“Sağlıkta yıkım programı henüz tamamlanmadan gerek toplumsal gerekse sağlık emekçileri açısından sonuçları ortaya çıkmaya başladı. 2002 Yılında 11 milyar dolar olan sağlık harcamaları....

“Sağlıkta yıkım programı henüz tamamlanmadan gerek toplumsal gerekse sağlık emekçileri açısından sonuçları ortaya çıkmaya başladı. 2002 Yılında 11 milyar dolar olan sağlık harcamaları son 5,5 yılda yaklaşık 40 milyara çıktı. Ama sağlık düzeyi göstergeleri iyileşmedi. Hâlâ yeni doğan her bin çocuğumuzdan 23,6’sı daha bir yaşına gelmeden hayata gözlerini yumuyor. Hâlâ gerek OECD gerekse AB ülkeleri içerisinde sağlık düzeyi göstergeleri en kötü olan ülke konumundayız.”

Bu sözler geçen hafta 6. Olağan Genel Kurulu’nu gerçekleştiren Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) Başkanı Köksal Aydın arkadaşımızın açılış konuşmasındaki önemle altını çizdiği ülke gerçeklerine vurgu yapan sözlerdi. Ve ardından ”Her ne kadar AKP’nin kapatma davasıyla üzeri örtülmeye çalışılsa da bize düşen bu mücadeleyi büyütmek ve görünür kılmaktır. Zira Tuzla’da, ülkenin dört bir yanında iş güvencesiz, kayıt dışı, kölelik koşullarında çalışan, cinayet gibi iş kazalarında ölen emekçilere karşı sorumluluğumuz bunu gerektirmektedir.
Çocuklarımıza bırakacağımız onurlu geleceğin yolu da bu mücadeleden geçmektedir” derken umut ve mücadele azmi, heyecanla yükselen sesi ve sıktığı yumruğuna yansımakta idi.

Hemen ertesi gün bir başka heyecanlı ses TMMOB Makine Mühendisleri Odası 42. Olağan Genel Kurulu’nda açış konuşmasını yapan Emin Koramaz’a aitti. Değerli dostum Türkiye’nin içerisinde bulunan zorluklara dikkat çekerken;
“Son yıllarda yerel yönetimler, valilikler ve çeşitli vakıflar kanalıyla ‘sadaka’ türü sosyal yardımlarla yoksul kesimleri yedekleyen iktidar, dünya konjonktürü ve mevcut cari açık itibariyle önümüzdeki dönemde daha fazla zorlanacaktır. Ekonomi şaklabanlarının benimsetmek istediklerinin aksine durum gerçekten vahimdir” sözleriyle ülkenin içinde bulunduğu durumu resmediyordu. Bunu yaparken diz dövme tavrınının çok ötesine geçerek;

“Oysa halktan, emekten, sanayileşmeden, mühendisten, bilim ve teknolojiden yana politikaların uygulaması ile bu süreci tersine çevirmek olanaklıdır” söylemiyle karalılık ve iradesini ifade ediyordu.
Her iki genel kurulda da birer konuşma yapan TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve KESK Genel Başkanı İ. Hakkı Tombul’da da aynı biçimde geleceğe yönelik umut ifade eden kararlı, inançlı söylemler Türkiye emek hareketi açısından moral verici idi.

Mehmet Soğancı ülkemizde yaşanan olumsuzlukları; “bu yaşananlar ve yaşatılanlar tüm dünyayı bir karabasana çeviren kapitalist küreselleşmenin ülkemize yansımalarıdır” saptaması ile dile getirirken; “Tüm bu gelişmeler sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede yaşıyor olmak,bu ülkede bizim gibi meslek örgütlerine de çok daha fazla görev düşmesine, sorumluluklarının artmasına neden oluyor. Tüm yaşanan olumsuzluklara karşı da hiç bıkkınlık göstermeden, hiç durmadan, ara vermeden kendi bildiğimiz yolda yürüdük ve yürüyeceğiz” diyerek geleceğe ilişkin mücadelenin yükseltileceği mesajlarını verdi.

KESK Genel Başkanı sevgili Tombul ise SSGSS Yasası’na yönelik Emek Platformundaki kimi katılımcıların ilk adımdan sonrasını getiremeyişlerini ve geri çekilmelerini eleştirirken emek hareketinin yeniden dizayn edilip tartışılmasına ihtiyaç olduğuna vurgu yaptı.
Her iki Genel Kurul’da yapılan konuşmalar sonucu mücadelenin yine sokaklarda süreceği “hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır” sloganında somutlaşacağı gerçeği ortaya çıkıyordu.

Şüphesiz burada devrimci dayanışmanın da rolü büyük olacaktır. SES Genel Kurulunda, tutuklu bulunan SES MYK üyesi Meryem Özsöğüt’e destek mesajını ileten,”mücadelenizde yirmi milyon üyemiz ile yanınızdayız” diyerek enternasyonal dayanışma örneği veren Kamu Hizmetler Enternasyonali PSI Sendikal Haklar ve Özgürlükler Bölümü üyesi Chidi King’in dile getirdiği gibi…

Diğer taraftan aynı hafta sonu gerçekleştirilen BES Genel kuruluna ne yazık ki katılamadım. Fakat benzer söylemlerin orada da yapıldığını biliyorum.
Her üç Genel Kurul sonucunda görevi teslim eden dostları katkılarından dolayı kutluyor, ellerine sağlık diyor ve yeni görev alan dostlara da başarılar diliyorum.
Ve beşinci yılında tıpkı emek ve meslek örgütleri gibi bu taşlı tarlada üretme mücadelesi veren BİRGÜN gazetesine, gazetemize “nice yıllara, zaman elini hiç bırakmasın” diyorum.

BİRGÜN denizin taa ortasında,
Bir gelincik bitecek.
Ve o gün,
Bitecek
Mavi gözlü balığın karın ağrısı…