Çehov, “Oyunun başında duvarda asılı bir silah varsa, o silah eninde sonunda patlar” der Obama’nın elindeki beyzbol sopasının IŞİD’e dönüşüp yeni-Osmanlı’nın Suriye politikasının kafasında patlamaması imkânsızdı ve tam da öyle oldu

Beyzbol sopası, IŞİD, Suruç

FATİH YAŞLI - @fatih_yasli

Bundan tam 3 sene önceydi, Obama’yla Erdoğan Suriye başlıklı bir telefon görüşmesi yaptılar ve Beyaz Saray bu görüşmeyi Obama’nın elinde beyzbol sopası tuttuğu bir fotoğraf eşliğinde servis etti. O sopa zamanla fotoğrafın dışına taştı, adı IŞİD oldu; ABD, vahşeti bir Hollywood filmi kurgusuyla ve gayet bilinçli bir şekilde icra eden IŞİD’i bölge ve Türkiye’yi terbiye eden bir beyzbol sopası olarak kullanmaya başladı.

IŞİD, elbette ki ne basitçe ABD tarafından yönetilen ne de istihbarat örgütleri tarafından kullanılan robotlaşmış militanlardan müteşekkil bir örgüttü; belli bir hiyerarşisi, aklı, stratejisi ve hedefleri vardı. ABD’nin yaptığı ise örgütün bütünüyle şiddet pornografisi üzerine kurulmuş aklını kendi bölgesel çıkarlarıyla kesiştirmekti. ABD IŞİD’in kök salmasına, büyümesine ve etkili bir aktör olmasına izin verdi, sonrasında yaptığı ise IŞİD’in korku saldığı coğrafyaya “sizi ancak ben kurtarabilirim, bu yüzden oyunu benim belirlediğim kurallara göre oynayacaksınız” demekten ibaretti.

Bu sopa Irak’ta kullanıldı, Maliki istifa ettirildi, Barzani’ye sınırları hatırlatıldı. Suriye’de kullanıldı, egemen bir devletin hava sahası “IŞİD karşıtı koalisyon” adı altında başka ülkelere açıldı. Rojava’da kullanıldı, Kobane tam “düştü düşecek” denirken kurtarıldı, sonrası ise koalisyon-YPG ittifakı ve Tel Abyad’ın IŞİD’den alınması oldu.

TEL ABYAD'DAN SONRA

Çehov, “oyunun başında duvarda asılı bir silah varsa, o silah eninde sonunda patlar” der; Obama’nın elindeki beyzbol sopasının IŞİD’e dönüşüp yeni-Osmanlı’nın Suriye politikasının kafasında patlamaması imkânsızdı ve tam da öyle oldu. Yeni-Osmanlı Esad’ı devirme planlarından vazgeçmeyip Suriye politikasını ABD’ninkiyle uyumlulaştırmayınca IŞİD sopası sahneye çıktı. ABD, Erdoğan’ın “düştü düşecek” dediği Kobane’nin kurtarılmasını sağladıktan sonra, YPG’nin Tel Abyad’ı almasını sağladı ve böylece ortaya yüzlerce kilometre boyunca uzanan birleşik bir Kürt coğrafyası (Rojava) çıktı. Bu, yeni-Osmanlı’nın Suriye politikasının da Kürt politikasının da iflası anlamına geliyordu.

Bu noktadan itibaren “devlet aklı” teyakkuza geçti, AKP’nin Suriye politikasına her zaman mesafeli durmuş olan TSK, Rojava’nın devletleşme potansiyelini tehdit olarak gördüğü için AKP’yle yakınlaştı ve bu ikili Suriye’ye, daha doğrusu Rojava’ya müdahale etmenin zeminin hazırlamaya başladı. ABD’nin gösterdiği IŞİD sopası işe yaramıştı: Birleşik bir Kürt coğrafyasına ve ABD’nin sahadaki yeni partnerinin YPG olması tehlikesine karşı Türkiye ABD’ye “buradayız” diyordu.

