Kağıt üzerinde veriliyormuş gibi görünen mühendislik hizmetlerinin gerçekten verilmesi, şartnamelerde, taahhütnamelerde belirtilen kişilerin gerçekten çalıştırılması, kamu kurumlarının ve belediyelerin kadro açıklarının kapatılması ve benzeri istihdamların sağlanması açık ki Türkiye’de mühendislik alanındaki işsizliği ortadan kaldıracak.

Bizden bekleneni yapacağız!

Taner YÜZGEÇ - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı

Türkiye derin bir ekonomik kriz ve toplumsal bir buhranın içinde. İşsizlik, umutsuzlukla birleşti ve sadece bugünümüz değil geleceğimizi de tehdit ediyor.

Artan nüfusuna iş bulabilmek için her yıl en az 1 milyon iş yaratması gereken Türkiye’de “resmi işsiz sayısı” bu yıl 4 milyon 227 bin, resmi işsizlik oranı yüzde 13,4’e olarak açıklandı. Buna rağmen veriler, durumun daha da kötü olduğuna işaret ediyor. Resmi verilerin, işsiz olsa da işsiz kabul etmediği “umutsuzların” 2,8 milyon kişiye ulaşması gibi…

TÜİK’in işsiz kabul etmediği bu işsizler de dahil edildiğinde Türkiye’deki gerçek işsiz sayısı 8,5 milyona, gerçek işsizlik oranı da yüzde 23,7’ye çıkmış durumda. Bu arada istihdamda gözüktüğü halde, ya mesleğinde çalışmadığı ya da kısa süreli çalıştığı için daha uzun süre çalışabileceği bir iş arayan 2 milyon kişilik eksik istihdam da dikkate alındığında Türkiye’deki geniş anlamda işsiz sayısı 10,4 milyon kişiye, bunların oranı da yüzde 29,1’e kadar yükseliyor. Türkiye ekonomisinin yeni istihdam yaratamaması, aksine var olan istihdamın da kaybedilmesinden en fazla genç nüfus etkileniyor. Genç nüfus arasındaki işsizlik oranı temmuzda (2020) yüzde 25,9 oldu. 15-24 yaş arasındaki gençlerin yüzde 29’u yani 3 milyon 493 bin genç, ne bir işte çalışıyor, ne de eğitime devam ediyor.

Bu, geleceğin bugünden kararması demek. Gençlerin umutsuzluğundan, geleceksizliğinden daha ciddi bir felaket olabilir mi?

Ülkenin boğazına çöken bu ekonomik krizin bir sonuç olduğunu fark etmek zorundayız. Ağır bir demokrasi krizi ve yaratılan güven sorunu, iktidara muhalif farklı seslerin kriminalize edilerek bastırılma girişimi ile birlikte kurumların, kuralların, liyakatin ve hukukun yerle bir edildiği, kuralsızlığa, keyfiliğe teslim olmuş bir sistemin farklı sonuçlar doğurması beklenebilir mi?

Anayasa Mahkemesi kararlarının yerel mahkemeler tarafından tanınmaması ve iktidar ortaklarının askıda ekmek uygulamalarının aynı döneme denk gelmesi tesadüf olabilir mi? Yeni Türkiye’nin simge iki fotoğrafı, tam olarak bugünü özetlemesi açısından tarihi önemdedir.

Ülkede yaşanan bu genel durumdan sivil toplum, meslek odaları olarak biz de payımıza düşeni fazlasıyla alıyoruz.

Bir yandan popülist ve piyasacı politikalar sonucu açılan inşaat mühendisliği eğitim programlarının ülke planlamasından uzak bir şekilde istihdam fazlası mühendis yetiştirmesi, diğer yandan ekonomik krizden doğrudan etkilenen sektördeki küçülme, öbür yandan ise dünyayla kavgalı Türkiye’nin müteahhitlik ve müşavirlik firmalarının uluslararası pazar payının da düşmesi, inşaat mühendisleri arasında kitlesel bir işsizliğe neden oluyor. İnşaat mühendisleri açısından 2012 yılında yüzde 6 civarında olan işsizlik oranı, 2020 yılının ilk aylarında yüzde 20 civarlarına yükseldi. Bugün, her 5 inşaat mühendisinden 1’inin, gençler arasında ise her 3 mühendisten 1’inin işsiz olduğu hesaplanıyor.

