“Ezan Sesi Duymak İstemiyoruz.” Ülkede hakim çoğunluk dışında yaşayan ne kadar farklı inanç, ırk, kültür varsa hepsine karşı düzenli olarak işlediği nefret suçlarıyla bilinen bir gazetede iki gün önce gördüğüm manşetti bu.

Konu Validebağ Korusu’nda Üsküdar Belediyesi’nin ağaçları yerinden eden bir imar projesi etrafında dönen tartışma. Nefret gazetesinin muhabiri Validebağ’da ikamet eden yaşlıca iki kadınla röportaj yapıyor. Kadınlar uzun uzun gündelik yaşamlarında sıkça kullandıkları ferah bir yaşam alanı olarak sadece Validebağ Korusu’nun kaldığını söylüyor, imara bunun için itiraz ettiklerini güzelce anlatıyorlar. Ancak gazetenin muhabiri zorlaya zorlaya konuyu camiye getiriyor ve kadın makul bir dille “zaten ilaçlarla sabaha karşı zor uyuyorum, tam o anda ezan sesiyle kalkmak istemiyorum tabii” diyor.

Sonrası malum. Manşet hazır; “ezana karşıyız.” Oysa habere konu olan videodaki kadınlar defalarca ezana karşı olmadıklarını, sadece hoparlör sesinin kendileri için rahatsız edici olabileceğini vurguluyor. Ama tek gayesi kendi çoğunluğunun zaaflarına dayanarak nefret körüklemek olan mevzu bahis gazete istediğini çoktan aldığı için umursamıyor, din karşıtlığı diye bağırdıkça bağırıyor.

Mesele bu marjinal ötesi gazetenin her zamanki saldırganlığı olsa konuya buradan girmezdim. Olayın provokasyon gücü kaynağını aslolarak çok başka bir yerden alıyor.

Validebağ hususunda ülkenin şu an fiili olarak yetki gücü en yüksek makamında oturan Erdoğan’ın açıklaması da bu marjinal gazeteyle paralel; “Validebağ Korusu mezbelelikti, berbattı, rezillikti (...) Üsküdar Belediye Başkanımız, korunun yan tarafındaki bir yere de şöyle bir mescit yapma planı içindeydi. Orada mescit var ya. Kimileri bundan rahatsızlık duymuş olabilir.”

Vurgu aynı. “Din karşıtları.” Ama cumhurbaşkanı ya biraz yanlış bilgilendirilmiş ya da provokasyonun koordine merkezi uyumsuzluk göstermiş ki açıklamada cami değil mescit geçiyor.

ORGANİZE İŞLER BUNLAR
Provokasyonun koordine merkezi tabirini kasten seçtim, laf olsun diye değil.

Şimdi geçmişe ufak, tek paragraflık bir parantez açmak gerek. Yıllar öncesinin, tabiri caizse eski Türkiye’nin Sivas, Çorum, Maraş gibi onlarca insanın katliyle sonuçlanan dönemeçlerinde tetikleyici hep “din düşmanları camilerimize saldırdı, inancımıza hakaret etti” söylemi olmuştur. Dedikodu bir kanaldan yayılır, bir başka kanaldan galeyana gelen güruhlar hedefe yönlendirilir, başka bir kanaldan da olaya katılanlar aklanır, kurtarılır. Milli Güvenlik Kurulu Eski Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu’nun 6-7 eylül olayları için “Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” sözlerini hatırlamak yeter.

PARANTEZİ KAPATIP DÜNE GELELİM
Bu tarz vakalarda artık ortak harekât planı çıkarılan bir odağın varlığı sadece son iki senelik deneyimle bile sabittir.
İzlenimim şu; kışkırtma merkezi bir plan çıkarıyor. Emrindeki gazetecilere, bürokratlara, sivil toplum kuruluşu bağlantılarına görevlerini yolluyor ve planını işletiyor.

Kabataş olayı bunun en açık görülebilir örneğidir mesela. Bir anda gazeteci unvanıyla bir görevli “Kabataş’ta bir belediye başkanımızın gelini eylemcilerin saldırısına uğradı, başörtüsü çıkarılmış üzerine işenmiş” minvalinde tweetler attı. Sonra hiç gerçekleşmemiş bu olayın üzerine bir başka gazeteci “Röportaj yaptım kadınla her yeri morluk içinde” diye yazdı. Bir başkası “Görüntüleri izledim, tam bir fecaat” dedi. Olay yayıldı, provokasyon merkezi devreye dönemin başbakanını da soktu. Arkasından yaşananlar malum; sokak aralarında tekme tokatla öldürülen gençler, palalı saldırıya uğrayan vatandaşlar...

VALİDEBAĞ'DA BİLDİK OYUNLAR
Validebağ’da da benzer bir plan uygulanıyor. Bahsettiğim gazete haberleri ve cumhurbaşkanının yanıltıcı açıklaması plana dahil.

Bir de Hilmi Türkmen var. Üsküdar Belediye Başkanı. Üç gün önce bir TV kanalında izledim. Önce “cami karşıtları bunlar” dedi. Bu çok tehlikeli bir itham değil mi diye sorulunca da aynen şu cevabı verdi; “Ya ben de çok üzülüyorum, böyle sanki cami isteyenlerle camilere karşı çıkanlar karşı karşıyaymış gibi oldu. Keşke böyle olmasa.” Hemen ardından da ekledi; “ama bunlar ezana da karşı yani.”

Şimdi Validebağ’da su gibi berrak bir durum var. Bölge halkının yaşam alanlarından biri imarla yok edilmek isteniyor. Çevre duyarlılığı taşıyanlar da buna karşı çıkıyor. Ancak “provokasyon koordine merkezi” Validebağ meselesine de el atmış durumda.

Başta belirttiğim nefret gazetesinin sitesindeki bir diğer haberin de “İşte Fethullah Gülen’in Kuran-ı Kerim’i yere fırlattığı o cami” olduğu düşünülürse. Kim olursa olsun, iktidarı desteklemeyen milyonlarca insan, her an din düşmanı ilan edilme tehdidiyle diken üstünde yaşar hale gelsin istedikleri açık.

İktidar partisi “din düşmanları” söylemine sarılırken “Yahu siz yaşadığınız her problemde neden bizim kutsalımızı devreye sokuyorsunuz, inancımızı kendinize kalkan yapıyorsunuz” diyecek kendi içinde bir kiteyle karşılaşma ihtimali olmadığına o kadar emin ki. Tamamen bütünleştiği devletten öğrendiği, büyük tehlike barındıran bu kontra taktiğini, hemen hemen her olayda devreye sokmaktan artık hiç çekinmiyor. Hem de her defasında yönetme becerisi adına ülkeyi yedi yirmi dört yüksek bir gerilim hattının üzerinde yürütmekten başka yönteminin olmadığını göstere göstere.