“Hadi ufaklık, biz de kendi seçimimizi yapalım!” diyorum. “O iş çoktan bitti.12 Haziran geçti!” diyor. “Ayrıca benim oy kullanmama daha var...

“Hadi ufaklık, biz de kendi seçimimizi yapalım!” diyorum. “O iş çoktan bitti.12 Haziran geçti!” diyor. “Ayrıca benim oy kullanmama daha var...” “Bizimkisi başka bir seçim olacak çocuğum. Söyle bakalım; erk kimin elinde olmalı? Hangi cinsiyetin; kadının mı erkeğin mi? Kime oy vereceğiz?” “Böyle bir seçim olabilir mi?” diye soruyor.

“Diyelim ki bir yol bir başkaca anaerkil düzeni kurmak istiyoruz. Erkeklerin de katılımıyla ama kadınların çoğunlukta olduğu bir yönetim istiyoruz…” “Neden? Kadınla erkek eşit olmalı diyordun hani?” “Ne eşitliği?!” diyorum, “O bir dilek, istem yalnızca.” “Önce şunları okuyalım gazeteden…” “Beni gene yönlendirmeye çalışıyorsun Zafo?“ “O da ne? Türkçeyi düzgün konuş. Var mı dilimizde böyle bir ad?” “Sana öyle seslendiklerini duydum da…”

“Bizde takmacalar uydurmacalar boldur hep! Bir de böyle söyleten yakınlık içtenlik duygusu vardır arkadaşlar arasında…” “İşte, sonuçta Zafo diyorlar ya sana.” “Hadi sen, baba demiyorsun, doğru dürüst adımı söyle hiç değilse” “Benim de adım var,” diyor, “sen de bana sürekli ufaklık deyip duruyorsun.” “Ufaklık’la vurgulanmak isteneni duyumsuyorsun, biliyorsun sanıyordum!” diyorum. “Ben gene de…” “Tartışma bitmiştir!” “Peki. Başka seçeneğim mi var bu baberkil evde…” “Cingözlüğü bırak da dinle: Türkiye’de sivil ve resmi kuruluşların sürdürdüğü ‘kızları okula kazandırma’ kampanyalarına rağmen, kız çocuklarının yarıdan fazlasının liseye ulaşamadan eğitimi terk etmek zorunda kaldıkları ortaya çıktı. Türkiye, kız çocuklarını ortaöğretime taşıyamayan ülkeler sıralamasında yüzde 50.2 ile lider durumda bulunuyor. AB’de bu oran yüzde 12.5... Bir başka gazete haberi: Cinsel istismar, gelir eşitsizliği, aile içi şiddet ve kadınlar… Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (TÜKD) Genel Başkanı Moroğlu, temel eğitiminden yoksun kalan kadınlara da beceri eğitimi verilebileceğini savunuyor. Bilinçli, gönüllü ve dirençli kadınların, kadın ve yoksulluk konusunu masaya yatıracağı TÜKD’nin mesajı gayet açık: “Kadın, birey olarak dikkate alınmadıkça, sadece korunmaya muhtaç bir konuma konuldukça, kadın erkek eşitliğinden ve gerçek demokrasiden söz edilmesi mümkün değil…

Son bir haber daha: Artan kadın cinayetleri ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın kaldırılması, örgütleri harekete geçirdi…”  Okumayı kesiyorum. “Kuşkusuz iki cinsiyetle ayrımlar değil, birliktelikler söz konusu edilmesi gerekirken, bu dengede tutunamıyorum bir türlü . Erkek kadın eşitliği adına, “kadın egemen” bir bakış açım var ki, nasıl olmasın?! Bunca ezilmişliğin, sömürünün kol gezdiği yeryüzünde “neyin eşitliği?” diye sorup durmaz mısın, yoksunlukta en büyük payı üstlenen kadın olunca, bu küreselleşmiş dünya düzeninde?! Sen gene de özgür istencinle ver oyunu ama ufaklık. Önünde iki seçenek var…” “Ya aktır ya kara gibi mi?” “Bizim işimiz renklerle değil, cinsiyetle.” “İyi de sen bir de gri vardır diyordun?” “Eee?” “O zaman üç tanesinden birini seçme hakkım var demektir.” “Ne üçüncüsü?” “Çünkü üçüncüsü de var. Ben ikisine de oyumu vermeyeceğim, bu üçüncüsüne, griye vereceğim.”  “Neymiş o?” diye sorunca da, “Üçüncü cinsiyet!” diye yanıtlıyor bilgiççe. “Nerden duydun bunları?” “Sen anlattındı ya…” “Anımsadın demek. Evet, demiştim. Kadın erkek çokluğu içinde bir de azınlık da olsa kadın-erkek olgusu… Çift cinsiyetli olarak doğan, hem erkek hem de dişi organları olan insanlar diyebiliriz. Yani iki cinsiyet arası.” “O zaman,” diyor, “seçmen aday cinsiyetler: 1.Kadın, 2.Erkek, 3.Kadın-Erkek…” “Unutmamışsın dediklerimi, aferin.” “Beni küçümse sen; ufaklık diye ufalt ufalt daha!” “Demek azınlıklar sorunu gene?” “Sen dersin ya: Az maz, varlar ya!” “Tongaya bastırdın da ufaladın beni şimdi ha ufaklık?”  Hep benim ona kullandığım tümceyle bu kez o: “Ders bitmiştir!” diyor. Eytişim (diyalektik) mi öğretiyor bu çocuk bana, ne? Bir de sormaz mı: “Hem senin oyun hangisine şimdi söylesene?”