Hayatın ilginç bir cilvesi, 18 Nisan bilim tarihine adlarını altın harflerle yazmış, büyük buluşlara ve önemli olaylara imza atmış pek çok insanın yaşamını yitirdiği gün. Sırf bu yüzden “bilimin kara günü” olarak adlandırılmayı hak ediyor mu bilemeyiz.

Bilimin kara günü

Serhat HALİS

Avrupa ortaçağ boyunca dehşet bir veba salgınıyla boğuştu. Adına “kara ölüm” denen bu illet, milyonlarca insanın hayatına ve büyük acıların yaşanmasına neden oldu. Tüm çabalara rağmen pandemiye dönmüş bu yayılım bir türlü baskılanamadı. Ta ki 1620 yılında İngiltere’de doğan John Graunt, ileride bu seyri değiştirinceye kadar. 

Yoksul bir ailede dünyaya gelen Graunt, adını bilim dünyasında kıymetli bir yere yazdırır. O, hastalıkların yayılım hızları, ölüm ve doğum oranları, göçler, evlilikler ve insan topluluklarına ait her türden istatistiği, bilimsel bir metodolojiyle işleyen ilk kişi olacaktır. Bu yolla hastalıkların yayılımlarını önlemeye büyük katkı sunar. İsmi, “istatistikin”, “demografinin” ve “epidemiyolojinin” kurucusu olarak anılmayı hak eder.

Büyük Londra Yangını’ndan sonra istatistiki tabloları, döneme ilişkin temel kaynaklar haline gelen Granunt, aynı zamanda İngiltere’nin en prestijli bilim topluluğu olan Royal Society üyesiydir. Ancak hayatı büyük acılar ve yoksullukla geçer ve 18 Nisan 1674’te, 54 yaşındayken, yoksulluğa ve hastalıklara bağlı nedenlerle yaşamını yitirir. Kim bilir belki bir asır daha geç dünyaya gelmiş olsa, tüm hayatı boyunca yoksul hastaları ücretsiz olarak tedavi eden Erasmus Darwin sayesinde yaşama tutunurdu.

AY TOPLULUĞU VE DARWIN

Darwin denince çoğumuzun aklına gelen ilk isim, kuşkusuz Charles Darwin oluyor. Charles’ın bilimsel çalışmalarının filizlenmesinde büyük rolü olan dedesi Erasmus Darwin’den ise çok daha az insan haberdar. 1731 yılında İngiltere’de dünyaya gelen Erasmus Darwin, evrim kuramının öncülerindendir. Başyapıtı olarak anılmayı hak eden Zoonomia (1794-96) isimli çalışmasında, bir türün zamanla başka bir türe evirilebileceğini (bilimsel akıl yürütmelerle) ileri süren ilk isimlerdendir. Bu çalışmasında türlerin çevresel etkenlere göre nasıl çeşitlendiğini de özetleyecektir.

Zamanının en kıymetli biliminsanları arasında yer alan Darwin, “Ay Topluluğu” adını alacak entelektüel cemiyetin kurucuları arasındadır. Grup, adını, sonrasında eve dönerken ay ışığından yararlanmak için dolunay gecelerinde yaptıkları toplantılardan alır. Aynı zamanda iyi bir şair olan Darwin, çağdaşlarının övgülerine mazhar olur. Nitekim, 1761’de Royal Society üyeliğine seçilir. Erasmus Darwin de, tıpkı Graunt gibi 18 Nisan’da hayatını kaybeder. O sabah odasına giren hizmetçisi Darwin’in artık nefes almadığını fark edecektir.

FOTOSENTEZ VE 36 MAKALE

Kuşkusuz nefes almak, kabaca akciğerlerimize oksijen akışını ifade ediyor. Bu yüzden olsa gerek, Amazon ormanları dünyanın akciğerleri olarak bilinir. Elbette bu tabir, nefes alıp vermemize yaptığı atıfla anlam kazanır. Zira bitkiler fotosentez yoluyla beslenir ve bu aksiyon sırasında doğaya (gün ışığında) oksijen yayar. İşte bu temel fenomeni gözlemleyen ilk biliminsanı Theodore De Saussure’dir. O, 1820’li yıllarda yaptığı çalışmalarla, bitkilerin ışık altında karbondioksit emdiğini ve oksijen yaydığını ölçmeyi başarır. Böylelikle fotosentezin bilimsel taslağını ortaya koyar.

Bitkisel Yaşamla İlgili Kimyevi Çalışmalar isimli dosyası, Saussure’in başyapıtı olarak bilinir. Yayımlanan 36 makalesi; bitkisel hayat, bitki fizyolojisi ve toprağın yapısı hakkında bilim dünyasına ufuk açıcı bir etki yaratır. Tesadüfe bakın ki, Saussure de yukarıda andığımız iki isim gibi bir “18 Nisan” günü hayattan ayrılır.