7-8 Temmuz’da yapılan pazarlıkların neticesinde ABD’nin IŞİD’e karşı İncirlik’i kullanmasına izin verildi, karşılığında ise ABD Türkiye’ye en başından beri ısrar ettiği Suriye’de “güvenlikli bölge” oluşturma hususunda “esnek” bir izin verdi. Türkiye Suriye’de birtakım güvenlikli bölgeler oluşturacak ama bir saldırı olmadıkça askeri operasyon yapılmayacaktı. “Tesadüf”e bakın ki, bu anlaşmanın Obama-Erdoğan görüşmesiyle teyit edildiğinin ajanslara düşmesinden sadece birkaç saat sonra, TSK’nın günlerdir yığınak yaptığı Kilis’te IŞİD militanları askerlere ateş açacak ve önümüzdeki günlerde yaşayabileceklerimizin bir provası yapılacaktı.

DIŞARISI, İÇERİSİ VE SURUÇ

Suruç katliamı, tam da böylesi bir dış politika gündeminin ortasında gerçekleşti. IŞİD, Kobane ve Tel Abyad’ın intikamını almak için ve Kobane’de yaptığı sivil katliamının devamı olarak 30’dan fazla SGDF’liyi katletti. Böylece Kürt hareketine savaşı Suriye’yle sınırlamayacağı ve Türkiye’deki müttefiklerinin de hedefte olduğu, iktidara ise “saldırıyı senin topraklarında yaptık ama doğrudan sana değil, sana da muhalif olan Kürt hareketine ve müttefiklerine saldırdık, yarın büyük şehirlere, alışveriş merkezlerine, meydanlara sıra gelecek” mesajını vermiş oldu.

Peki Suruç katliamını sadece dış politika gündemine yerleştirerek okuyabilir miyiz? Şüphesiz hayır, çünkü Suruç aynı zamanda 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin parti-devleti inşasının büyük yara aldığı, Erdoğan’ın başkanlık hayallerinin suya düştüğü, koalisyon pazarlıklarının yapıldığı ve erken seçim senaryolarının konuşulduğu bir konjonktürde gerçekleşti. Dolayısıyla Suruç gerçekleştiğinde düzen siyaseti ve AKP rejiminin 7 Haziran seçimlerinin de çözemediği krizi devam etmekteydi.

İşte Suruç’u bu iki bağlama yerleştirmemiz gerekiyor: IŞİD bu katliamı kendi aklı, hedefleri ve stratejisi doğrultusunda yapmış olsa da, başka siyasi aktörler, kendi politik strateji ve hedefleriyle örtüştüğünü düşündükleri bu katliama göz yummuş, hatta bunu teşvik etmiş olabilirler. ABD’nin, bu saldırı vesilesiyle Türkiye’ye pazarlıktaki sınırlarını hatırlatmak istemesi, Suriye politikasını değiştirmezse olacakları göstermesi ve “restorasyoncu” bir AKP-CHP koalisyonunu dayatması, Sarayın ise saldırının yaratacağı karanlığı kaos/güvenlik eksenli bir erken seçim süreci için kullanarak başkanlık hayallerini gerçekleştirmeyi hedeflemesi en olası senaryolar olarak karşımızda durmaktadır.

Tüm bunların ötesinde, Suruç Türkiye’nin “solkırım” tarihinin en büyük katliamlarından biridir ki, bunun hem Türkiye hem de sol hareket üzerinde konjonktürü aşan, uzun vadeli ve çok derin etkileri olacaktır. Bunun üzerine şimdiden düşünmeye başlamak -bu tür katliamlarla bir daha kolay kolay karşılaşmamak adına- öncelikli görevlerimizden biridir.

NOT:Yazı bittikten sonra Suriye’de IŞİD hedeflerine hava saldırısı, içeride ise IŞİD, PKK, DHKP-C ve Cemaat’e yönelik geniş kapsamlı bir operasyon yapıldığı haberleri gündeme düştü. İlk değerlendirme olarak içeride ve dışarda savaş konseptine geçildiğini, AKP rejiminin 7 Haziran’da çözemediği krizini bu savaş konsepti aracılığıyla çözmeyi deneyeceğini söyleyebiliriz.