AKP’den yapılan başkanlık hamlesi, karşılık bulunmasının etkisiyle birlikte yeni bir söylemsel düzleme taşındı

Başkanlık tartışmalarına katkı

KANSU YILDIRIM
@KansuYildirim

Kasım ayındaki genel seçimlerden sonra AKP hükümetinin ilk hamlesi, seçim kampanyasındaki vaatlerini nasıl gerçekleştireceğini anlatmaktan ziyade başkanlık tartışmasını gündeme taşımak oldu. Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın seçimden birkaç gün sonra “[Başkanlık] tartışması milletten bağımsız elbette düşünülemez. Bunun mekanizması referandumsa referanduma gidilir” diyerek başkanlık projesi için bir hazırlık yaptıklarının sinyalini verdi.

Sinyal meclisteki partilerden önce HDP içerisindeki eski AKP kurucularından Dengir Bir Mehmet Fırat ve Celal Doğan tarafından karşılık buldu ve “Türk tipi başkanlığa karşı olduklarını” ama ABD veya Meksika tipini tartışabileceklerini söylediler. Doğan, başkanlık sisteminin demokrasinin içerisinde bir sistem olduğunu ve tartışılabileceğini belirtti (BBC, 04/11/2015). HDP sözcüsü Ayhan Bilgen de “tek adamlık gibi özgürlüğü kısıtlayıcı bir yapı”ya karşı olduklarını, bunun haricinde, “yeni anayasa çalışmaları kapsamında başkanlık sistemi dâhil tüm modellerin tartışılabileceğinin” üzerinde durdu (Cumhuriyet, 03/11/2015).

AKP’den yapılan başkanlık hamlesi, karşılık bulunmasının etkisiyle birlikte yeni bir söylemsel düzleme taşındı. Başbakan Davutoğlu başkanlık tartışmalarına erkler ayrılığı üzerinden “demokratik” bir boyut katmaya çalıştı. Başbakan, başkanlığın korkulanın aksine “tek adamlıktan farklı” olacağının parlamenter garantisini vermek için şu açıklamayı yaptı: “Güçler ayrılığı prensibine bağlı başkanlık sistemi diyoruz. Ama bu acil değil.” (BusinessHT, 10/11/2015).

• • •

Seçimden sonra başkanlık tartışmalarına ilişkin yukarıdaki beyanatlar kronolojisini takip ettiğimizde karşımıza anayasa referandumu çıkıyor. Meclis çatısı altında Anayasa değişikliği için 367 vekil sayısını doğrudan yakalayamayan AKP, referandum tekniğine başvurmak için hesaplar yapıyor. Hâlihazırda vekil sayısı referandum yeter sayısı olan 330 vekile ulaşamayan AKP, öncelikle MHP’ye güveniyor. MHP’yi Türkeş’le birlikte sembolik olarak parçalayan AKP’nin bu sayıya MHP üzerinden ulaşması muhtemel ve bizi 2010 Referandumuna benzer bir süreç bekliyor.

Kritik nokta burasıdır çünkü AKP, 2010 Referandumundaki gibi “reform” ve “demokratikleşme paketi” adı altında belli maddeler üzerinden başkanlık projesinin altyapısını oluşturmaya odaklanacaktır. Başkanlık modelinin coğrafi ve idari örgütlenişinin sağlanması amacıyla mevcut kamu idaresinde köklü değişikliklere yöneleceklerdir. Yerel yönetimlerin görev ve yetkilerindeki değişikliklerden kamu yönetimi disiplinindeki egemen yaklaşıma ve siyasal örgütleniş biçimine bir dizi düzenleme Anayasa’nın 175’inci maddesine göre halkoyuna sunulacaktır.

• • •

AKP hükümeti, iki yapısal faktörün etkisiyle başkanlık projesini fiili (de facto) ve yasal (de jure) tamamlamak zorundadır.

Birincisi; Cumhurbaşkanı Erdoğan “Türkiye’de sistem fiilen değişti” derken nesnel açıdan, devletin eylem ve işlemlerinin akıbeti bakımından haklıdır. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi için referanduma gidilmesinden, Erdoğan’ın seçimle Cumhurbaşkanlığı makamına yerleşmesinden bu yana, Türkiye, Fransız modeliyle büyük benzerlikleri paylaşmaktadır.

Fransa’da V. Cumhuriyet sisteminde, cumhurbaşkanının merkezi rolünün meşruiyeti, 1962 yılındaki Anayasa değişikliğinden beri, doğrudan genel oy tarafından seçilmesinden kaynaklanmaktadır. Fransız modelinde Cumhurbaşkanının “Anayasa’nın koruyucusu olma”, “hakemlik rolünü üstlenme”, “Ulusal bağımsızlığın, ülke bütünlüğünün ve anlaşmalara saygının teminatı olma rolü” olmak üzere anayasal sistem içindeki konumunu üç kategoridedir. Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanı olmasına karşın “tekçi devlet” modeli çerçevesinde parlamenter sisteme bağlı kalınmıştır. 1

baskanlik-tartismalarina-katki-88385-1.“Basitçe ifade edersek, yürütmenin iki kanadından birisi Başbakandır” ancak görünürlüğü ve ağırlığı Cumhurbaşkanına göre daha azdır, gerek uluslararası planda gerekse simgesel anlamda Cumhurbaşkanı öncelikli konuma sahiptir. Bu açılardan bakıldığında Türkiye, “yarı başkanlık” olarak nitelenen Fransız modeliyle örtüşmektedir ancak anayasal düzeyde detaylandırılmadığı için AKP rejimi ve Erdoğan sınırlı bir alandadır. Bu nedenle Erdoğan açısından konumunu bir üst merhaleye taşıyabileceği (başkanlık), AKP açısından ise anayasal düzenlemeyi tamamlayabileceği (referandum) durumu gerçekleştirme mecburiyeti vardır.

