Aşı 2020 yılının sonunda uygulanmaya başlandı, yaygın uygulanması ise 2021 ve 2022 yılında gerçekleşti. Yapılan bir modelleme çalışması, yalnızca 2021 yılında yapılan aşı ile 20 milyon ölümün önüne geçildiğini gösteriyor.

Bilim ve bilim insanları safsatacıların kıskacında
Fotoğraf: DepoPhotos

Esin Davutoğlu Şenol - Prof Dr., Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı.

Aşılar kurtardığı insan yaşamları düşünüldüğünde, insanlık tarihinin en büyük buluşlarından biridir.  Ayrıca 20. yüzyılda beklenilen yaşam süresini %62 artırmış, 19. yüzyılda doğan bir kişinin ortalama yaşam süresi 47,3 iken 20. yüzyılda 76,8 olmuştur. Uygarlığın ilerlemesinde, insanların en verimli çağında, bulaşıcı bir hastalık nedeniyle erkenden yaşamlarını yitirmemesinin katkısı büyüktür. Çocukluk çağı aşılama programları ile kızamık, difteri, tetanoz, çocuk felci gibi ölümcül, sakatlık bırakan hastalıkların kontrolü sağlanmış böylece yaşamın ileriye doğru sağlıklı biçimde akması mümkün olmuştur.

DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) kayıtlı verilerine göre, 2010-2018 yılları arasında yalnızca kızamık aşılaması ile 23 milyon çocuk ölümü önlenmiştir. Ancak aşılama hiçbir zaman tekil bireylerin korunması üzerinden ele alınamaz. Toplum sağlığı ve toplumsal yaşamın sağlıklılığı bakımından “aşılama” büyük önem taşımaktadır. Çünkü yalnızca uygulandıkları kişiyi korumakla kalmazlar, aşı yapılmayanları da korurlar. Aşıyla bağışıklık kazanan kişiler enfekte olmayacakları için başkalarına da enfeksiyon bulaştıramazlar, böylece enfeksiyonun toplumdaki yayılımı da kısıtlanmış olur.

Bulaşıcı bir hastalığın yalnızca bireyin yaşamını değil, tüm toplumsal yaşamı nasıl etkilediğini, şimdilerde unutmuş gibi olduğumuz bu yüzyılın pandemisinde deneyimledik. Pan (tüm) demi (demos; insanlar); herkesin duyarlı olduğu, herkesi hastalandıran bu küresel salgın kayıtlı verilere göre 7 milyon kişinin, dolaylı verilere göre ise bunun 3 ve bazı coğrafyalarda bildirilenin  8-10 katı fazla ölüme yol açtı.
Salgının Seyir Defteri kitabımdan alıntıyla pandeminin ilk yılında sahanın tam ortasındaki bir hekim olarak şöyle not düşmüşüm “yaşam, sağ kalım ile ölüm arasına sıkışmıştı, zamansız ölümlere tanıklık ediyorduk.” Bazen bir gecede yatırdığımız kişilerin yarısının öldüğünü öğreniyorduk ertesi gün. Hâlâ bittiğini ilan edemediğimiz pandeminin ilk yılında, dolaşımdaki virüsün kimi ne kadar hastalandıracağı öngörülemediğinden, bulaşmayı önlemek için maske ve otak yaşam alanlarının kapatılması dışında bir şey yapılamıyordu.
Pandemideki yangını kontrol edebilmenin hatta pandemiden çıkabilmenin tek yolu etkili ve güvenli bir aşının bulunmasıydı. Tüm pandemi süresince gerçekleşen bir mucize varsa o da böyle bir aşının bulunması oldu. Üstelik yalnızca aşı pandemi için değil pandemi de aşı için bir dönüm noktası oldu. Çünkü ilk kez bir aşının geliştirildiği “mRNA teknolojisi” yalnızca enfeksiyonlar değil kanser, MS (multiple skleroz) gibi pek çok çözümsüz hastalık için çığır açan bir buluş olarak ışıldıyordu. Koşulların zorlayıcı gücüyle, bilim alanındaki tüm eşikleri atlatan buluşlar bir araya getirildi. Ve insanlık tarihinde ilk kez bir pandeminin başında hem çok etkili hem çok güvenli bir aşı bulundu.

