“Karşılaşma”, kent kavramını tanımlarken kullanılan önemli bir sözcüktür kuşkusuz. Her an-ın, şimdi’nin sürprizlerle-rastlantılarla...

“Karşılaşma”, kent kavramını tanımlarken kullanılan önemli bir sözcüktür kuşkusuz. Her an-ın, şimdi’nin sürprizlerle-rastlantılarla örülüyor oluşu kentin cezp edici yanıdır. Paris gibi bir kent de bu tanımdan nasibini fazlaca alır. Kişi sonsuz aralıkta her an bir keşfi deneyimler. Beaubourg bölgesinde Pompidou Kültür Merkezi, Modern Sanat Müzesi ve kütüphanesi ile başka bir alan bir yüzey halinde ziyaretçisini bekler.
Pompidou binası, arsanın sadece yarısını kullanıp diğer yarısını kentsel bir meydan haline getirerek kamusal alan-sanat ilişkisinin incelenesi bir örneğidir. Pompidou’nun, altıncı katı (yılın beş ayı açık kalan) bir sanatçının retrospektifine ayrılır ki ziyaretçinin karşılaşma anıda burada başlar.
Kandinsky retrospektifi ile karşılaştığımda “zamansallık-kent” üzerine düşünmeye başladım ve hâlâ düşünmekteyim.  Chirtian Derouet, Annegrete Hoberg, Tracy Bashkoff küratörlüğünde, Kansinsky yeniden keşfedilebilinir.           
20.yy’ın ilk periyodu savaş, ikinci periyodu da yeniden inşa süreci –konstrüksiyon- içinde şekillenir. Başka bir toplum anlayışı ile “Modernizm”in doğuşu bu zamansallığa denk gelir. “Yeni”nin temellerini atmış yaratıcıların içinde Vassily Kandinsky’nin arayışı da sanat tarihinde bir akımı doğurur. Sanatçının, Münih(1908-1914), Moskova-Stockholm (1915-1921), Bauhaus(1922-1933), Paris (1934-1944) dört döneme ayrışmış işlerini kronolojik yerleştirme ile izlemenin ciddi bir hadise olduğunu belirtmeliyim. Bir dönemin doğuşuna tanıklık etme deneyimi; baştan çıkarıcı, sarsıcı…
Herhangi bir şimdinin farkı nedir ve şimdinin bir anı geçmişe nasıl odaklanır? Tarihsel sezgi çağdaş desteklemelere dayanmasa da şimdi ile sanatsal, kuramsal veya politik bir angajmana girmesi zorunludur. Bu ve benzeri akıl yürütmelerin cisimleştiği bir serüvendir, Pompidou’daki retrospektif…  
Kandisky’ye göre soyutluğun keşfi bir tür aydınlanma anına dayanır. 1909 civarında yaşadığı olayı şu şekilde aktarıyor: “benim yaptığım tablo, duvara yaslanmış, yan duruyordu. Ertesi gün, gün ışığında tablonun bana akşam vermiş olduğu izlenimi yakalamaya çalıştım yeniden. Tam anlamıyla başarılı olamadım. Yandan baktığımda bile çizdiğim nesneleri seçebiliyordum, önceki akşam alacakaranlığın yarattığı saydam renk tabakası yok olmuştu. Artık, konunun tablolarıma zarar verdiğine emin olmuştum.”
1911 yılında basılan “Sanatta Ruhsallık Üzerine” adlı kitabı, üstünde modern sanatın büyük bir bölümünün gelişeceği ilkelerin, yayılması ve kabul edilmesi açısından kışkırtıcıdır. Bu durum, sanatın nesnel dünyadan ayrılışı ve yalnızca sanatçının “içsel ihtiyacına” dayanan yeni bir kavramın keşfedilmesidir. Bir nesnenin maddelikten uzaklaştırılması üzerine çalışır.
“Sanatta Ruhsallık Üzerine”nin nesnel olmayan sanatla ilgili kurama ilişkin tutarlı ve derin felsefi incelemeleri: bugün bile hissedilen bir devrime yol açarak,  yazarına, modern sanatın kurucularından biri olarak, dünya çapında ün sağlamıştır.
Zevkle ve iyi müzik dinleyen herkes, açık fakat tanımlanması olanaksız bir heyecanın varlığını kabul edecektir. Müziğin etkisi kelimelerle ifade edilemeyecek kadar incedir. Ve bu, Kandinsky’nin resimleri içinde geçerlidir. Tablolarında bir temsil arayışı sorunu yoktur. Orada bir armoni vardır. Rus üstat, bazı kaynaklarda ruhsal armoni sanatının peygamberi olarak tanımlanmaktadır.
*Nisan ayında açılan sergi Ağustos 2009’a kadar görülebilir. www.centrepompidou.fr