Fransız modelinde “tekçi devlet” ve 2003 anayasa değişikliğiyle birlikte “her şeyi yerel” hale getiren “özeksizlik” (a-centralisée) bulunmasına karşın, AKP’nin başkanlık projesinde öncelikli olan Erdoğan’ın eylem ve işlem kapasitesinin genişletilmesidir. Bu da “Türk tipi” kategorisinde tanımlanmaktadır.2 Burada bir parantez açmak gereklidir; Türk tipi ismiyle çağırdıkları başkanlık mutlaka tek bir ülke modelinin ithali anlamına gelmemektedir. ABD (başkanlık), Fransa (yarı başkanlık) ve Körfez (emirlik) tiplerinden müteşekkil, melez bir projeyi Türkiye’deki sermaye kompozisyonunu, siyasal İslam’ı ve devlet geleneğini göz önüne olarak yapılandırmaları ihtimaller dâhilindedir.

• • •

İkincisi; 07 Haziran seçimlerinden bu yana Erdoğan’ın “400 vekil verin” yaklaşımı, hem hastalığı hem de tedaviyi kendisinin sunmayı planladığı siyasi stratejinin bir parçasıdır. Söz konusu stratejinin başarılı olup olmadığı bir yana, Cizre, Silvan, vd. “özel askeri güvenlik bölgesi” yansımalarıyla birlikte toplumsal maliyetinin her geçen gün arttığı, polisiye ve askeri operasyonlar şeklinde cisimleştiği tartışılmaz bir gerçektir. Erdoğan çözüm sürecine karşı pozisyon alışından bu yana köpürttüğü güvenlik sorununa çare olarak “istikrar”ı Saraya referansla sunsa da, Haziran’dan bu yana 602 yurttaşımız yaşamını yitirmiştir (İHD, 12/11/2015).

Erdoğan, çözümsüzlüğe giden atmosferde hem kamu idaresindeki hem de partideki ağırlığını kullanarak, rejimin hegemonya krizini farklı bir görünümde sunmayı başarmıştır. Partinin içinde olduğu hegemonya krizini, “rejimin kontrol edebileceği” bir kriz olarak formüle eden Saray, operasyonların süreceğini duyurmuştur. Başkanlığı da krizi sonlandırabilecek bir makam olarak gösterme gayretindedirler. Ayrıca AKP çözüm sürecinde yeni bir metot arayışına yönelerek, feodal ve dinci gerici unsurların söz sahipliğinin arttırıldığı, şeyh ve şıhlar üzerinden otantik bir çözüme odaklanmıştır. Böylelikle krizin yapısal bir kriz olmadığı, AKP öznelliği ve imkânlarıyla halledilebileceği mesajı verilmektedir.

Ne var ki, genel seçimlerde güvenlik-şiddet ikiliğini operasyonelleştirerek oylarını arttıran AKP, milliyetçi ve İslamcı kesimlerin desteğini alsa da, Kürt sorununun çözümü açısından dönüşsüz bir noktaya varmıştır. Sadece kamu şiddetiyle çözemeyeceğinin kendisinin de farkında olduğu bir sorun karşısında, taktik manevra yapabilmesi için anayasal değişikliğe yönelmesi, partinin zorunluluklarından birisidir.

• • •

Yukarıda sıraladığımız hukuki ve hegemonik yapısal faktörlerin başkanlık projesi bağlamındaki anlamı gayet nettir: Siyasal bedenin Erdoğan’a ait olduğu, Erdoğan ile anlamlı olabilecek bir başkanlıktır. Her ne kadar başkanlık tartışmalarında “tek adamlık tipindeki başkanlığa karşıyız” diyenler olsa da, tüm dünyada başkanlıklar “tek adamlık”tır. Maurice Duverger’nin belirttiği üzere halkoylamasına/seçime dayansa bile başkanlık bir monokrasi çeşididir; yani tek kişinin yönetimine verilen isimdir.

Gezi’den itibaren son birkaç yılın muhasebesi yapıldığında, AKP ve Erdoğan iktidarda kaldıkça, rejimin dayattığı başkanlık modelinin dışında başka bir modelin tartışılamayacağı açıktır. Son seçimlerle birlikte egemen kitle partisi statüsünü koruyan AKP, varlığının sürekliliği açısından, projesindeki uğraklarından birisi olan başkanlığı siyasal ve ideolojik konumlarına göre nihayete erdirecektir. Mevcut haliyle ise, bu tipteki bir “başkanlıktan” demokrasi beklemek akıl karı değildir. Çünkü Karl Marx’ın bıraktığı yerin tam ortasındayız: “Toplumun kendisi için yeni bir içeriği fethetmesi yerine, öyle görünüyor ki yalnızca devlet en eski biçimine, kılıcın ve papaz kukuletasının düpedüz küstah egemenliğine döndü” (18 Brumaire).

1 Bkz. Onur Karahanoğulları, “Fransa Cumhuriyeti”, http://80.251.40.59/politics.ankara.edu.tr/karahan/makaleler/kars-frans-2004.doc

2 Bu tartışma için Ebubekir Aykut-Kansu Yıldırım, AKP ve Körfez “sermayesi”, BirGün, 01.11.2015 ve Göksu Uğurlu, Başkanlık tartışmalarından “Emirlik”e giden yol, BirGün, 01.11.2015