“MEB’in son müfredat çıkışıyla birlikte zorunlu eğitimin bütün kademelerini içeren müfredatın dinselleştirmeye yönelik meydan okuyan hamle ile eğitimdeki dinselleştirme projesinde bir eşiği daha aştı.”

Bir yılı kapatırken…

Fevziye Sayılan - Doç. Dr.

Umut vaat ediyor gibiydi başlarken 2023 ancak arkası gelmedi. ‘Kötü zamanların’ biteceğini umduk; ‘göndermek’ istedik zaman, ekmek ve özgürlük hırsızlarını. Sonrasında giderek büyüyen ve yayılan bir mutsuzluk sardı evleri, sokakları, okulları, meydanları. Hissettik zamanın ağırlığını. Cumhuriyet’in yüzüncü yılı olarak daha özel bir anlam kazandı geçip giden bu yıl. Geçen zamana geniş bir tarihsel yelpaze içinde baktığımızda adeta yüz yıllık tarihin bütün birikimli sorunları daha açık biçimde önümüze serildi. Aynı zamanda kadınlarla Cumhuriyet’in nasıl kader birliği ettiğinin derinden farkına vardık.

150 yılı aşkın bir zamandır süren kadınların hak ve özgürlük mücadelesinin karşısında duranlar daha açık kimlikleriyle iktidar blokuna dahil oldular. Alttan alta süren hak gaspları ve kadın düşmanlığı siyasal söylem olarak belirgin özellikler kazandı.   Cumhuriyet’in ‘fırsat eşitliğine dayalı toplumsal cinsiyet rejimini’ dönüştürmeye yönelik hamleler artık aleniyet kazandı. Bu doğrultuda toplumsal cinsiyet eşitliğinin anayasal ve yasal dayanaklarını tahrip etmeye yönelik medeni kanun ile aile hukukunu tartışmaya açma girişimleri; eğitim ve okulların müfredattan başlayarak tüm yönleriyle dinselleştirilmeye açılması; cinsiyete dayalı ayrışmayı okullardan başlayarak (karma eğitim karşıtlığı) istihdam da dahil tüm toplumsal hayata yaygınlaştırmaya yönelik adımlar ivme kazandı. 

Saray rejimi, yıllardır uluslararası düzlemde durumu kurtarmak adına yaptığı  ılımlı-muhafazakar görünüme son verdi. Bu noktada aşırı sağın toplumsal cinsiyet karşıtlığının küresel ölçekte yükselişi de yerli gerici blokun cesaretini artırdı. Birbirine düşman dinlerin ve faşizan sağ hareketlerin ortak ajandası kadınlar, cinsiyet kimlikleri ve aileyle ilgili. Bu durum dünyanın dört bir tarafında kadın ve lgbtiq+ düşmanlığını körüklüyor. Dolayısıyla artık görünümü kurtarmak için bile toplumsal cinsiyet eşitliği yanlısı kamusal-siyasal söylem yok. Saray rejimi gerici blokla birlikte açık biçimde toplumsal cinsiyet karşıtlığı pozisyonuna geçmiş durumda. Yıllardır süren kadın kimliğinin ikincilleştirmeye yönelik adımlar da ivme kazandı. Kendi ayakları üzerinde duran, soran sorgulayan ve isyan eden kadınlar ise hedef tahtasında. Feminizm karşıtlığının sözcülüğünü ise, Diyanet ve fanatik dinci çevreler yapıyor. Kadın cinayetlerini takip eden feminist çevreler susturulmaya çalışılıyor. 8 Mart yasakları ve baskılar sürerken, gazeteci, sanatçı kimlikli kadınların feminist nüanslı sosyal medya faaliyetleri bile denetim altında, yazılanlar ve söylenenler soruşturma ve dava konusu haline geliyor. Kadınları hak ve eşitlik kulvarından atmaya, ikincilleştirmeye ve aileye hapsetmeye yönelik sinsi çalışmalar, bu alandaki toplumsal dönüşümü hızlandırmaya yönelik kamu faaliyeti olarak tüm ülkeyi sarmış durumda. Aşağıdan dinci örgütlerin faaliyetleriyle yukarıdan kamu kurumlarının faaliyetleri iç içe geçiyor. Toplumsal cinsiyet ilişkilerini, cinsiyet kimliklerini ve aile ile ilgili meseleleri fetva ve hutbelerle düzenleme aşamasına geçmiş bulunuyoruz.  

“Dindar nesiller yetiştirme” (2005) hedefiyle muhafazakar bir tonda başlayan ve yıllardır sürdürülen girişim de radikalleşti. MEB’in son müfredat çıkışıyla birlikte (aralık 2023) zorunlu eğitimin bütün kademelerini içeren müfredatın dinselleştirmeye yönelik meydan okuyan hamle ile eğitimdeki dinselleştirme bir eşiği daha aştı. Yıllardır laik eğitimi geriletmeye yönelen girişimler, karma eğitime dayalı laik okul kültürünü hedef alan uygulamalarla birlikte sürdürüldü. Zorunlu eğitimin müfredatında ve ders kitaplarında bulunan toplumsal cinsiyet eşitliği ilgili anlamlar ve pasajlar çıkarıldı. Bakanlık düzeyinde sürdürülen toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik çalışmalara (ETCEP gibi) son verildi. Okulların imam hatipleştirilmesiyle karma eğitimi kaldırmaya yönelik girişimler iç içe geçti. Dinci çevrelerin okullarda faaliyet göstermesinin önü açıldı, özellikle halk sınıflarından çocukların ve gençlerin gittiği devlet okulları kısmen dinin baskısı altına girdi. Bu yılın sembolik önemi büyük müdahalesi ise referans çerçevesi hadis ve dini metinlerle çizilen son “müfredat reformu” oldu. Zorunlu eğitimin bütün kademelerinde insan doğası, hayatın anlamı, aile hayatı, toplumsal cinsiyet ilişkileri ve toplumsal değerler üzerine fıtrat temelli kaderci görüşlerin müfredata içerilmesinin önü açıldı. Eğitim programlarını dinselleştirmede son durak burası zaten. Aynı zamanda okullar Bakanlık tarafından dayatılan ÇEDES projesiyle dini çevrelerin istilasına açıldı. Okulların toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyen rolü önemli ölçüde geriletildi. 

Karma (kadınlı erkekli) sosyalleşmenin en görünür biçimi olan modern yaşam tarzını içki ve tütün yasaklarıyla, kamusal mekanları cins temelli ayrıştırma gibi dayatmalarla sınırlandırma, ve cumartesi annelerinin buluşmalarıyla kültür-sanat etkinliklerini hedef alan yasak ve baskılar nedeniyle hareket ve özgürlük alanını daha da daraltıldı. Bütün olan bitenleri sıralamak mümkün olmasa da, kadınlar açısından kötü bir yılı geride bıraktık. Giderek koyulaşan baskıcı rejimin altında kadınların hakları da özgürlüğü de tehlikede. Bütün bunlara direnenlerden aldığım ilhamla gelen ‘yeni zamanın’ yeni umutlara vesile olmasını umuyorum.