İtalyanlann dediği gibi 'zamanın sessiz testeresi çalışıyor' ve geçen süre içinde okur dostlardan eleştiriler, görüşler,...

İtalyanlann dediği gibi 'zamanın sessiz testeresi çalışıyor' ve geçen süre içinde okur dostlardan eleştiriler, görüşler, beklentiler geçtiğimiz günlerde açılan e-posta adresimde küçük küçük birikiyor. Anlaşılıyor ki okurların çoğu bizim köyün sakinleri. Dolayısıyla neredeyse tamamının bizim köyün hallerine yabancı olmadıkları hatta bir hayli aşina oldukları bir gerçek. Diğer yandan, getirilen 'yazdıklarımın gazete içinde her sayfaya konabilecek yazılar olduğu' eleştirisinin yanı sıra; Çalışma Yaşamı sayfasına daha çok, demokratik kitle örgütlerine yönelik yazmam üzerine beklentiler de mevcut. Önümüzdeki günlerde gelen görüş ve önerilere periyodik olarak bu sütunlarda yer vereceğim.

Şimdi lor peyniri kıvamındaki korku dolu bir sessizlik içerisinde olan bir ülkede dünyada neredeyse tek örnek olan, muhalif, sessizliğe tahammülsüz, yönetenlerce 'başbelası' olarak görülüp içinden ve dışından gagalanan bizim gürültücü köyden söz edelim biraz. Madem talep bu yönde... Köyün yer tarifi muhtelif; kimine göre ipek yolunda, kimine göre devrim yolunda.

Bizim köyün muhtarı sık sık söyler; "Biz insan odaklıyız" diye. Yani sizin anlayacağınız bizim köylüler insanın olduğu her yerdedirler. Dolayısıyla yolu iyi bilirler. Zaten Nietzs-che'nin söylemiyle onlar için amaç hedef değildir, amaç yoldur, o yolda yürümektir. Köylülerimizin yeniliğe karşı iştahı yerindedir. Hiçbir zaman anoreksiden* muzdarip olmamışlardır. Özellikle 'sol anoreksi'den.

Bu yıl Eurovizyon'da "Deli" isimli beste ile ülkemizi tanıtacakmışız. Her köyün bir delisi vardır söyleminin olduğu bir coğrafyadan başka bir beste de çıkması zaten beklenemezdi. Şimdi 'Ya sizin köyün delisi?' diyeceksiniz. Orası da bizde saklı kalsın.

Diğer yandan saklı kalamayacak bir gerçeğimiz ise psikolojideki, 'akıl=zeka+kişilik' formülünde bu eşitliği tutturamayan köylülerimizin de mevcuttur olduğudur. Kimi köylülerimiz Kant'ın aydınlanmanın sloganı dediği; "Aklını kullanma cesareti göster" söylemini "Aklını kullanma, cesaret göster" olarak algılamış ve buna uygun tavır belirlemişlerdir.

Shakespeare'in Hamlet'indeki şu diyalogu anımsayın: Hamlet: Şu bulutu görüyor musun.Tıpkı deve şeklinde. Polonius: Dinim hakkı için sahiden deve gibi. Hamlet: Galiba gelinciğe benziyor. Polonius: Sırtı gelinciğinki gibi. Hamlet: Yoksa balinanınki gibi mi? Polonius: Evet, evet tıpkı balina... Anımsadınız mı? İşte, her sokağında en az bir Polonius olan böyle bir ülkededir bizim köyümüz. Ve bizim köyünde sokakları vardır.

Köylülerimizin bir kısmı takınaklıdır. Doktorlar: "Bilinç dışında, dipte durgun olarak bulunan karmaşalar, sık sık her türden takınağın belirmesine neden olabilirler. Organizmanın zehirlenmesi de bu tür nevroza zemin hazırlar. Ve yine; zayıf akıllılık, çarpıklık, kör geleneksel inanç, hazım aygıtının kötü çalışması, tok-sik maddelerin atılmasına yardım eden özeleştiri aygıtının aşırı yorgunluğu da iyi birer zemin oluşturur. İyileşme bazen zor olmasına rağmen olanaklıdır" derken, "Gölgede hiçbir şey bırakmayacak şekilde netlik bir tedavi yöntemidir" diye ekliyorlar. Uyanık rüya yöntemi de önerilebilirmiş..

Genelde epeyce kibardır köyüm insanı. Ama onun da bir sınırı vardır elbet. "Bir arıyı kibarca elinize alın ve kibarlığın sınırlarını öğrenin" der sufiler. Kimi köylülerimiz ise eyvanda oturup çok iyi saz çalar, türkü söyler. Ve ayda, yılda bir bahçeye iner. Agorafobiktirler biraz anlayacağınız. Dünyada her ne kadar benzeri pek yoksa da bu coğrafyada bütün köyler bir birine benzer. Ve haftaya köy öykülerine devam...

*Anoreksi: İştah kaybı.