Benekli’nin sesine kulak verelim

GÜNNUR AKSAKAL BAYKAN

Pek çok ülke insanlar için olduğu kadar hayvanlar için de zor. Türkiye de bu ülkelerin arasında. Bir yanda sosyal medyada gördüğümüz şiddet dolu görüntüler, sokak röportajlarında fütursuzca dile getirilen sevgisizlik; diğer yanda dur durak bilmeyen, acımasız hayvan endüstrisi.

Dünya çoğu canlı için doğal yaşam alanı olmaktan uzaklaşıyor. Tüm bu umutsuz manzarada dünyanın hatırlarına döndüğü bazı insanlar var ki hayvan haklarını canı gönülden savunuyor, teşvik ediyor, ellerinden geldikçe de destek veriyor. İşte Eylem Tok, bu isimlerden biri.


Tok, farklı disiplinlerde eğitim almasına rağmen çocuk yaşlardan beri edebiyatın içinde. Şiirleriyle edebiyata giren Tok, 2013’te tarihli çocuklara yönelik istismarı anlatan ilk romanı Mihr ile okurları tarafından takdir görüyor. Toplumcu gerçekçi bakış açısıyla İstanbul sokaklarını anlattığı Allah’ın Piyonları (2014) romanının yanı sıra Dev ile Üç Cüce (2016) adında bir de çocuk kitabı var.

Son romanı Benekli Terk Edilmiş Şehrin Köpekleri ile uluslararası hayvan refahı uygulamalarında kabul edilen beş temel özgürlüğe dikkat çekiyor. Hareket etme, normal hayvan davranışları sergileme, can güvenliği kaygısı taşımadan yaşam, tedavi, beslenme ve temiz suya erişim bu beş özgürlüğün çerçevesini oluşturuyor.

Eylem Tok, yeni romanında ana karakter olarak bir köpeği, yani Benekli’yi konuşturuyor. Dünyaya onun gözlerinden bakmak demek ilk gördüğün şeyin bir pet shop camekânı olması anlamına geliyor. Tüylerinin deseninden ve görünümünden dolayı, sürekli satışa sunulman ve en sonunda bir çocuğun karne hediyesi olarak bir eve girebilmek… İşte Benekli’nin masalı böyle başlıyor.

Modern zaman masallarının pek de mutlu son alışkanlığı edinmediği ortada. O nedenle masal denince beklenen mutlu son, maalesef Benekli için geçerli değil. Yavru bir köpeğin ev ev gezişine ve her seferinde yaşadığı hayal kırıklığına, terk edilme korkusuna, yeni insanlara alışma zorluğuna şahit oluyoruz.

Hallac-ı Mansur’a ait “Cehennem acı çektiğimiz yer değil, acı çektiğimizi kimsenin bilmediği yerdir” sözlerinin çoğu kişiye tanıdık geleceğini varsayıyorum. Benekli’nin başına gelenleri ve hissettiklerini düşünürken zihnimde bu sözün yankılanmasına engel olamıyorum. Gerçekten de kulaklar sağırlaştığında cehennemi tadıyoruz.

Benekli, elbette kurgu bir metin olduğu için kahramanın başına gelenler karşısındaki tutumlarını insana özgü hâllerle okuyoruz. Ancak hayvanlara bakım verenlere bir hatırlatma yapmakta yarar var. Hayvanlar üzülmek, sevinmek, korkmak, dikkat çekmek, empati yapmak, özlemek gibi duyguları insanlarla aynı şekilde yaşamıyor; onları insanlaştırmak ve hareketlerini bu perspektifte yorumlayarak tepki vermek farkında olmadan yapabileceğimiz kötülüklerin başında geliyor. Sözgelimi kedimizin kumu yerine evin içinde bir yere tuvaletini yapışını özlem ya da kıskançlık gibi duygularla tanımlarsak bir hastalığını ıskalayabiliriz. Aynı şekilde köpeğimizin mobilyaları yiyişini bir oyun ya da dikkat çekme hamlesi olarak görürsek travmalarına dair bir noktayı gözden kaçırabiliriz.Süs eşyası muamelesinin yanı sıra hayvanlar potansiyel tehlike olarak görülüyor. Bu kanının aşılması için toplumsal bilinçlenmeye ihtiyaç var ki Benekli’nin bu boşluğu dolduracak çalışmalardan biri olduğunu düşünüyorum. Terk edilmeler, sokakta yaşamak zorunda kalan hayvanlara yeterli kısırlaştırma ve aşılama yapılmaması da sorunların arasında. Ali Eroğlu, Türk Veteriner Hekimleri Birliği adına yaptığı 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü açıklamasında 5199 Hayvan Hakları Kanunu’nda hayvanların mal değil can olarak değerlendirilmesini önemli bir gelişme olduğunu kaydederken yasanın daha caydırıcı olması gerektiğini vurguluyor.

Tok’un, Benekli’nin masalını mutlu sonla bitirebilmesini ve hatta başka türlü yazabilmesini dilerdim, her zaman dileklerimiz gerçekleşmiyor. Susup pes etmek ya da görmezden gelmek yerine bu çabaya destek olmayı tercih edebiliriz. Zalimle zalimleşmeyi reddederek yeni dayanışma yolları yeşertebiliriz. Benekli’nin okurunu bulması dileğiyle.