Saussure’in 36 makaleyle başardığını, farklı bir disiplinde bir başkası 4 makaleyle (Annus Mirabilis makaleleri) başarır; bu tarihin gelmiş geçmiş en ünlü biliminsanı Albert Einstein’dan başkası değildir. 1905 yılında yayımladığı bu makaleler, fizikte yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. O, böylelikle; “özel görelilik” ve “genel görelilik” kuramlarını kamuya sunar ve yaklaşık iki asırdır fizik dünyasında hâkim olan Newton mekaniğinin hükmünü kırar.

Einstein, kuantum mekaniğinin gelişimine olan katkılarıyla, insanlığın o güne kadarki fikir dünyasını da kökünden değiştiren bir sürecin yaratıcısı pozisyonundadır. Einstein’ın bulduğu kütle-enerji denkliği formülü (E=mc2) ise, yeryüzünde en çok bilinen formüldür. Enerji ve madde arasındaki reprodüktif ilişkiye dair muazzam bir tespittir bu. Her ne kadar bilimsel çalışmaları ileride nükleer silahların yaratımına neden olacak olsa da, O, dünya görüşüyle bu veçhenin çok uzağındadır. Toplamda 21 kişinin imzası bulunan ve içinde Bertrand Russell’ın da olduğu, nükleer silahlara karşı yayımladıkları manifesto, bu husustaki hassasiyetini yansıtan temel bir aynadır. Einstein ayrıca açık şekilde dinlere ve ilahi olduğu iddia edilen kitaplara inanmadığını söyler ve sosyalist topluma dair sempatisini, yayımladığı makaleyle dile getirir.

Einsten ömrünün son anına kadar, fizik teorilerini birleştiren bütünlüklü bir kuram oluşturmaya çalışsa da, bunu başaramadan, 1955 yılının 18 Nisan günü dünyadan ayrılır.  

KARA GÜN 18 NİSAN

18 Nisan birçok biliminsanın ölüm günü olarak karşımıza çıkıyor. Ünlü İtalyan botanik bilimcisi Giuseppe Giacinto Moris (1796-1869) bunlardan biri. O, Sardunya florasını ve Ridolfia cinsi bitki türünü bilim literatürüne kazandıran kişi olarak botanik biliminde saygın bir yere konumlanır. Bilimsel çalışmaları, 18 Nisan 1869’da ölünceye kadar devam edecektir.

Bugün dünya nüfusunun beslenmesinde ve insan ömrünün uzamasında belirleyici etkenlerden biri hiç kuşkusuz tarımda yaşanan devrimdir. Bu devrim, üretimde verimi artırmaya dayalı bir momentten ivme alır. İşte bu ivmeyi mümkün kılan, azot bazlı gübre üretiminin mucidi, Alman kimyacı Justus von Liebig (1803-1873) de, bir 18 Nisan günü dünyadan ayrılır.

Amerikan yerlilerinin dillerine ilişkin en kapsamlı çalışmalara imza atan ve ‘Language’ adlı yapıtı uzun yıllar dilbilim alanında bir kaynak kitap olarak gösterilen, ünlü dilbilimci Leonard Bloomfield (1887-1949) da yaşamını 18 Nisan günü yitiren bir başka biliminsanıdır.

Akademide ve ilgili bilim dünyasında “dinler tarihine” ilişkin bir kaynak sayılan Das Gebet adlı çalışmanın yazarı, ünlü teolog ve din tarihçisi Friedrich Heiler (1892-1967) ise, yine 18 Nisan’da ölen bir başka biliminsanıydı.

Nobel Fizik ödülü sahibi K vitaminini bularak insanlık için önemli bir keşfe imza atan Danimarkalı biliminsanı Carl Peter Henrik Dam (1895-1976)’ın ölüm tarihi de 18 Nisan olarak kayıtlara geçer.

Polinezya adalarının tarihini ve buradaki insan topluluklarının yaşam biçimlerini keşfeden antropolog Thor Heyerdahl (1914-2002) 18 Nisan’da yaşamını yitiren bir başka isim olarak karşımıza çıkar.

Yine bugünün teknooloji dünyasında bilgisayarın veritabanını tasarlayarak, tüm teknolojinin altyapsını ören Edgar Frank Codd (19 Ağustos 1923 - 18 Nisan 2003), bir 18 Nisan günü aramızdan ayrıldı.

Hayatın ilginç bir cilvesi, 18 Nisan bilim tarihine adlarını altın harflerle yazmış, büyük buluşlara ve önemli olaylara imza atmış pek çok insanın yaşamını yitirdiği gün. Sırf bu yüzden “bilimin kara günü” olarak adlandırılmayı hak ediyor mu bilemeyiz; ama bilim, onu hiçbir kuvvetin engellemesine izin veremeyeceği bir güçle ilerliyor. O,  Graunt’un suladığı toprakta filizlenip, bugünün dünyasında hayata karışıyor…