Konu meslek içi yardımlaşma olduğunda, teknik bir problemin çözümü olduğunda bilişim sektörü kadar bilgi paylaşan bir topluluğa rastlamadım. Oysa iş hayatımızı koruma, işçi haklarımızı savunma konusunda oldukça sınıfta kaldık.

Bilişim örgütsüzlüğü

Tolga Mırmırık - Bilişim Uzmanı

Homo sapiens türünün 200.000 yıllık evrimsel gelişiminde diğer memelilerden öne çıkmasının önemli sebeplerinden birisi de iletişim kurabilme ve sonraki nesillere hikâye aktarabilme becerisi. Bu beceri ile eş bulabilme, aile kurabilme olanağı daha da güçlendi. Kabile toplulukları oluşturabilmeyle güvenlik ihtiyacını giderdi. Bir kılıç dişli kaplana karşı tek kişi yerine kalabalık karşı koymak ortalama yaşam süresine de katkı yaptı.

Sosyalleşebilmek mümkün oldu ve beynimizin derinliklerine saklanmış mutluluk ve zevk dürtülerimiz canlandı, dopamin salgımız bize bunun iyi bir şey olduğunu bildirdi. 

Bir topluluğa ait olma, grup içinde dayanışma gösterme ve kendin gibiler arasında olma isteği beynimizin en ilkel katmanlarına kazınmış durumda. Bunu ev, okul ya da işyeri alanlarına da taşımış durumdayız. Özellikle zor zamanlarda grup içi dayanışmanın önemini defalarca deneyimliyoruz. Okullarda kulüpler, sosyal hayatımızda dernekler sosyalleşme dürtümüzü doyuruyor. 

Çalışma hayatında ise loncalar, meslek örgütleri ve sendikalar grup içi dayanışmayı artıran, çalışanların iş güvenliği ve haklarını güvence altına alan kuruluşlar. Türkiye’nin sendika tarihi bilindiği gibi oldukça inişli çıkışlı ve askerî darbelerle oldukça zayıflatılmış ve yara almış bir durumda. Ancak sendika ve örgütleşebilme kültüründe yara alan tek şey sendikal faaliyetler değil. Özellikle teknolojik gelişmenin hız kazandığı 2000 ve sonrasında çalışanların kendi içindeki örgütleşme isteksizliği de oldukça yüksek. Sosyal medya sonrası dönemde insanlar bireyselleşmeye de çok daha fazla önem vermeye başladılar. Yalnız kalmak, her işini tek başına yapabilme gücüne sahip olmak, yalnız birey güçlü birey gibi aslında evrimimize de aykırı söylemler sosyal medya gücü ile çok daha yoğun biçimde insanların üzerlerine aktarıldı. Bu durum örgütleşebilme ve bir istenmeyen duruma karşı toplu olarak ses çıkarabilme gücünü de yavaş yavaş insanların elinden aldı. Özellikle beyaz yakalı işçiler bir konudaki yardımlaşmayı zayıflık olarak bile görmeye başladı. 

İçinde bulunduğum 28 yılda bilişim sektöründe çok sayıda teknik topluluklar gördüm, içlerinde yer aldım ya da takip ettim. Ancak bunların tamamı mesleğin gelişimine ilişkin topluluklar oldu. “X Programlama Dili Kullanıcıları Grubu” gibi. Çalışma hayatına ve iş haklarının korunmasına ilişkin ise bir merakım bile olmamıştı. Darbe dönemi görmüş anne babaların çocukları olduğumuzdan sanırım sendika bilinci de yeteri kadar yoktu. Bazı dönemler sendika kurma çalışmaları duyuyordum ama çok cılız kalıyordu ve bu çalışma talebi meclisin gündemine bile gelmiyordu. Konu meslek içi yardımlaşma olduğunda, teknik bir problemin çözümü olduğunda bilişim sektörü kadar bilgi paylaşan bir topluluğa rastlamadım. Oysa iş hayatımızı koruma, işçi haklarımızı savunma konusunda oldukça sınıfta kaldık. 

Sınıfta kalma sonucu günümüz çalışma şartları çok ağır koşullarda bilişim işçilerine dayatılıyor. Özellikle pandemi dönemiyle evlere taşınan bilgisayarlar, yapılan üretime göre maaşların düşmesine, işe ilk başlayacak kişilere oldukça düşük maaşlar verilmesine, bitmek bilmeyen mesailere yol açtı. Ofiste çalışanlar evin yüzünü göremezken evlerde çalışanlardan neredeyse 24 saat cevap verebilir halde kalması beklenir oldu. Bilişim sektörünün ana konusu olan yazılım geliştirme işi yüksek dikkat, bilgi ve pratik isteyen teknik bir iştir ancak yapılacak işin ne kadar süreceği konusu çözülmesi en zor problem olarak on yıllardır masada yatmakta. Bir problemin çözümünün bir hafta mı süreceği yoksa iki haftaya mı uzayacağı konusu müşteri ile yazılım evi arasındaki en çekişmeli tartışma konusudur. Genelde satışın yapılabilmesi için satış ekipleri müşterinin talebine daha yakın seçeneği kabul eder ve pimi çekilmiş el bombasını bilişim ekibinin toplantı odasına bırakır. Bu sebeple de sektörde mesai uygulaması oldukça yoğundur. Ancak sektör çalışanlarının örgütsüzlüğü ve bu örgütsüzlükten faydalanmayı iyi bilen işverenler sebebiyle ücretsiz fazla mesai vardır sadece. 

Son yıllarda sosyal medya gücü sayesinde bazı olaylara karşı tepki gösterilebilmiş olsa bile duyulmayan ve bu konuya eğilmedikçe de farkına varılamayan diğer bilişim sektörü ana konusu da işçi sözleşmeleridir. Çalışan sözleşmelerindeki korkutucu ifadelerin işçiye imzalatılması ve bunun dayatılması çalışanın elini kolunu bağlamaktadır. Anayasal hak olan çalışma özgürlüğüne karşı çıkan “iş akdi biterse aynı sektördeki benzer iş yapan firmalarda çalışamaz” gibi ifadeler özellikle genç bilişim çalışanlarının emeğinin yoğun olarak sömürülmesine yol açmakta. Büyük teknoloji şirketlerinin kendi aralarında gizlice yaptığı “birbirlerinden işçi transfer etmeme” anlaşmaları sektörün geldiği içler acısı duruma da örnek oluyor. Yurtdışında firma kurup, Türkiye’den ucuz işçi gücünden faydalanıp ama bunu yaparken de ödemesi yasal zorunluluk olan SGK primi ve yan hakları ödemekten kaçınan firmalar da sektör işgücünün yurtdışına çıkışının sebeplerinden. 

Sektörün yurtiçindeki geleceği için şimdi hemen emek bilinci ve örgütlenme konularında adımlar atmak şart. Başka yazımda bahsi geçen Bilişim Dayanışma Ağı altında bir platform bilinçlendirme çalışmaları yapmakta. Sektör çalışanları, çalışmalara katılmak için X üzerinden (Twitter) “BilisimDA” hesabını takip edebilirler. Kılıç dişli kaplanlara karşı örgütleşmek şart. Evrim bize bunu söyledi…