Meydanlarda “ileri demokrasi” tiratları patlatanlar, bilmiyorlar mı ki bu memleket bu işlere alışık.

Meydanlarda “ileri demokrasi” tiratları patlatanlar, bilmiyorlar mı ki bu memleket bu işlere alışık.

Mustafa Suphi’den bu yana alışık.

Memlekete davet edilip, Kâhya Yahya’nın marifeti ile Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz’in azgın dalgalarına teslim edildiğinden bu yana alışık.

Bu coğrafyanın halkları bunları bilir, içine atar, belki tepkisini göstermez, ama  “Bir Gün Mutlaka” zalimler tarihin kara sayfalarında yerlerini alırlar.

Bu ülkenin halkları hiçbir haksızlığı unutmaz, unutur gibi gözükür unutmaz.

Dersim’li Seyit Rıza’nın idam edilmeden önceki son isteğinin “oğlundan önce asılmak” olduğunu ama bunun kabul edilmediğini oğlunun Seyit Rıza’nın gözü önünde asıldığını unutmaz; kuşaktan kuşağa; kulaktan kulağa aktarır.

Yazarı, çizeri, şairi, sanatçısı, dengbeji, onurlu gazetecisi bitmez, tükenmez.

Bu memleketi yönetenlerinin karnesinde başarı notu bulamazsınız, dersler ve karne kırıklarla doludur.

1946 yılı Temmuz Başları, Ankara,

 Bozkırın bütün sıcağı mil gibi yoksul Ankaralının başına geçmiştir.

Güneş batıp, egemenliğini serin bir rüzgâra bırakınca Edebiyatçı, şair Fahri Erdinç “daha sonra ki hayatını bir sürgün olarak Bulgaristan’da tamamlayacaktır” kerahet vakti geldiği için Ulus’ta Yeni Hayat Lokantasının yolunu tutar. Orada Gazeteci Mehmet Kemal ve Suphi Taşhan’la karşılaşır. Davet ederler masaya Fahri Erdinç’i.

Oturur.

Gerisine Kemal Anadol’un Karşı Yaka Memleket kitabından devam edelim.

“Fahri, Suphi Taşhan’a baktı. Kocaman elleriyle rakı kadehini kavramış, içmediği zaman bile bırakmıyordu. Onun kısa bir şiirini anımsadı.

‘Bahar beklediğimi getirmedi

Bahar yine gelir…’

Bu şiir kıyamet koparmıştı.

Klasik aruz ve hece veznini bozan yeni şairlere cihat açan muhafazakâr köşe yazarlarının böyle dizelere tahammülü yoktu.

Bahardan kastı neydi?

Ya bahardan beklediği?

Hele bahar yine gelir demek maksatlı olmanın ta kendisiydi!

Bu satırları ancak solcu bir şair yazabilirdi tabi kendine şair denilebilirse…” Karşı Yaka Memleket Sayfa 72.

Bu ülke 6 hecelik bir şiire bile tahammül edemedi, edemezdi.

Suphi Taşhan mı?

39 yaşımda veda etti dostlarına, bir emek şairiydi, arkasında bilinen bilinmeyen birçok şiir bırakarak.

Bu ülkenin aydın geçinen kimi entel magandaları da bir acayiptir.

Gericilere başka bir yelpazeden hep destek vermek adetleridir.

Şimdi kendine sol maske takan “DSİP” çiler gibi, “Yetmez Ama Evet” çiler gibi.

1980 yılının işkencenin doruğa çıktığı günlerdir.

“Günler ağır, günler ölüm haberleriyle geliyor” dur.

Ankara’da Kemal Yazıcıoğlu ve ekibi Dal’da, Derin Araştırma Laboratuarında iş başındadır, İstanbul’da Şükrü Balcı ve işkenceci ekibi ile Dal rekabet halindedir.

Operasyonlarda Devrimci Yol Yöneticileri yakalanır.

Müftüoğlu ve arkadaşları…

Oğuzhan Müftüoğlu Filistin askısında direnirken, polis işkenceye kısa bir mola verir ve Oğuzhan Müftüoğlu’na okuması için bir bildiri uzatır.

Devamı Oğuzhan Müftüoğlu’ndan,

“… Bir ara TKP’ liler bizim yakalanmamızla ilgili Kızılay’da bir bildiri gibi bir şey dağıtmışlar, “Bir Devin Çöküşü” diye…

Polislerden biri herhalde moralimi bozmak için bildirilerden birini getirip bana göstermişti. Çok tuhafıma gitmişti. Solcu bazı gruplar demek kendilerine rakip gördükleri bir sol grubum faşist cunta tarafından ortadan kaldırılmış olmasına çok sevinmişlerdi. Birde sol neden yeniliyor diye uzun uzun sebep aranır.

—Sonra TKP’ liler de geldiler değil mi?

—Evet, sıra onlara gelince onlarda geldi…”Bitmeyen Yolculuk sy.251

Bu coğrafya da özgür düşünceye kitaba namuslu gazeteciye hiçbir zaman tahammül edilmedi.

Ne zindanları bitti, ne katliamları.

Yeni yapılan cezaevlerinin törenle hizmete! Açıldığı tek ülkedir Türkiye, ağabeyleri Hitler Almanya’sı, Salazar Portekiz’i, Franko İspanya’sı, Pinochet Şili’si, Mübarek’in Mısır’ıdır.

Ama bu coğrafyanın insanları hiçbir şeyi unutmaz,

Timur’un zulmünü de, Kenan Evren’i de, meydanlarda “İleri Demokrasi” tiradı patlatanları da…

Bu güzelim coğrafyanın güzelliklerini, nimetlerini değil, zulümlerini, kadrini çekenlere de, çekmekte olanlara da söylenecek birkaç söz daha olmalı…

“Aldırma be kalender,

  Bu da geçer

 Geçer ama birader

Derler de geçer.” Cem Karaca