Jorge Amado, Bahai kentindeki Pelourinho Yokuşu 68 numarada yer alan bir bina üzerinden Brezilya hatta Latin Amerika coğrafyasının hikâyesini anlatıyor. Bu bina toplumsal eşitsizliğin bir metaforu olarak Amado tarafından başka bir şekilde yeniden inşa ediliyor.

Bitmeyen kavgamız: Alınteri

İlke KAMAR

Karl Marx, emeğin zenginler ve işçiler için farklı sonuçlar ürettiğini söyler. Öyle ki, emek belli bir sınıf için büyük bir zenginlik yaratırken, işçi için ise gittikçe derinleşen sefalete dönüşür. Bu durum sadece kapitalist üretim biçimine geçildiğinde değil feodal dönemde, hatta daha önceki dönemlerde de değişmeden devam eder.

Yaratılan her tür zenginlik emeğin sonucu olsa da emeği üretenlerin yoklukları, tükenmez. Günümüzde ‘alınteri’ ve ‘emek’ tartışmaları, ‘modası geçmiş’ kavramlar gibi gösterilmeye çalışılsa da görmezden gelinen alınteri varsa her alanda mücadele neden devam etmesin! 

Edebiyat tarihine baktığımızda bu kavgayı hayatı boyunca sürdüren yazarlar olduğunu görüyoruz. Jorge Amado da adaletsizliği, acımasızlığı mesele edinen isimlerden biri. Brezilya’nın en önemli yazarlarından kabul edilen Amado, birçok eserinde kapitalizme ve sömürüye güçlü bir eleştiri getirmekle kalmamış, ülkesinde politik mücadeleye de dâhil olan yazarlardan. 20. yüzyılda yaşayan diğer entelektüeller gibi aldığı politik pozisyon edebi kimliğini belirlemiş dahası ülkesinde aktif siyasal rol üstlenmiş. Komünist fikirleri üzerine verdiği savaşın bedellerini ise hayatı boyunca yaşadığını görüyoruz. Kitapları yasaklanan, uzun yıllar sürgünde kalan Amado, hayatını kaybedene kadar roman, anı, hikâye, biyografı, tiyatro oyunu, çizgi roman türünde birçok eser ürettir. ‘Tarçın Kokulu Kız’, ‘Gecenin Çobanları’, ‘Tereza Batista’ ‘Ölü Deniz’, ‘Kızgın Toprak’ ‘Amerika’nın Türkler Tarafından Keşfi’ gibi eserleri Türkçeye çevrilen yazar, özellikle de ilk dönem romanlarıyla toplumcu gerçekçi edebiyat akımının en önemli isimlerinden biri sayılır demek yanlış olmayacaktır.

“68 Numaradaki sefil hayatlar”

Günümüzde bile üretimleri, 20. yüzyılın Brezilya’sının sosyal ve çalışma hayatını anlamak için en önemli kaynak olma özelliğini koruyor diyebiliriz. Eserlerinde ağırlıklı olarak Bahia kentindeki yaşamı, çeşitli etnik gruplardan oluşan alt sınıfları konu edinen Amado’nun anlatılarında; sosyal hayat, etnik yapı, folklor, müzik ve gelenek çok güçlü bir şekilde konumlandırılır. Türkçeye ilk defa çevrilen Alınteri romanının tüm bu özellikleri taşıdığını söylemek mümkün. Jorge Amado, Bahai kentinde yer alan Pelourinho Yokuşu 68 numarada yer alan bir bina üzerinden adeta Brezilya hatta Latin Amerika coğrafyasının hikâyesini anlatıyor bize. Tek göz odalardan oluşan bu binanın sakinleri hızsızlar, askerler, terziler, hamallar, her türlü zor işi üstlenen ve emekleri hiçe sayılan işçilerdir. Yüz on altı odadan oluşan ve altı yüz kişinin yaşadığı bu bina birçok ıstırabı içinde barındırmakta ve adeta toplumsal eşitsizliğin bir metaforu olarak Amado tarafından başka bir şekilde yeniden inşa ediliyor. Yazar bunu yaparken, ‘burjuva acıması’ şeklinde vermiyor 68 numarada yaşananları. Sefaleti, yoksulluğu, kimsesizliği, baskıyı, şiddeti ve isyanı tüm gerçekliğiyle göstermeyi seçiyor:

