Kürtaj mücadelesi dirençli ve kararlı çünkü kadınlar açısından yaşamsal. Dünya sağlık örgütüne göre her yıl 39 bin ila 47 bin kadın tıbbi olmayan kürtaj nedeniyle ölüyor.

“Benim bedenim  benim kararım” kürtaj anayasal hakkım-1

Dilek Bulut - Dr.

L’évènement filminde Anne “Evet hastayım bu yalnızca kadınların başına gelen onları evlerine hapseden, ev işçisine dönüştüren bir hastalık” der. Kürtajın yasadışı olduğu 1963 yılında Fransa’da öğrenci olan Anne’in hamile olduğunu öğrenmesiyle, kürtaj olabilmek için patriyarkanın her hali ile kendi bedeni ve hayatı hakkındaki mücadelesinin hikâyesidir. O zamandan bu yana Fransa’da çok şey değişti. 

Fransa, Mart 2024’te kürtaj hakkını 72’ye karşı 780 oyla kabul ederek anayasa ile güvence altına alan ilk ülke oldu. Anayasasına “Kadınlara garanti edilen, hamileliğin gönüllü olarak sonlandırılması özgürlüğünün hangi şartlarda kullanılacağını kanun belirler” yazdı. Kürtaj tercih edilen bir özgürlükten, anayasal güvence altına alınmış bir hakka evrilirken, yürürlükte olan ve yürürlüğe girecek hiçbir düzenleme kürtaj hakkına aykırı olamayacak. Bu durum ABD ve Avrupa’daki kürtaj hakkı saldırıları karşısında Fransa kadın mücadelesinin –pek çok erkeğin de desteklediği– bir karşı hamlesi.  

Macron’un kürtaj hakkının anayasal güvence altına alınmasını sağlayan tasarıyı Fransa’nın “gururu” ve “evrensel bir mesaj” olarak nitelediği güne kadar ülke uzun ve dirençli bir feminist mücadele tarihine sahip. 1943’de 27 kadının kürtaj olmasına yardım ettiği için 1943’de idam edilen Marie-Louise Giraud’dan, 1971 yılında Le Nouvel Observatuar dergisinde Simone de Beauvoir’un yazdığı “Kürtaj oldum” başlığıyla yayınlanan “343 Manifestosu”na kadar süren inatçı bir mücadele. Kürtajın yasallaşması sürecinde 1970’lerde “Kürtaj hakkı mücadelesinin hayatındaki en gurur verici başarısı olduğunu” söyleyen Simone Weil’i unutmamak gerekir. Kürtaj 17 Ocak 1975’te yasallaşmıştır ve “Veil kanunu” onun adıyla anılmaktadır. Macron en son bütün kadınlar için kürtaj hakkını, Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’ne eklemek istedikleri yönünde Ocak 2022 de Avrupa Birliği’ne çağrıda bulunmuş, Avrupa Parlamentosu 2022 Temmuz ayında “kürtaj hakkının” Avrupa Temel Haklar Bildirgesi’ne eklenmiştir. 

Kürtaj mücadelesi dirençli ve kararlı çünkü kadınlar açısından yaşamsal. Dünya sağlık örgütüne göre her yıl 39.000 ila 47.000 kadın tıbbi olmayan kürtaj nedeniyle ölüyor. Bu denli yaşamsal olan bir hak dünyanın pek çok ülkesinde Yeni Faşist Muhafazakâr iktidarların hedefinde.  

1960’larda ikinci dalga kadın hareketinin mücadele rüzgârı 1995 Pekin Dünya Kadın Konferansı’nda “toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin neden olduğu ayrımcılık ve şiddetle mücadele” uluslararası belgelere yansıdı. Konferansta “güvensiz kürtajın bir halk sağlığı sorunu” olduğu ve kadınların bedenleri üzerinde karar sahibi olmalarının “kadının insan hakkı” konusu ve bu hakkın “cinsel sağlık haklarını” da kapsadığı kabul edildi. Kürtaj kadınların ve doğabilecek olan bebeklerin sağlığı ile ilgili bir halk sağlığı sorunuydu ve ücretsiz kamusal bir hak olarak devlet tarafından verilmeliydi.  

Bununla birlikte karşı hamle de geldi. Vatikan, 1990’larda “toplumsal cinsiyet eşitliğine” karşı olduğunu açıklamış, “toplumsal cinsiyet eşitliği rejiminin”, “kürtaj ve eşcinsellik savunusu” yapacağını, bunun da aile kurumuna zarar vereceğini söylemişti; 1997’de Dünya Aileler Kongresini topladı.  

Polonya, Macaristan, ABD, Rusya, Romanya kürtaj karşıtı hareketlerin yükseldiği, ağızlarından köpükler saçan, kadın ve LGBTİ+ düşmanı başkanları ve STK’ları olan, Yeni Faşist, muhafazakâr, otoriterliğin öncüleriydi ve hedeflerinden biri “kürtaj hakkı.”  

Kürtaj hakkı kadının kendi bedeni ve yaşamı üzerinde söz sahibimi olma ve bu hakka erişebilmesi mücadelesi. Kadınların eşitlik talebinin yükselmesi ve kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olması karşında “erkeklik krizine” giren patriyarka, bu hakka saldırıyla kadınların varoluşlarını reddederek, toplumsal cinsiyet rejimi inşasında kadın bedeninin biyopolitikanın aracı olarak kullanmaya devam etmek istiyor. Ülkemizde siyasal iktidarın anayasa tartışmalarında önümüze tekrar tekrar sunulan, “kutsal ve güçlü aile” diretmesinin ardında, kadınların istemedikleri çocukların sahibi oldukları, karşılıksız bakım emek yükü altında ezildikleri, eşit bir yurttaş olarak hayata katılamadıkları, kadının şiddettin pek çok biçimine katlandığı aile içine hapsetmek, ehlileştirmek isteği yatıyor.  

Fransa Sosyalist parti milletvekili Laurence Rossignol’un dediği gibi “Tüm kadınlar için, bizim kadar şanslı olmayan ve kürtaja erişimi olmayan yüz milyonlarca kadın için, Trump’a, Bolşorano’ya, Orban’a, Putin’e, Milei’ye, Meloni’ye, mollalara ve teokratik diktatörlere direnenler için mücadeleye devam edeceğiz”. 

Sonraki yazı “biopolitika, cinsel sağlık politikaları ve kürtaj hakkına ulaşım hakkında.”