Bir doğuş, gelişme, son ve yeniden başlangıç hikâyesi kaleme alan Sequoia Nagamatsu’nun yakın geleceğe ilişkin kurgusunun gerçekleşme olasılığı var mı? Daha doğrusu, hayli uzak gibi görünen böyle bir felaket, günün birinde yaşamımızı ve tüm düzenimizi tepetaklak edebilir mi?

Bir distopyaya sıkışan yaşamlar
Sequoia Nagamatsu

Ali BULUNMAZ

Çok eski zamanlardan beri sorup yanıtını aradığımız ve cevaplarına kafa yorarken bazen korktuğumuz bazen mutsuz olduğumuz bir soru var: Dünya gelecekte nasıl bir yer olacak? Yakın geçmişteki pandemi, bu anlamda bir öngörüde bulunmamızı sağladı belki ama yeterli değil. Kaleme alınan ütopyalar, distopyalar, felaket senaryoları ve bilim kurgu metinleri bu soruyla bir şekilde bağlantılı.

Bulut Atlası ve İstasyon On Bir başlıklı kitaplarıyla tanınan Sequoia Nagamatsu, Karanlıkta Yükselmek’te yakın geleceğe götürüyor bizi: Küresel ısınmanın etkisiyle buzullar hızla yok olup iklim değişikliğinin dünyayı çok daha fazla sarstığı 2030’da, Kuzey Kutup Dairesi’nde araştırma yapan biliminsanları, binlerce yıl önce ölen bir kişinin kalıntılarını incelerken eski bir virüsün yeryüzüne yayılmasına yol açarak büyük bir felaketin kapısını aralıyor. Başka bir deyişle hiç hesapta olmayanın ya da akla hayale gelmeyenin gerçekleştiği karanlık günlere dair bir hikâye anlatıyor Nagamatsu.

Karanlıkta Yükselmek
Sequoia Nagamatsu
Çeviren: Doğa Özışık
İthaki Yayınları, 2023 

ESKİ DÜNYAYA ÖZLEM

Karanlıkta Yükselmek, Kutup Vebası diye adlandırılan bir hastalığın yaşamı, alışkanlıkları ve ahlak anlayışını değiştirdiği dünyaya ilişkin bir hikâye; felaketin ortasında hayatta kalmaya uğraşanların “dünyanın sonu” dediği olaylar silsilesi.

Bir kadın cesedindeki virüs, küçük bir hata nedeniyle ekibe bulaşınca meselenin adı konuyor: Dünyaya yayılmaya başlayan, öncelikle çocukları ve bağışıklığı zayıf kişileri hasta eden Kutup Vebası. Ötanazi parklarının kurulduğu, gökdelenlerin mezarlıklara dönüştürüldüğü ve ölüler için oteller inşa edildiği süreç böyle başlıyor. Kentler ve yaşamlar bir distopyanın içine sıkışıyor âdeta.

Hastalananlar için sıkı karantina tedbirlerinin uygulandığı, ölenlerin yakılacaklar ve incelenecekler diye iki gruba ayrıldığı, dünyanın dört bir yanından gelen haberlerin paniğe neden olduğu ve sonu görünmeyen karanlık tüneldeymiş hissi veren bir zaman dilimi bu.

Herkesin yaşamaya uğraştığı ve içine kapandığı bu dönemde, pek çok insan nefes alıp verdiğini unutmamak için alışkanlıklarına tutunuyor. Salgının tetiklediği felaket hâli, kısa sürede günlük yaşamın bir normaline dönüşüyor. Bu yeni normale, cansız mankenler misali donuk biçimde doktorları izleyenler, cildi yarı saydam ışıklı bir hâl alanlar ve gezegenden kaçmak için yollar arayanlar da hiç bilmediği anları görmek isteyenler ve kıymetini bilmediği anları yeniden yaşamayı arzulayanlar da dâhil. Kapana kısılmışlığın doğurduğu bocalama bir tarafa, insanlar birbirinin yaşamının en doğal hâline tanık oluyor; her şey şeffaflaşıyor. Virüsün nasıl işlediğinin bir türlü çözülemediği zamanlarda, herkes eski dünyaya ve kısa süre önceki yaşamına dönmeyi bekliyor.

Daha evvelki basit yaşamın düşlendiği, masumiyetin ve gençliğin kokusunun özlendiği aynı günlerde önemli bir soru dillendiriliyor: “Artık hayatın zahmetinden kurtulduğumuza göre karanlığı mesken tutmanın, bir zamanlar olduğumuz ve bildiğimiz her şeyle doldurmanın bir yolunu bulabilir miyiz?”

