde palazlanmış FETÖ’cülerle bir iş birliği içerisindeydi AKP çünkü kendi kadrolarını henüz yaratamamıştı parti. Zaten bir tarikat cemaat koalisyonu var. Herkese bir şeyler veriyor. Bu şekilde sizin de başınıza gelen operasyonları Türkiye’yi şok eden operasyonları birlikte organize etmişlerdi. Bugün baktığımızda oradan boşalan yerlerin doldurulduğunu görüyoruz. Yargıda mesela bir Hak-yol ekibinin olduğunu bunun Pelikancılarla da ilişkili olduğunu anladım ben. Menzilciler diye bir grup var bir dönem sağlıkta çok etkinlerdi fakat Erdoğan’ın bunlar da çok etkin oldu diye törpülemeye çalıştığını anladım. Bu tarz pek çok tarikat yeni bir paylaşım içerisinde. Yargı özellikle çok önemli. Yargıda gerçekten böyle güçlü bir ekip mi var?

B.T.: Ben bu konuda dürüst olmaya çalışan biriyim. Pelikancı dediğimiz ekip de tarikatlarla sorunlu olan bir ekip. Tarzları da pek uymuyor. Pelikancılar daha iktidar içinde bir hizip. Tarikat oluşumlarıyla da çok iç içe girdiklerini düşünüyorum. Klasik siyasal İslamcılıktan kaynaklı olarak tarikatları her zaman pragmatik olarak kullanırlar Demirel de Özal da kullanıyordu. Bugün İstanbul Adliyesi’ni yöneten grubun Ankara Adliyesi'ni yöneten grubun bunlarla ilişkisi var. Öte yandan da Adalet Bakanlığı diye bir mevhum var. Adalet bakanı milli görüş geleneğinden gelen bir insan babası da bu camianın ünlü bilinen hocalardan bir tanesi. Ben Adalet Bakanı’nı tanıyan insanlara tarikatçı mı, diye sorduğumda hiçbir zaman böyle bir şey söylemediler. Ama Milli Görüş geleneğinden gelen bir insan olarak Adalet Bakanı, Milli Görüş’ün doğal refleksiyle yargının içerisinde bazı bilinen tarikatlara kaşı olmayan cephe almayan varlığından rahatsız olmayan bir duruşu var. Hak-yolcuları kastediyorum. Hak-yolcular, bizim İskender Paşa Cemaati olarak bildiğimiz ve Türkiye’de devletin neredeyse geleneksel sayılabilecek son 60 yılı içerisinde yer almış bir tarikat. Kim, dersen hemen Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Tayyip Erdoğan derim… Bir anlamda kravat takan, sakal tıraşı olan, takım elbise giyen, yargıda savunma bürokrasisinde devletin yönettiği makamlarda yıllardır oturabilen bu anlamda Cübbeli Ahmet gibi sakalla gezmeyen, bir takım radikal sözler söylemeyen, aslında muhafazakâr hayat tarzını bir şekilde devletin içerisindeki pozisyonlarıyla sürdürebilen insanlar. Söylemek istediğim şey şu: Yargıda tarikatlar var. Bana sorarsan Yargıtay’da bugün çok güçlü Hak-yolcular. Anayasa Mahkemesi Başkanı tartışmasını hatırlayın yakın zamanda. Süleyman Soylu’dan önce bundan birkaç sene önce Can Dündar meselesi… Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı’nın hoşlanmadığı bir karar verdiğinde Cumhurbaşkanı çıkıp “Bu karara saygı duymuyorum onaylamıyorum” dedi. Bunun arkasından bir tartışma başladı şu anda da o tartışma yeniden yapılıyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın, Fethullahçı olup olmadığı tartışması var. Şimdi fakat Akit’ten bir yazar çıktı ve “Zühtü Bey, Fethullahçılıkla suçlanıyor, ben Zühtü Bey’i üniversite yıllarından tanıyorum Hak-yolcuların evlerinde kalmıştır” dedi. Başka bir tanık daha Hak-yol evlerinde kaldığını söyledi. Mahkeme tutanaklarına da bunlar geçti. Devletin makbul tarikatı onunla birlikte yakınlaştığı, birlikte yönettiği bence Hak-yol tarikatı şu anda. İskender Paşa Tarikatı, Cumhurbaşkanı da oradan geldiği için. 1990’lara kadar çok iyi anlaştılar. 1990 sonrası bir kırılma yaşanıyor Erbakan’la. Bunun dışında Pelikancılar var. Alt bürokrasi içinde menzilciler var. Jandarma, polis içinde çok varlar. Menzilciler birazcık daha İstanbul’un kenar mahallerinden gelen, uyuşturucu bağımlısı alkol bağımlısı insanların dergâhta tedavi olalım diye gittikleri daha az eğitimli, tabiri caizse alt kültürle yakın olan kesimlerden oluşan yüksek bürokrasinin altında da yaygınlar, kitleseller. Çok da kolay bu arada Menzilci olmak. Gidiyorsun bir yüz sürüyorsun, ip tutuyorsun filan.

B.İ: Bekçilerle ilgili de benzer bir şey söyleniyor?

B.T.: Buraya da çok hızlı bir akış var bu ekiplerden. Bu da çok gizlenen bir şey değil. Tanıkları var bu olayların. O kadar ayyuka çıkmış bir durum ki…. Mesela Nurettin Yıldız kaç tane iddiadan ötürü yargılandı. Hatırla “6 yaşında çocuk evlenebilir” gibi çok radikal bir dinci söylem kullandı, hatta Cumhurbaşkanı, Diyanet'i göreve çağırdı susturun şunu, diye. Nurettin Yıldız’ın bir hukuk derneği var biliyor musun? Bu hukuk derneği zaman zaman Türkiye’nin büyük otellerinde toplantılar yapıyor. Ve bu toplantılar geçmiş adalet bakanı müsteşarı, önemli savcılar ve yargı mensupları dâhil bu Nurettin Yıldız’ın konuşmacı olduğu toplantılara katılıp yargı tartışması yapıyorlar. Nihayetinde baktığımda mesela bu toplantılara çok daha radikal sayılabilecek İhsan Şenocak gibi isimler de katılıyor. Nurettin Yıldız’la onun arasında bir dirsek teması var. Bir yargı toplantısında bu tür adamlar konuşuyor.

B.İ.: Aslında senin bu söylemlerine baktığımda bugün Türkiye’de devlet içerisinde böyle bir paylaşım var arada itiş kakış olabilir ama şu anki mevcut düzen aralarında bir çatırdama göstermiyor. Birbirini kollayan, paslaşan bir düzen halen devam ediyor. O yüzden biz muhalefet olarak da bunlar birbirine girecek, itiraf edecekler gibi bir beklentiden ziyade daha laiklik eksenli bir mücadeleyi öne alarak bunların ipliğini pazara çıkaran bunların nasıl insanlar olduğunu teşvik eden bir siyasete yönelmemizin daha iyi olduğunu düşünüyorum.