İşsizlik sadece işsiz kalan meslektaşlarımızı etkilemiyor. Mesleğimizin her alanında emeği ile geçinen meslektaşlarımızın düşük ücretlerle çalıştırılmasına ve haklarının gasp edilmesine, özellikle genç mühendislerin çok düşük ücretlerle imzalarının istismar edilmesine de neden oluyor. Öte yandan bir başka garabeti yaşıyoruz. Yüksek işsizlik oranlarına rağmen Türkiye’de aynı oranda mühendislik hizmeti açığı bulunuyor.

DÜĞMEYE BASILDI

Siyasal iktidarın meselesi bu sorunu çözmek olsaydı, çözümün ne olduğu da yapılması gereken de belliydi: Kâğıt üzerinde veriliyormuş gibi görünen mühendislik hizmetlerinin gerçekten verilmesi, şartnamelerde, taahhütnamelerde belirtilen kişilerin gerçekten çalıştırılması, kamu kurumlarının ve belediyelerin kadro açıklarının kapatılması ve benzeri istihdamların sağlanması açık ki, Türkiye’de mühendislik alanındaki işsizliği ortadan kaldıracak. Üstelik bu hizmetlerin gerçeğe dönüşmesi, topraklarının neredeyse tamamı deprem gibi afet riskleri taşıyan ülkemizin can ve mal güveliği açısından da son derece önemli.

Ne yazık ki siyasal iktidar açısından dert bu değil. Tam tersi, siyasal iktidarın, “kamu yararı” ilkesini devletten tasfiye etme politikaları artık TMMOB ve bileşenlerini tasfiye etmesi noktasına geldi. Türkiye Barolar Birliği’nden sonra, başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere TMMOB’nin ve bağlı odaların da yasalarının, önümüzdeki birkaç ay içerisinde TBMM’ye getirileceği iktidar partisinin en yetkilileri tarafından ifade edildi. Bu durum, tüm meslek kuruluşları ve TMMOB’nin işlevsiz-etkisiz hale getirilmesi, parçalanması ve siyasal güdüm altına alınması için düğmeye basıldığını da gösteriyor.

Açık ki, eylem ve etkinliklerinde, değerlendirmelerinde, açıklamalarında, raporlarında akılcılığı esas alan, kamusal faydayı gözeten, evrensel norm ve ilkeleri savunan, ülke kaynaklarının doğru kullanılmasını, kültürel ve doğal mirasın korunup geliştirilmesini gözeten meslek kuruluşları, yani varlıklarını sürdüren son demokratik yapılar da yok edilmeye çalışılacak.

İktidar çevreleri, kendilerinden olmayan her kurum, kişi ve düşünceyi topyekûn hasım veya hedef haline getiriyor.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin yaşamakta olduğu en derin ekonomik ve sosyal krizinin fotoğrafına, bu fotoğrafı da eklemek, mevcut dönemi anlamak açısından da anlamlı olur.

Anlaşılıyor ki, iktidarın temel rahatsızlığı, adalet ve hukuk sorunları, kaynak sorunları, yatırımların durması, enflasyon, cari açık, işsizlik, eğitim ve sağlık sorunları, pandemi önlemleri, doğal afetlere hazırlık gibi yakıcı sorunlar değil, toplumsal muhalefetin ve bunun paydaşı olarak meslek kuruluşlarının, iktidarı eleştiren ve toplumu aydınlatan tutumları.

NE YAPACAĞIZ?

Gelinen noktada bizim için soru artık şudur: Tercihini yarım asırdan fazla bir zamandır ülkeden, halktan, doğadan ve demokrasiden yana yapmış bir meslek kuruluşu olarak ne yapmalıyız? Ne yapacağız?

Hepimiz birlikte, demokrasiden, çok seslilikten, eşitlikten, özgürlükten, insan haklarından, halktan yana olan hepimiz bir arada, omuz omuza mücadele edeceğiz. Otokrasiye, tek adam rejimine, yıkıma sonuna kadar karşı duracağız.

Yol gösterenimiz akıl ve bilim olursa bu yolda birlik olmak mümkündür. Aksi takdirde hepimizin üstüne yıkılacak bir çöküntüden hiçbirimiz kurtulamayız. Bir kez daha hatırlatalım: Meslektaşlarımızın da mesleğimizin de bizden beklentisi var! Dahası doğanın, çevrenin, toplumun, demokrasi mücadelesinin ve ülkenin bizden beklentisi var!

Sessiz kalamayız, sessiz kalmayacağız.