BİR DOĞUŞ, SON VE YENİDEN BAŞLANGIÇ HİKÂYESİ

Kutup Vebası’nın tedavisi için çalışmalar yürütülürken sekteye uğrayan yaşamın eski hâline döndürülmesine yönelik girişimler de devam ediyor. Tabii bu arada yaşayanlar, hastalananlar ve ölenler bir arada bulunuyor. Vebaya yakalananlar ve sağlıklılar arasında seçim yapmak zorunda kalıyor uzmanlar ve yetkililer. Bu hengâmede “Hastalığın yayılımı ve ölümler için kim hesap verecek?” sorusu dillere pelesenk olmuşken yas otelleri, “Ebedi uykuya yatmak üzere olan sevdiklerinizle bir gece daha uyuyun” sloganıyla döneme uygun bir pazarlama yarışına tutuşuyor.

Pandeminin dünyayı kasıp kavurduğu bu süreçte “artık insanların umuda ihtiyacı var” diyenlerin sayısı, Kutup Vebası’nın bulaştığı kişilerden fazla. Dokuları birbirine dönüştüren hastalığın dal budak saldığı ve yaşamın eskisine pek benzemediği bu ortamda, umut uzak bir ihtimal gibi duruyor. Herkes yalnızca insanları kurtarmak için çalışıyor; bu da bir tür umut ve olup bitene karşı bir başkaldırı. İklim değişikliğinin ve salgının insanların günahlarının bedeli olduğunu söyleyen evanjelik rahipler, umudu ve çabaları baltalamakla meşgul aynı günlerde. Diğer yandan, yeni bir dünya kurma ve bulma çalışmaları da umudu besleyen eylemlerden. Kutup Vebası’yla mücadele, hiçliği ve karanlığı kader sayanlar ile buradan sıyrılmaya uğraşanların gerilimi hâline de geliyor. Bu gerilimin taraflarından birinin şöyle bir fikri var: “Güneş Dalgası Cemiyeti’ndeki liderimiz, dünyanın sonunun yıllar önce, bir güneş patlamasıyla geleceğini söylemişti ama öyle olmadı. Ama bu öyle olmayacağı anlamına gelmez. Veba o kadar kötü bir şey değil - bir sıfırlama, arınma, işlerini yoluna koyma fırsatı. Ama insanlar asla dinlemez.”

Öte yandan, vebanın kapitalizme hayır, paylaşmaya ve dostluğa evet demek için bir fırsat sunduğunu düşünenler de mevcut. Herkesin kendi bildiği gibi iyileşmeye çalıştığı sürece ilişkin başka bir belirleme de şu: “İnsanlar birbirleriyle, hatta kendileriyle nasıl ilgilenmeleri gerektiğini unuttu. Gözlerinin önündeki şeyler umurlarında değilken dünyayı umursamalarını bekleyemeyiz.”

Hastalığın yayılmasından ve iklim değişikliğinin geri dönülemez bir hâl almasından önceki dünyada yaşama isteğinin, kaçıp kurtulma arzusunun ve hiçliğe mahkûm olma eylemsizliğinin bir arada bulunduğu bir kurguya imza atan Nagamatsu, ilginç bir soruyla çıkıyor karşımıza: “Peki, gezegenimizden ayrıldığımızda bize ne oluyordu? Yıldızlara seyahat ettiğimizde, başımıza ne geliyordu? Çocuklara bu soruyu şöyle yanıtlamaları öğretilmişti: Yanından geçtiğimiz şeylere dönüşürüz, ta ki yarattığımız şeye dönüşene dek.”

Bir doğuş, gelişme, son ve yeniden başlangıç hikâyesi kaleme alan Nagamatsu’nun yakın geleceğe ilişkin kurgusunun gerçekleşme olasılığı var mı? Daha doğrusu, hayli uzak gibi görünen böyle bir felaket, günün birinde yaşamımızı ve tüm düzenimizi tepetaklak edebilir mi? İhtimal bile vermediklerimiz gerçekleştiğine göre bu soruları aklımızın bir köşesinde bulundurmalıyız. Karanlıkta Yükselmek, her ne kadar bir bilim kurgu ve distopya olsa da Nagamatsu’nun aklımıza düşürdüğü şüphe bile bu soruların yanıtına giden yolda bir fikir verebilir hepimize.