Nörolog Doktor Ece Balkuv ana rahminden mezara, zihinsel gelişim sürecini ve beynimizin hayatımızı nasıl şekillendirdiğini, tarihsel, fütüristik ve tecrübe ettiği güncel klinik örneklerle sunuyor. Kitap, Balkuv’un tüm bilgi birikimi, çalışmaları ve deneyimlerini anekdotlar şeklinde yazdığı eğlenceli üslubuyla da dikkat çekiyor.

Beynimiz hayatımızı nasıl şekillendiriyor?

DENİZ BİBER

İnsanlar için kendi beyninin incelenmesinden daha hayati bir araştırma konusu olamaz” diyen İngiliz moleküler biyolog, fizikçi ve nörobilimci (1916 -2004) Francis Crick’in sözünü kendine motto edinen Nörolog Doktor Ece Balkuv’un ‘Beyniniz Hayatınızı Nasıl Şekillendirir?’ isimli ilk kitabı Müptela Yayınları’ndan çıktı.

Peki, ya siz beyninizi ne kadar yakından tanıyorsunuz? Gelin bunun cevabını ve daha fazlasını Dr. Balkuv’dan alalım.

Kitabın içeriğinden bahseder misiniz; yazarken itici gücünüz neydi?

Kitap 12 bölümden oluşuyor. Ana rahminden mezara, zihinsel gelişim sürecini ve kitabın adıyla uyumlu olarak beynimizin hayatımızı nasıl şekillendirdiğini, tarihsel, fütüristik ve tecrübe ettiği güncel klinik örneklerle sunuyor. Bunun yanı sıra kitapta astral seyahat, yabancı el sendromu, ölümden sonra hareket etme gibi geçmişte gizemli kabul edilen pek çok nörolojik fenomenin bilimsel izahati mevcut. Kitabım ilk olarak beynin duygu ve düşünce üreten bir organ olduğu gerçeğinin nasıl bir dinamit patlaması kazası sonucu ortaya çıktığı ile başlıyor. Zaten bütün büyük nörolojik keşifler de bu olaydan sonra yaşanmış. Bu kitabı yazmakta yegâne motivasyonum beş yaşındaki oğlum Alp oldu. Ona iyi bir örnek olmak ve güzel bir miras bırakmak istedim.

Sizce beynimiz hayatımızı nasıl şekillendiriyor ve biz ne kadarının farkındayız?

Beynimiz kendisine gelen elektrik sinyallerini yorumlayıp bir gerçeklik yaratır. Bizim ‘gerçeklik’ olarak kabul ettiğimiz şey beynin gerçeklik simülasyonundan başka bir şey değildir. Örneğin, bir orman manzarasına baktığınızı düşünün. Kesintisiz panoramik bir görüntü algılarsınız. Gerçekte görme alanımız algıladığımız gibi kesintisiz olamaz. Görme sinirinin retinayı delip beyne yol aldığı kısımda, yani kör noktada, görme işlemi gerçekleşemez. Yani nereye bakarsak bakalım görme alanımızın bir kısmında siyah bir boşluk olmalı. Ama yok. Çünkü beynimizin asıl işi dış dünyayı olduğu gibi algılamak değil ‘durumu idare etmek’. Beyne ulaşan ‘gerçek’le beynin bilincimize sunduğu ‘gerçek’ birbirinden oldukça farklı. Beyin gerçek olanın değil pragmatik olanın emrinde gelişmiştir. Üstelik en önemli kararlarımızı verirken dahi ‘özgür irade’ye sahip değiliz. Çünkü beyin, gerçeklik algısını oluştururken farkında olmadığımız bir sürü ayarlamalar yaptığı gibi aldığımız her kararda da farkında olmadığımız şeylerden etkilenerek hareket etmemizi sağlıyor. Özgür iradenin kaynağı olan beynimiz kendi içinde bile özgür ve demokratik bir yapı değildir. Her iki beyin yarımküresi arasındaki bağlantı olan korpus kallozum isimli bandı keserseniz beyninizin her iki tarafı da sesini duyurmaya çalışır ve iki elinizin hiç anlaşamadığı, örneğin bir elinizin boğazınızı sıkarken diğer elinizin onu durdurmaya çalıştığı ‘yabancı el sendromu’nu ortaya çıkarırsınız.

Beynin, kişiliğimizi, bilincimizi, ruhumuzu oluşturduğu gerçeği ilk olarak nasıl bir kaza sonucu ortaya çıktı?

