Geçen Pazar, Gazi koşuldu. Yarışı arkadaşlarla birlikte Oflular’da izledik. B

Geçen Pazar, Gazi koşuldu. Yarışı arkadaşlarla birlikte Oflular’da izledik. Bir vesileyle daha önce de sözünü ettiğim bu kıraathanenin özelliklerinden biri de, sakinlerinin önemli bir bölümünün ‘at sevgisiyle’ dolu olmasıdır. O gün saatler 17.30’u gösterirken, taylar start makinasındaki yerlerini almaya başladı. Start verilmeden hemen önce, Oflular’da bir hareketlenme oldu. Bir yıldır bu anı bekleyen insanlar, o esnada her ne yapıyorlarsa bir kenara bıraktılar, masalarından kalkıp televizyonun önünde toplandılar. Herkes ayaktaydı. Son safkan yerini aldığında mekâ na derin bir sessizlik çöktü. Sonra beyaz bayrak kalktı, birkaç saniye havada bekledi ve indi. İnmesiyle birlikte start makinasının kapakları gürültüyle açıldı. 22 tay ok gibi fırladı ğında, kahvede büyük bir alkış koptu. Kimse alkışlayalım diye sözleşmemişti. Kendiliğinden bir duygu patlaması yaşandı. Doğrusu görülmeye değerdi.

Gazi’de epeydir favori atlar bekleneni veremiyordu. Bu kez, Halis Karataş’ın bindiği Popular Demand kendisine güvenenleri yanıltmadı. Kupayı daha önce 12 kez müzesine götüren Eliyeşil ekürisi de 19 yıl aradan sonra (yetiştirdikleri son ‘şampiyon’ Hafız’dı) bu başarıya yeniden ulaşmış oldu. Kartalım’ın forse ettiği yarışta, son 200’e girerken, nihai kapışma Mahalle Çocuğu ile Golden Sun arasında olacak gibi bir izlenim doğduysa da, dışardan gelen Popular Demand acımasız sprintiyle aynayı buldu. Güçleri birbirine yakın 22 safkanın katıldığı yarışta, bir tayın son sprinti ne kadar kuvvetli de olsa bekleme yarışı yapmak kolay değildir. Çünkü, sprint anı geldiğinde, önünüzün kapanma ihtimali vardır. Burada jokeyin klası devreye girer; sezgisi, mahareti... Eh, Popular Demand’ın üzerinde de ‘Sihirbaz’ olunca sevinen Eliyeşil’ler oldu. Halis Karataş’ın 1996’da Bold Pilot’la yaptığı 2.26.22’lik derece hala geçilemedi. Zaten 79 yıllık Gazi Koşusu tarihinde, 2400 metrelik mesafeyi 2.27’nin altında koşan üç at var. Malum, biri rekor derecenin sahibi Bold Pilot; diğerleri ise kupayı 1990’da Ertül Cankılıç’la kazanan George Thomas (2.26.71) ile 2000’de Saadettin Boyraz’la kazanan Caprice (2.26.71). Burada George Thomas’ın büyüklü ğüne dikkat! Caprice de onun yavrusuydu.

Ülkemizde at yarışlarına ilgi duyanların, hele ki müşterek bahis de oynuyorlarsa, bu yolla köşeyi dönmeyi kafasına koymuş, işsiz-güçsüz takımından lumpen bir topluluk olduğu sanılır. Hatta, biriki orijin bilgisine sahipseniz, derhal ‘kafayı yediğiniz’ hükmüne varılır. Kuşkusuz, her toplumsal ilgi alanında olduğu gibi, at yarışlarında da muhtelif insan türüne rastlamak mümkün. Tabii ki, yukarıda sözünü ettiğimiz kesimlere de... Ama yarışların, akademisyenden sanatçıya, okumuş-yazmış insanların da ilgi alanına girdiği sır değil.

Kimse, ‘kemikli’ bir altılı bulmanın zevkini inkar edecek değil ama at yarışlarıyla kurulan ilişkinin bundan ibaret olduğu da sanılmamalı. Söz gelimi, ‘yarış çalışmanın’ başlı başına bir keyif olması gibi... Güneşli bir pazar sabahı, uzun sürmüş bir kahvaltıyla birlikte, o gün koşulacak yarışların nasıl sonuçlanacağına ilişkin bülten üzerinde inceden inceye yapılan çalışmadan bahsediyorum. Çok sayıda değişkenin (orijin, derece, galop, pist, mesafe, kilo, yarış türü vb.) tek tek elden geçirilmesi, mukayese edilmesi ve tabii ki şahsi sezgi!

Ya da bu işle ciddi olarak ilgilenmiş insanların sohbetlerine katılmak, birikimlerini, deneyimlerini paylaşmak, hatıralarını dinlemek... Yarış hayatı boyunca bir kez bile geçilmeyen, 70’li yılların efsanesi Karayel’in rahmetli Ekrem Kurt’la yaptığı görkemli koşular... Daha yakın zamanda benzer bir performans gösteren Mirhat ve onun trajik ölümü... Neredeyse her yarışını fotofinişle bitiren Yavuzhan’ı n enteresan yarış karakteri... Jokeylere dair sayısız hikaye, yorum... Uzatmayalım... Özendirmiş gibi de olmayalım ama jokeylerin formaları da en az futbolcularınki kadar renklidir. Charles Bukowski onlar için boşuna demiyor; “parlak ipek giysilerinin içinde küçük şeytanlar” diye...