Aşı 2020 yılının sonunda uygulanmaya başlandı, yaygın uygulanması ise 2021 ve 2022 yılında gerçekleşti. Aşı ile birlikte dolaşımdaki virüse rağmen ağır hastalık ve ölümü kontrol edebilmek ve böylece yeniden eğitime, çalışmaya, seyahate yani işlevsel bir yaşama dönebilmek mümkün oldu. Yapılan bir modelleme çalışması, yalnızca 2021 yılında yapılan aşı ile 20 milyon ölümün önüne geçildiğini gösteriyor.

Ancak DSÖ, pandemiden hemen önce, 2019 yılında, çocukluk çağı aşılamaların başarıları ile unuttuğumuz salgın hastalıkların kontrolü konusunda AŞI ÇEKİNCESİ’nin en büyük halk sağlığı sorunu olduğunu belirten bir rapor yayınlamıştı. Türkiye’de de pandemi ile görünür ve iyice örgütlü hâlâ gelen “Aşı Karşıtlığı”, coğrafyaya özgü şiddet iklimi ile tırmandırılarak, aşı kararsızlığını çok artırdı.

Ülkede korkulan kızamık salgını başlamışken, küresel aşı karşıtlığından sızan çarpıcı bir haber de düştü önümüze. Haber pandemi boyunca milyarlarca insana uygulanmış mRNA aşısı BioNTech ile ilişkiliydi. Haberin paylaşılma biçimi, Türkiye’de habercilik konusunda bir elin parmağını geçmeyen özgür basının ve basın özgürlüğünün ne denli yaşamsal olduğu da bir kez daha göz önüne serildi. “Almanya’da BioNTech’e şok”, “Aşının kalıcı hasarları” gibi en iyi ihtimal ile liyakatsizlik ya da kendilerinin de aşı/bilim karşıtlıklarının manşetleri ile AŞI/BİLİM KARŞITI örgütlerin yayın organları gibi sorumsuz ve sorunlu haberlere imza attılar. 

Haberin gerçeği ise şöyleydi; Almanya’da iki avukat bürosu aşıdan zarar gördüklerini iddia edenlerle beraber BioNTech’e tazminat davası açmıştı ki bu büronun başındaki Tobias Ulbrich isimli avukat, tazminat davaları kazanmakla ve komplo teorisyenliği ile ünlüydü. Bu çağrı ile Almanya’da aşılanmış olan 64 milyon kişiden 356’sı aşıdan zarar gördükleri iddiasıyla dava açmak için başvurmuştu ki şimdi bu davalardan ikisi görülecek. Dünyada miyarlarca doz aşı uygulandığı halde bu tazminat davasının neden Almanya’da açıldığına gelince, avukata göre “ispat yükü” (burden of proof) Almanya’da diğer ülkelere daha düşük. 
Yani, aşı ile ilişkisi ispatlanamasa bile tazminatı kazanabileceklerini iddia ediyorlar. Türeci ve Şahin insanlık için en önemli buluşu yapan biliminsanları. Bu davadan bir şey çıkar mı bilemeyiz. Gerçeğin ve hukukun büküldüğü bir “post-truth” zamanındayız. Ama bu iki biliminsanı, kendilerini dijital ortaçağın engizisyon mahkemelerinde mahkûm etmeye neredeyse cadı kazanlarında yakmaya yeltenenleri izlemekle yetinen Almanya’yı terk ederek, çalışmalarını başka ülkelerde sürdürecek. 2030 yılından önce çözümsel bir kanser aşısını bulacaklarını öngörüyorlar. Pandemi yalnızca kendi belirdiği zamanı değil, toplumsal bağlarımızı da yırtmışa benziyor.