Alternatif siyasal ve toplumsal düzen hedefiyle birleşmiş halk güçlerinin inisiyatifi dünyanın pek çok noktasında neo-liberalizmin ve her tür gerici-faşist akımın sıkıştırdığı milyonların soldaki arayışların yeni bir halkası olabiliyor. Yeter ki bunu gerçekten isteyelim ve bu uğurda gerçek bir sorumluluk ve kararlılıkla mücadele edelim, biz de başarabiliriz

Başarabiliriz

Kemal Kılıçdaroğlu, bu hafta katıldığı bir TV programında referandumda Hayır oyunun yüzde 51.2 olduğunu açıkladı.
Ülkenin kaderiyle ilgili bu kadar önemli bir konunun, aradan bunca zaman geçtikten sonra, böyle sıradan bir olay gibi söylenip geçilmesi ve sonra da bir şey olmamış gibi, her şeyin olağan seyrine devam etmesi, alışılmış olağandışılığın öylece sürüp gitmesi; gözaltılar, mahkemeler, tutuklamalar, bağırıp çağırmalar, neredeyse her gün bir sokak başında kendini ateşe veren işçiler, ölüm pistine dönüşen 3.Havilamanı işçilerinin insanca yaşam yürüyüşündeki çığlıkları... Öte yanda, sürüp giden bir savaşın orta yerinde, yeni bir OHAL’li seçimde ne yaparız da gene atı alıp Üsküdar’ı geçebiliriz diye, türlü çeşitli ittifak arayışları!


Denilebilir ki Kılıçdaroğlu bunu şimdi değil 16 Nisan’da söylemeliydi. Doğrudur ama, ders derstir, almasını bilen için. Çünkü daha çok yol var yürünecek ve işin doğrusu bütün muhalefet adına alınacak daha çok ders vardır.

Birileri şimdi, yaratılmasında büyük katkıları olan düzenin, kendisi için risk oluşturduğunu söyleyerek ‘ülkeyi terk ettiğini’ duyurmayı marifet sayıyor. Bunlar, AKP’nin iktidara gelişini ve 2010 referandumda Cemaat’le birlikte devlete el koyma sürecini ‘otantik burjuvazinin demokratik devrimi’ gibi süslü laflarla savundular. Bu sürece direnen devrimcilere ‘darbeci-milliyetçi’ yaftası yapıştırmak için yalancı şahitlik yaptılar. Halka ve memlekete karşı yaptıkları bunca kötülükten dolayı hani özür dilemelerini falan da beklemiyoruz da, hiç olmazsa “düşün artık memleketin yakasından” demeye de hakkımız olsun.

Ama, iktidar klikleri arasındaki mücadelede bir yana yaslanarak siyaset yapmanın tek bir hali yok, yaşadığımız siyaset karmaşası içinde bunların örneklerini bolca görmek mümkün. Bunlardan biri de, ‘yetmez ama evet’çiliğin ulusalcı Perinçek hali. Maksat giden liberallerin yeri boş kalmasın.

Siyasal İslamcı rejim de 2019’a giderken sağ bloku bir arada tutabilmek ve toplumdan yükselen çığlığı bastırabilmek için ‘beka sorunu’ ve ‘fetihçilik’ üzerine çizgiyi derinleştirmeye çalışıyor. Afrin operasyonu dahil her şey seçim sürecinin ve ötesinde bir din devleti kurma doğrultusundaki hamlelerin katalizörü olarak kullanılıyor. Bu çerçevede özellikle Afrin dolayımıyla kurulan siyasetin kırılmasının nasıl gerçekleşeceği kuşkusuz ki önemli.

Tam da burada, sürece parçalar üzerinden tutum almanın yetmeyeceğini vurgulamak gerekir. Suriye’de ABD’nin yürüttüğü iç savaş hamlesinin sonucu olarak gerçekleşen bir paylaşım savaşı yaşanıyor. Türkiye’nin ve Suriye’deki tüm güçlerin, ABD-Rusya dengesinde salınarak tutunmaya çalıştığı bu düzlemde hangi tarafta olunursa olunsan halkın kazandığı bir sonucun ortaya çıkmayacaktır.

Asıl mesele, Türkiye’nin giderek daha fazla içine sürüklendiği bu paylaşım savaşı cereyanından kurtarmayı temel alan bir paradigma etrafında mücadele hattı kurabilmektir. Bu da, şimdi ABD Dışişleri Bakanı R. Tillerson’ın gelişi vesilesiyle bağrış çağrış içinde kopartılan fırtınaya bakmayın, AKP arkasına dizilerek ya da ABD’nin operasyonlarından ülkemiz ve bölgemizin geleceği için olumlu sonuçlar çıkabileceğini bekleyerek değil, siyasal İslamcı rejime karşı mücadeleyi emperyalizme karşı mücadeleyle bütünleştiren bağımsız bir siyasetle gerçekleştirilebilir.

Bunu başarmak için, verili koşulların ve güç ilişkilerinin ötesine geçen bir bakış açısına sahip olmak gerekir. Kimi zaman koşulların ağırlığı hareket yetisinden önce düşünce de bir körleşmeyi ortaya çıkarır. Muhalefet hareketinin ve toplumun bugün yaşadığı uyuşmanın gerisinde de verili durumu kabul ederek onun içinde saf tutmayı içeren bir körleşme var. Her şeyden önce bunun aşılabilmesi gerekir.

15 Temmuz kanlı darbe girişimi ve sonrasında OHAL altında yaratılan umutsuzluk hali referanduma giden süreçte Hayır dalgasına dönüşebilmişti. Bugün de iktidarın açmazlar içindeki siyasetlerinin bütün olumsuz gelişmeleri karşısında kimi muhalefet partilerinin tutarsızlıklarının beslediği bir yaygın çaresizlik hali var. Bu çaresizliğin çözümü de muhalefetin kendi içinde bulunmak zorunda.

Alternatif siyasal ve toplumsal düzen hedefiyle birleşmiş halk güçlerinin inisiyatifi dünyanın pek çok noktasında neo-liberalizmin ve her tür gerici-faşist akımın sıkıştırdığı milyonların soldaki arayışların yeni bir halkası olabiliyor. Yeter ki bunu gerçekten isteyelim ve bu uğurda gerçek bir sorumluluk ve kararlılıkla mücadele edelim, biz de başarabiliriz.