1848’de, Phineas Gage, ABD’de bir tren yolu yapımında çalışırken, yanlışlıkla bir dinamitin patlaması sonucu, dev bir demir parçası elmacık kemiğinin altından girip kafatasını parçalayarak kafasının tepesinden dışarı çıktı. Beyninin bir kısmı tamamen parçalanmış olan Gage sakince ayağa kalktı ve bir iki dakika sonra konuşmaya başladı. İş arkadaşları, kafatası parçalanmış bu adamın görüntüsünün yarattığı şokla hemen doktora haber verdiler. Daha sonra sadece işçileri değil doktorları da şaşırtan bir şey oldu. Gage ölmedi. Haftalarca hastanede kaldı. Sonunda yara izlerini saymazsak, tamamen iyileşti. En azından dışarıdan bakan bir insan öyle zannederdi. Zaman içinde, onu tanıyanlar, Gage’in kişiliğinde keskin değişikler fark ettiler. Normalde neşeli, nazik, insanlarla arası iyi birisiyken bencil, kaba, pervasız ve küfürbaz bir adama dönüşmüştü. Gage 12 yıl daha hayatına devam ettikten sonra 1860’ta öldü. Otopsisinde ‘frontal lob’ adı verilen beynin ön kısmında büyük hasar olduğu tespit edildi. Beynimizde, yıllar içinde evrimleşmiş, nörobiyolojik bir ahlak ağı mevcuttur. Bu ağ, tam da Gage’de hasarlanan beyin bölgesinde bulunur. Haliyle pek çok soru da ortaya çıktı: Acaba bir haritanın belli bölümlerinin dağları, yolları, gölleri göstermesi gibi beynin de bazı bölümlerinin davranışları, bazı bölümlerinin hareketleri, duyguları oluşturduğu bir haritası olabilir mi? Gage’in iyi bir adamdan kötü bir adama dönüşmesi, kafatasına saplanan demir çubuğun ‘beyninin iyilik bölümü’nü parçalanmış olmasıyla açıklanamaz mı gibi sorular sorulmaya başlandı. O zamana kadar yaygın kabul gören Descartes’cı düalizm, yani beden-ruh ayrılığı ilkesi büyük darbe aldı.

Nörolojiyi tanımlamak istersek ortaya nasıl bir fotoğraf çıkar?

Tanımlamak istersek ortaya karman çorman bir fotoğraf çıkar. Beyinde inanılmaz kompleksitede ve sayıda sinir ağı bir bölgeden diğerine uğrayarak ve ganglion dediğimiz farklı sinir sistemi bölümlerinde bağlantı kurarak yoluna ilerler. Nitekim günümüzde en çok fon ayrılarak yapılan bilimsel araştırmalar ‘beyin haritalandırması’ için yapılmaktadır. Örneğin, 100 milyon dolarlık bir bütçeyle Obama yönetimi tarafından ABD’de başlatılan ‘The Brain Initiative’ projesinin 4,5 milyar dolara mal olacağı konuşuluyor. Amaç beyindeki tüm yolakların haritasını çıkarmak... Eğer bu ve benzeri projeler gerçekleşirse dijital zihin ütopyasına bir adım daha yaklaşılır. Bana göre nöroloji tıbbın kapalı kutusu gibi. Ya içine gireceksiniz ya dışında kalacaksınız.

Hafıza ile zekâ arasında nasıl bir ilişki var?

Gelecekle ilgili plan yaparken, fonksiyonel MR çalışmalarında insanların hem plan yapmadan sorumlu prefrontal korteks hem de hafızanın depolandığı beyin bölgesi olan hipokampüsünün aktive olduğu görülmüş. Yani beyin gelecekteki bir olayın simülasyonunu yaparken, geçmişteki hatıraları kullanıyor. Geleceği planlama yetisi, insanların zeki canlılara dönüşmesinde çok büyük bir etken. O yüzden geçmişten ders çıkarmayıp aynı hataları sürekli tekrarlıyorsanız iyi bir hafızanız yok demektir. Hafıza ile zekâ arasında doğrusal bir ilişki olduğu aşikâr.

Meslek hayatınızda beyne dair en ilginç bulduğunuz bilgi nedir?

Beyin dokusu çok uzun yıllardır ‘değişmez’ kabul ediliyordu. Yakın geçmişte bu algının yıkılarak Paul Bach-y-Rita gibi araştırmacılar sayesinde dokunma duyusunun görme için, tat alma duyusunun denge için kullanabileceğini kanıtlamaları nörobilim camiası açısından bir milattır. Ancak bu soruyu belki günümüzden on yıl sonra sorarsanız ne cevap veririm bilemiyorum. Elon Musk, Neuralink projesiyle insan beyninin en üst katmanı olan kortekse bilgisayar-beyin arayüzü teknolojisi kullanarak dijital bir korteks yerleştirmeye çalışıyor. Öyle görünüyor ki, muazzam yenilikler hayatımıza girmek üzere.