“Sokağa bakıldığında bina o kadar büyük görünmüyordu. Hiç kimse büyüklüğünün farkına varmazdı. Aslında içi çok büyüktü. Evet, sıra sıra pencereleri dördüncü kata kadar görünürdü. Belki de binanın solgun eski boyası büyüklüğünün fark edilmesini önlüyordu. Pelourinho Yokuşu’nda birbirine yapışmış, görkemli fayanslarını sergileyen kolonyal tarzındaki evlerden herhangi biri gibi görünüyordu. Ama aslında içi çok büyüktü. Dört kat, bir çatı katı, arka kısmında bir bölme ve ön kısmında Fernandez’in bakkal dükkânı. Bölmenin arkasında Arap’ın kaçak ekmek fırını. Yüz on altı oda ve altı yüzden fazla insan. Başlı başına bir dünya. Kokmuş, sağlıksız, ahlaksız, fareli ve bol küfürlü. İşçiler, askerler, ne dediği anlaşılmayan Araplar, seyyar satıcılar, hırsızlar, fahişeler, terzi kadınlar, hamallar, memleketin çeşitli eyaletlerinden gelmiş, her renkten, rengârenk giysili insanlardan oluşan bir dünya.”

“Uyanış ve ardından gelen grev”

Jorge Amado, 20. yüzyılın başlarında sıradan insanların yaşamının nasıl olduğunu göstermek için en iyi yollardan birini yapıyor. Bizi bir mahalleye ve 68 numarada yaşayanların hayatına ortak ediyor. Anlatı bir dizi tema ve öyküyü andıran parçalı bir yapı özelliği taşıyor demek mümkün. Alınteri’nde Amado, karakterler üzerinde durmuyor, kimsenin hayatına derinlemesine nüfuz etmediğini söyleyebiliriz. Çünkü en temel öznesi 68 numaranın kendisi. Daha önemlisi tekil bir kahramanı öne çıkarmaktansa birden çok sayıda karakteri hikâyesine taşımayı seçiyor. İşçiler, fahişeler, göçmenler, liman işçileri, balıkçılar, dilenciler… Çünkü o yıllarda Amado için çokluktan gelen haykırış daha önemli. Romanın başlangıcında politik ton belirgin olmasa da sayfalar ilerledikçe daha güçlü bir şekilde kendini gösteriyor Alınteri’nde. 68 numara sakinlerinin tramvay işçilerinin grevini desteklemek için kolektif hareket etmesini hikâyedeki çok güçlü politik bir çıkış olarak görebiliriz:

“Yaptıkları dedikodulara, geçimsizliklerine ve birbirlerinin yaşamlarını küçümsemelerine karşın aralarındaki büyük bir dayanışmanın olduğu çatıdaki olaydan sonra kesinlikle kanıtlanmıştı. 68 numaradaki bu dayanışmanın en güçlü örneği grev konusunda görülmüştü. Mal sahibi ve doktorlarla yaptıkları tartışma, aralarındaki çekingenliğin buharlaşmasına sebep olmuştu. Böylelikle mal sahiplerinin dokunulmazlığı da ortadan kalkmış oluyordu. Artık Pelourinho Yokuşu, 68 numara uyumuyordu. Birden uyanmıştı, yüzlerce kol heyecan içindeydi. Yüzlerce ağız yakında kükremeye hazırlanıyordu.

Dünya birileri için hâlâ 68 numara

Amado’nun Alınteri’ni yazdığı 1934 yılından bugüne onlarca yıl geçmiş olsa da hem Brezilya’da hem de dünyanın başka ülkelerinde 68 numaradaki hayatlar aynen yaşanmaya devam ediyor. Bugün nitelikli beslenemeyen, iyi bir eğitim ve sağlık hizmeti alamayan, kötü koşullarda yaşamını sürdüren milyarlarca insan var. Bununla birlikte, emeğin sömürülmesine karşı mücadele etmeye çalışan emekçilere karşı sistematik bir baskı da söz konusu. Özellikle kitle iletişim araçları üzerinden yapılan manipülasyonlar ve siyasi baskıların da değişmediğini görüyoruz. Özetle, içinde yaşadığımız dünya birileri için koca bir 68 numara demek çok da yanlış olmayacaktır. Bu yüzden de eşitsizlik ve sömürü ortadan kalkmadığı sürece güncelliğini hep koruyacak bir roman Alınteri.