Birbirimizi hapisten çıkaracağız
Çizim: Murat Başol

DIŞARDAN İÇERİYE MEKTUPLAR
Sezgin TANRIKULU

Benim için yazması çok zor bir mektup. Dışarıda olmanın vicdan azabı mı, utancı mı, bilemiyorum. Dışarıdan içeriye seslenmek zor geliyor gerçekten. Hapishane ziyaretlerine her gittiğimde, oradan çıkmanın, insanları orada bırakmanın verdiği ıstırap gibi bir şey bu yazıyı yazmak.

Ama belki de tam da böyle olmamalı. Bir kere dışarıdan içeriye mi yazıyorum, içeriden içeriye mi, emin değilim. Eleştirel düşünceyi ifade etme hakkının bile neredeyse yok edildiği, hak talep alanlarının ortadan kaldırıldığı, toplu gösteri ve yürüyüş hakkının önüne polisten duvarların örüldüğü, işkence ve kötü muamelenin sistematik olarak cezasız bırakıldığı bir dışarının içeriden farkı var mı?

Teknik olarak var tabii. Bedenlerimiz görece özgür ama sadece bedenlerimiz.  Zihinsel olaraksa hapisteki düşünce mahkûmlarından çok daha derin bir tutsaklık dayatılıyor dışarıdakilere.

İktidarın hedefi tam da bu şekilde bütün ülkeyi devasa bir hapishaneye çevirmek. Birbirimizi konuşmaya, anlatmaya, haykırmaya cesaretli kılmazsak, direnmezsek, bu devasa hapishaneler, bu izbe karakollar toplumun zihninde de inşa edilecek.

Hani hep diyorduk ya, “hepimizi koyabileceğiniz kadar hapishaneniz yok” diye. İktidarın kendine göre çözümü bu işte! İnsanların zihinlerine hapishaneler yerleştirmek.

***

1980’lerden beri bir ayağım hapishanelerde. Hiç tutuklanmadım ama bir avukat olarak cezaevi koridorlarını arşınladım durdum. Bir milletvekili olarak izin alabildiğim sürece hapisteki dostlarımı, düşünce mahkûmlarını, siyasetçi arkadaşlarımı ziyaret ettim. Birbirinden farklı dönemlerde, birbirinden farklı felaketler de gördüm, direnişler de. Gördüklerim, duyduklarım ve bildiklerim bana şunu öğretti: Hiçbir güç insanı tutsak edemiyor. Gerçekten edemiyor.

İnsan zihinsel olarak her duvarı aşabilecek güçte. Fakat hapishane insanların dört duvar arasına konmasından ibaret değil. Cezaevi yönetiminin yarattığı gündelik sorunlar, aslında insanın aklının almayacağı gereksizlikte kurallar, saçma görebileceğimiz kısıtlamalar filan derken, habire mahpusların zihnini de içeride tutmaya odaklı bir sistem söz konusu.

Dolayısıyla sizi sadece hapse atmakla yetinmeyen, zihninizi de içeriyle doldurmak ve sizi geleceği hayal edemeyecek hale getirmeye odaklı bir sistem bu. Böyle bakınca, aslında dışarıda da aynı sistemi uyguladıkları çok açık değil mi? Türkiye’nin demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir sisteme kavuştuğu günleri hayal dahi etmesin diye toplumu sürekli suni gündemlerle oyalayan, zorlayan ve giderek baskı altında tutan bir iktidar ezberinin içindeyiz hepimiz.

Bana göre en büyük sınavımız geleceğe dair umudumuzu elimizden almalarına izin verip vermeyeceğimizdir. Bu sınav içerideki arkadaşlar için de, bizim için de geçerli.

Gezi protestolarının temel dinamiği de geleceğe dair umudun paylaşımıydı. İnsanlar Gezi’de birbirlerine özgür, demokratik, eşitlikçi, adil bir Türkiye için mücadele umudu verdiler.

İktidar ise tam da bu umudu kırmak üzere arkadaşlarımız Osman Kavala’yı, Tayfun Kahraman’ı, Hakan Altınay’ı, Can Atalay’ı, Mücella Yapıcı’yı, Mine Özerden’i, Çiğdem Mater’i dört duvar arasında tutuyor. Onların şahsında önce ailelerini, çocuklarını, biz dostlarını, daha sonra da demokratik, özgür bir Türkiye hayali kuran tüm toplumu cezalandırıyorlar.

***

Geçen hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığım basın toplantısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Kavala dosyasına atıfla şunu söylemiştim: “AİHM bu kararında, Osman Kavala’nın hukuk dışı yöntemlerle sivil aktivistlere ve sivil aktörlere bir ceza olsun diye tutulduğunu çok açık biçimde ifade etti.” Evet, Kavala’nın hukuksuz tutukluluğu sivil aktörlere yönelik bir cezalandırmadır.

Ama şimdi bununla da yetinmiyorlar. Yine aynı basın toplantısında söylediğim gibi, Kavala’nın AİHM kararına rağmen serbest bırakılmamasının nedeni iddianamesinin iktidar tarafından yazılmış olmasıdır! Aynı iktidar, hepimizin vergileriyle yayıncılık yapan TRT’de Kavala’ya karşı itibar suikastı hedefleyen bir dizi yayınlamaya başladı. Böylece toplumun birbirine umut aşıladığı Gezi günlerini Kavala şahsında tamamen kriminalize etmeye çalışıyorlar. Geçmişin intikamını alıp geleceği de tutsak etmeye çalışan bu zihniyet hiçbir hak, hukuk, etik, ahlaki kaide filan tanımıyor. Muhtemelen tanımayacak da.

Ama içeriden içeriye, dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya birbirimize umudu aşılamaya devam edeceğiz. Elbette Osman’ı, Hakan’ı, Tayfun’u, Can’ı, Mücella’yı, Çiğdem’i, Mine’yi ve ismi maalesef bu sayfalara sığmayacak kadar çok düşünce mahpusunu o dört duvarların arasından çıkaracağız. Ama bununla yetinmeyip zihnimize kurulan duvarları, karakolları da yıkacağız ve birbirimizi hapisten çıkaracağız. Birbirimizi özgür, mutlu, adil bir ülkeye kavuşturacağız.

*CHP Diyarbakır Milletvekili