Bir cinayetin otopsisi

Halis Dokgöz - Prof. Dr., Adli Tıp Uzmanı. 

Toplumsallaşmış cinayetler üzerine konuşmak sadece katilin kim olduğunun çok ötesinde anlamlar taşır. Son günlerde kamuoyunda “Münevver Karabulut Cinayeti” olarak bilinen dava, oyuncu Nilperi Şahinkaya’nın sosyal medyadan paylaştığı katil Cem Gariboğlu’nun kız kardeşi Sakine Garipoğlu ile olan fotoğrafı ve Sakine Garipoğlu’nun paylaştığı ileri sürülen cinayeti hatırlatan bir heykel fotoğrafı ile kanlı kanepenin üstünde Garipoğlu ailesini mutluluk içinde gösteren fotoğrafıyla 14 yıl sonra tekrar gündeme geldi. 

Şiddeti sıklıkla çocuklar, kadınlar, engelliler, yaşlılar, hayvanlar ve bitkilere yönelik olarak görüyoruz. Şiddet uygulayanların gücü elinde bulunduran erk’ek olması ise bizleri hiç şaşırtmıyor. Bu şiddetin en ağır formu kuşkusuz cinayettir.  

Karabulut cinayetinde de bir erk’ek söz konusudur. Cinayeti sıradan bir kıskançlık veya aşk cinayetine indirgemek kurbana haksızlık olacaktır. Katilin, sonuçları ve sosyokültürel etkileriyle ekonomik ve sosyal açıdan çok güçlü ve erk sahibi bir aileden geliyor olması cinayetin sürekli sorgulanmasına ve gündeme gelmesine de yol açıyor. 

Cinayetin sosyal, kültürel ve hukuksal boyutuyla ele alınıp tartışılmasına gereksinim olduğu kadar adli tıp boyutunu da irdelemek gerekiyor. Otopsi, ölüm nedeni, ölüm zamanı, ölüme etki eden faktörlerin ve ölümün kaza, intihar, cinayet veya doğal nedenlerle gerçekleşip gerçekleşmediğini aydınlatmada ve ölen kişinin haklarını teslim etmede belki de son uygulamadır. 

Olay yeri inceleme ve otopsi ülkemizde Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 84 ve 87. maddeleri kapsamında yapılıyor. Otopsi, tüm dünyada uzmanlık gerektiren ve adli tıp uzmanları tarafından yapılan tıbbi bir uygulamadır. Bizde ise CMK 87’ye göre; “Otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adli tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda açıkça belirtilir” deniliyor. Yani uygulamada çoğunlukla ülkemizde tıp fakültelerinde 10-15 günlük staj eğitimi almış pratisyen hekimler tarafından otopsi(!) yapılıyor. 

Otopsi işlemi büyük şehirlerde ise genellikle adli tıp uzmanları tarafından yapılıyor. Cinayete geri dönecek olursak adli tıp uzmanı tarafından ve merkezi İstanbul’da bulunan Adli Tıp Kurumu’nda yapılan otopsi uygulamaları üzerine de konuşmamız gerekiyor. Olay tarihinde otopsi işlemi hem otopsi yapan hekim ve teknisyenlerin sağlığı açısından hem de ölen kişi açısından hijyenik olmayan ve kontaminasyona (kirlenme) yol açabilecek koşullarda ve ortamda yapıldığının da ortaya çıkmasına neden oldu. 

Etiler’de 3 Mart 2009’da bir çöp konteynerinde bulunan bir kesik baş ve vücuda yapılan otopside genç kızın kafasında 13 ve vücudunda 16 kesik olduğu, iç çamaşırı ve üzerine giydiği şortta kan ve sperm saptandı. Bunun üzerine katilin babası, amcası, yeğenleri ve en sık görüştüğü arkadaşlarından karşılaştırma yapılmak üzere örnekler alınıp DNA incelemeleri yapıldı ve bu kişiler ile eşleşme olmadı. Peki bu kan ve spermler kime aitti? Kurbanın üzerindeki kan ve sperm DNA’ları aynı gün trafik kazasında ölen ve otopsisi yapılan başka bir kişiye ait çıkmıştı. Kurbanın cesedine başka bir cesetten kan ve sperm bulaşmıştı.  

Bir cinayeti aydınlatılmak üzere yapılan otopsi başka bir skandala yol açmıştı. Bir musibet bin nasihatten iyidir, atasözü tam da bu davada ülkemizdeki otopsi uygulamalarında göreceli olarak standartların oluşmasının da önünü açtı. Sperm skandalının ardından Adalet Bakanlığı’na bağlı Adli Tıp Kurumu’ndaki otopsi uygulamaları da değişti. Bu arada belki başka bir yazının konusu olabilecek Adli Tıp Kurumu’nun Adalet Bakanlığı’na bağlı olması ve özerk olmamasının da altı çizilmesi gerekiyor.  

Ve süreçte katil Cem Garipoğlu 10 Ekim 2014’de Silivri Cezaevi’ndeki tek kişilik koğuşunda asılı olarak bulundu. Garipoğlu’na aynı gün yine İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda otopsi yapıldı. Ancak tartışmalar bitmedi ve hâlâ devam ediyor. Cem’in aslında ölmediği ve başka bir ülkeye kaçırıldığı iddiaları gündemde yerini koruyor. Cesedin mezardan çıkarılarak yeniden otopsi yapılması ve DNA incelemeleri yapılması talebi, otopsinin kayıt altına alındığı ve DNA örneklerinin aile üyeleri ile uyuştuğu gerekçesiyle yapılmadı. 

Adli olaylarda olay yeri incelemeleri ve otopsi evrensel norm ve standartlara uygun yapılmasının gerektiğini hayat sürekli deneyimlememize devam ediyor. Olay yeri incelemelerine adli tıp uzmanlarının katılımı zorunlu olmalı, bu bir. CMK üzerinde değişiklik yapılarak otopsi işlemlerinin adli tıp uzmanları tarafından uluslararası standartlara göre yapılandırılmış ortamlarda ve ücretlerde yapılması sağlanmalı, bu iki. Adli olaylar ekipler tarafından değerlendirilmesi gereken multifaktöriyel olaylar olduğundan multidisipliner çalışmanın önü açılmalı, bu da üç.  

İnsan vücudunun incelenmesine dayanan otopsi kuşkusuz tarihsel olarak hâkim olan dinsel ve politik erkle yakın ilişkili olmuştur. Rönesans’la birlikte başlayan ve modern otopsi olarak tanımlayabileceğimiz süreçte bugün otopsinin bize öğrettiği şey keşfedeceğimiz ve öğreneceğimiz çok sır ve gizem olduğu ve sürekli değişim ve gelişimin kaçınılmazlığıdır. Bu değişim insanı ve doğayı ötelemeyen, metalaştırmayan, nesneleştirmeyen ve öznelliğini koruyan bir değişim. Merak etmeye ve araştırmaya devam edeceğiz. Ne dersiniz?